Hukuk Fakültesi Muzunu Olmak/”Hukukçu” Olmak...

Ünal SADE

Hukuk Fakültesi Muzunu Olmak/”Hukukçu” Olmak...

 

Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı Haşim Kılıç’ın 18 Ekim 2010’da Anayasa Mahkemesine üye olarak seçilen Hicabi Dursun ve Celal Mümtaz Akıncı’nın yemin törenlerinde yaptığı konuşma CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok zoruna gitmiş.

Anayasa Mahkemesinin ve diğer yargı organlarında adli yıl açılış konuşmalarında ve bu tip yemin törenlerinde Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı ve Baro Başkanlarının Cumhurbaşkanı-Başbakan demeden yerden yere vurdukları seçilmişler karşısında kükrerlerken memnun memnun koltuklarına yaslanıp bacak bacak üstünde keyifle seyrettikleri törenlere alışık olduklarından olsa gerek çok da şaşırmış zatı âlileri.

Değişime karşı çıkan çağın nabzını tutamayan Statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir.”

Cümlesi bu konuşmanın belki de en çarpıcı bölümünü oluşturuyor.

Konuşmada pek çok ve önemli mesaj var. Burada ayrıntısına girmeyeceğim. Merak edenler Anayasa Mahkemesinin web sitesinde yayınlanan tam metni okuyabilirler.

Ben başka bir noktadan ilerlemek istiyorum.

Kendisi de tıpkı Haşim Kılıç gibi İktisadi ve Ticari İlimler Akademi mezunu olan Sayın Kılıçdaroğlu Haşim Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi üyesi, Başkan Vekili ve Başkanı olarak 20 yıldır “yüksek yargıç” statüsünde pek çoğununda da kendi imzası bulunan iptal davalarına, parti kapatma davalarına baktığını ve yüce divan üyesi olarak görev yaptığını unutarak şöyle seslenmiş:

“Tabii, HSYK’da değişti, bir bakıma sırtını sağlam yere dayadım diye başlayacaksın konuşmaya. Bize hukuk dersi vereceksin, yemezler, senin hukuk dersine ihtiyacımız yok. Hukuk dersi değil, hukuk fakültesinde bile okumadın sen. Hukuk fakültesinde okumayan bana hukuk dersi veremez. Sayın Başkan öyle anlaşılıyor ki hukukun Haliç bölümünde yaşıyor, kokulara alışkın”

Buradan Sayın Kılıçdaroğlu’na seslenmek istiyorum: “Sayın Kılıçdaroğlu doğrudur... Sayın Haşim Kılıç hukuk fakültesi mezunu değildir ama kesinlikle “hukukçu” dur.

Neye dayanarak mı söylüyorum:

Hatırlayalım. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı olduğu süreçte yaşananları.

Önce 27 Nisan 2007’de bir gece yarısı Genelkurmay Başkanlığı’nın web sitesine konulan “e-muhtıra” ile şaşkına dönmüştük. Allah’tan başta Başbakan Erdoğan olmak üzere hükümet alışılagelenin aksine hemen reaksiyon göstermiş ve muhtıra’dan beklenen amacı zayıflatmışlardı. “Şapkasını alıp gitmeye alışkın” siyasetçilere yatkın olan muhtıracılar şaşkına dönmüş ve yeni hamle yapacak cesareti bulamamışlardı.

E-Muhtıra diye adlandırılan imzasız Genelkurmay Bildirisinden istedikleri neticeyi alamayanlar Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasını önlemek için Cengiz Çandar’ın ifadesiyle Anayasa Mahkemesince alınan “27 Nisan ‘siyasi iklimi’ne denk düşen hukuki değil, siyasi” bir kararla 367 dayatması “icadı” ile amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardı.

Anayasanın 153. maddesi açıkça “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.” hükmüne rağmen Mahkeme, kararını kamuoyuna ilan ettikten neredeyse iki ay geçtikten sonra gerekçesini açıklayabilmişti.

Anayasa Mahkemesinin karar verme sürecinde üyelere her şekilde baskı yapıldığı hissedilir düzeydeydi. Kılıçdaroğlu’nun “kaset skandalı” sonrasında görevi devraldığı dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’da “Karar bu yönde olmazsa, ülkede çatışma çıkar” sözleriyle baskı ve tehdit cephesi içerisinde yer alıyordu.

 

Türkiye’de Hakimler Var..

 

İşte böylesi bir kaotik ortamda hukuk fakültesi mezunu olmayan ama hukuk fakültesi mezunları sus pus otururlarken Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Haşim Kılıç; Anayasa Mahkemesi kararına “Türkiye’de hâkimler var” dedirtecek son derece kapsamlı bir KARŞIOY bölümü yazıyordu.

Sayın Kılıç yaklaşık 3 sahife süren bu karşıoy da öncelikle Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin Anayasa’nın 102 maddesine aykırı olmadığını ayrıntılı bir şekilde anlatılıyordu. Ancak Sayın Başkanvekilinin kendi ifadesiyle “tarihe not düşmek üzere” yazılan bir kısım var ki karar sürecinin siyasi iklimini son derece güzel ve cesurca anlatıyordu. Ne yazık ki bu NOT benim gördüğüm kadarıyla hiçbir köşe yazısına konu olmadı. Son derece önemli olan bu notta Sayın Kılıç aynen şu ifadeleri kullanıyor:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı’nın seçimine ilişkin sorunun Anayasa Mahkemesi’ne intikal etmesinden sonra karar sürecinde yargıçların karşı karşıya bulunduğu durumu tesbit etmek zorunluluğu duyulmuştur. Zira yargıçların karar ya da karşıoylarında yazdıkları dışında düşündüklerini kamuoyu ile paylaşma olanağı bulunmamaktadır.

Anayasa’nın 138. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında aynen “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” denilmektedir.

Anayasa’nın bu maddeleri ile yargıçların vicdani kanaatleri tam olarak güvence altına alınmak suretiyle hiçbir organ, kişi veya merciin bunu etkilemesine imkan verilmemesi amaçlanmıştır. Anayasa’nın öngördüğü bu sorumluluğun, en sade vatandaştan makamı ve rütbesi ne olursa olsun herkesin gereğini yerine getirme zorunluluğu vardır. Ne yazık ki bu zorunluluğa rağmen karar öncesi kimi kişi, kurum ve merciilerin mahkemeyi etkilemeye dönük söylem ve davranışlarını onaylamak mümkün değildir.

Mahkeme’nin kendi istekleri doğrultusunda karar vermemesi halinde ülkenin bir iç çatışmaya sürükleneceği biçimindeki ifadeler, yargıcın vicdani kanaatinin oluşmasını doğrudan hedef alan bir eylem biçimidir. Anayasa’nın 138. maddesi açıktır. Bu sorumluluğa karşın, çatışma çıkacağı tehdidi ya da ülkeyi koruma adına yapılan açıklamalar oluşacak karara dönüktür. Sonucun kamu vicdanında tereddüt uyandırmasına neden olabilecek bu ve buna benzer davranışlar ve söylemler demokratik hukuk devletinde onaylanması mümkün olmayan sorumsuzluklardır

Hukuku korumaya yönelik bu düşünceler sadece tarihe not düşmek üzere yazılmıştır.”

Kemal Kılıçdaroğlu yukarıda ifadesini bulan sözleriyle tarihe geçecek mi geçecekse nasıl geçecek bilmiyorum ama Sayın Haşim Kılıç o zor günlerde Anayasa Mahkemesi kararına şerh ettiği KARŞIOY yazısı ile verdiği “hukuk” savaşı ile tarihe geçecektir.

unalsade@mynet.com

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.