HSYK ve istifalar

xxx78

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndan (HSYK) istifaları 'hükümete başkaldırı' olarak görmek de, heyet içerisinden ismi en fazla duyulmuş olanların görev süresinin bir-iki ay içerisinde sona ereceğinden hareketle ağaçtan düşen Nasrettin Hoca'nın "Nasıl olsa inecektim" tesellisine bağlamak da mümkün...

İki yorum da HSYK'nın konumunu zedeler. En doğrusu, içinde yer ve görev alanlardan soyutlayarak kurumları değerlendirmektir.

Kurumsal olarak HSYK önemli bir görev ifa ediyor. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını korumak yeterince önemli bir görev zaten; mensuplarının yanlışlıklarına göz açtırmamak, yanlışa sapanları yola getirmek de öyle. İstifa eden heyet her iki alanda da olağanüstü çaba gösterdi; hatta istifalarını çabalarının 'olağanüstü' olması için sarf ettikleri efora bağlamak bile mümkün.

Bir kurumun bağımsız ve tarafsızlığı, o kurumla bir biçimde ilişkili başka kurumların karşısında yer almasıyla mı ölçülür? Kendilerinden 'kuvvet' diye de söz edilen diğer iki kurumdan 'bağımsız' ve 'tarafsız' olması beklenen 'üçüncü' kurum diğer kurumlarla kavga ederek mi bunu sağlayacaktır? 'Bağımsızlık' diğer kurumlarla itiş kakış içerisinde olmak, 'tarafsızlık' da iktidar karşısındaki odaklardan 'yandaş' devşirmek midir?

Gündemin ortasına oturduğu günlerden beri, HSYK'nın zihinlere bu ve bunlara benzer soruları getirdiğini biliyoruz. Süreç içerisinde en fazla yara alanlar, maalesef, bağımsızlık ve tarafsızlık kavramları oldu. Yeni oluşacak HSYK her şeyden önce bu kavramların yeniden içini doldurmak zorunda.

Keşke istifa eden heyet anayasa değişikliğine onay veren halkoylaması sonrasında durumlarını yeniden değerlendirip o güne kadar verdikleri mücadeleden vazgeçse ve seçimle gelecek yeni üyelerle uyumlu bir çalışma içerisine girebilseydi. İstifaları, geçmiş çabalarının 'siyasi amaçlı' olduğunu iddia edenlere haklı çıktıklarını düşündürecektir.

Özellikle de CHP'nin istifa eden kadronun medyaya yansıyan itirazlarını da dikkate alan başvurusu üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'olumlu' karardan sonra da aynı değerlendirmeyi yapabilirdi HSYK üyeleri. "Demek ki, yanlış olan bizim tavrımızmış" demek kendilerine hiçbir şey kaybettirmezdi.

Ya da şöyle düşünebilirdi üyeler: Türkiye önemli bir dönemeçte. Bir yandan hızla akan zamana ve dünyanın kaydettiği değişikliklere ayak uydurarak geleceğe doğru yürürken bir yandan da askeri müdahalelerle dolu geçmişin yanlışlarıyla hesaplaşılıyor. Böyle dönemlerde kurumlar da gündeme gelir. 27 Mayıs'tan (1960) sonra kurulan Yassıada Mahkemeleri, 12 Eylül'den (1980) sonra darbecileri ziyaret edip emirlerini alan Anayasa Mahkemesi, 28 Şubat'ta (1997) Genelkurmay brifinglerine koşan yargı mensupları... Hiç de hoş görüntü vermediler...

Kendilerini daha haklı gösterecek, kurumlarının itibarını da yükseltecek bir tavra sürüklerdi böyle bir düşünce...

Pazar günü anayasanın yeni değiştirilen HSYK ile ilgili maddesine uygun seçim yapılacak kurum üyelikleri için; âni gelen istifalar kurumun seçim sonrası çalışmasını ister istemez aksatacak. Seçim sürecini yöneten Yüksek Seçim Kurulu bu yeni gelişmenin HSYK'nun eksik üyeli oluşmasını engellemekle de görevlidir. Pazar günü sandık başına gidecek yargı mensuplarına istifalar yüzünden açık kalan dört üyelik için de oy kullanma imkânı tanınmalıdır. Nasıl olsa ellerinde sayıca yeterli aday var.