HÜKÜMET, MECLİS DAHA NE DURUYOR?

Ramazan KERPETEN

Bu yazı, Ergenekon gerçeğini ortaya koymaktan başka bir suçu olmayan gazetecilerin –üstten emirlerle- iyice cendereye alınması karşısında Hükümeti ve Meclisi acil göreve çağırmak üzere kaleme alınmıştır. Bazı Basın Savcıları “Basının canını okumayı” görev bilirken, Hükümeti, Adalet Bakanı’nı ve bütün Meclisi “basının canını okuma” aracı haline gelen TCK 285. ve 289. maddeleri değiştirmeleri çağrısı yapıyoruz.

Evet,

Devam eden Ergenekon Davası üzerinden Türkiye’de büyük bir mücadele yaşanıyor. Mecliste kendisini bu davada örgütün avukatı olarak ilan eden bir parti ve partililer yer alırken, medyada da Ergenekon sözcülüğüne soyunmuş bazı gruplar cansiperane bir mücadele ile örgütü düzlüğe çıkarmaya çalışıyor… Bir de bu arada Mehmet Baransu, Şamil Tayyar, Zihni Çakır gibi, Asrın Davası Ergenekon’a konu olan örgütü bütün gerçekleriyle kamuoyunu duyuran cesur gazeteciler ve gazeteler var ve onlar, aleyhlerinde açılan yüzlerce dava karşısında iyice bunalmış haldeler.

HSYK üzerinden Ergenekon Savcılarının devre dışı bırakılmaya çalışılması karşısında hükümet ve Adalet Bakanlığı –takdire şayan bir şekilde- dik durmuş ve bu mizanseni boşa çıkarmasını bilmişti. Peki şimdi aynı duyarlılık Ergenekon haberlerini yapan gazetecilere neden gösterilmiyor?

Tamam,

Hükümet, Şemdinli Olayı’nda iddianame hazırlayan Savcı Ferhat Sarıkaya’nın HSYK üzerinden bitirilmesi karşısında; aynı vebale uğramamak için, Ergenekon Savcılarına dikkat göstermiş olabilirler. El-hak, zaten kanuni görevi araştırma yapıp iddianame hazırlamak olan savcıların, sırf görevlerini yapıyor diye harcanmaya çalışılması karşısında bütün insanlık net bir karşı duruşa geçmelidir…

İyi de;

ülke ve millet için bu kadar hayati öneme sahip Ergenekon gibi bir davayı takip eden basın mensuplarının da Savcı Sarıkaya gibi kurbanlar mı vermesi gerekiyor?

Yasama- Yürütme ve Yargı erglerine dördüncü bir kuvvet olarak eklenen Basın ve Medya’yı neden ihmal ediyorsunuz?

Basının dördüncü kuvvet olmasını, bu zamana kadar basının bir holdingin tekelinde olup da kartelleşerek ihaleleri kapatmasından mütevellit bir güce dönüşmesi olarak mı algılıyorsunuz sadece..?

Burada basının kastedilen gücü; bu üç erkin, gücün vazifesini doğru yapmasını ve yapılan çalışmaların halka aktarılmasını sağlamasından kaynaklanıyor. Kartelin gücü, kuvveti değil yani anlaşılması gereken! O yüzden de basına karşı bu önyargılı yaklaşımı kıralım. Ne çabuk unuttunuz; bu zamana kadar da siyasetçi- politikacı değince halkın ve kamuoyunun aklında ‘Sadece laf üreten, çok konuşan ama hiçbir şey demeyen, yalan söyleyen, ihaleleri kapatan..’ bir imaj canlanmıyor muydu?

Evet, bunda eski parlamenterlerin de payı vardı… Ama son 5-10 yılda siyasette esen yeni dalganın etkisiyle politikacı vizyonu da değişti, halkın ona olan bakışı da değişti. Politikacı, yapılan anketlerde en güvenilmeyen meslek grupları arasında gösterilirken, son dönemlerde en güvenilir kurumlar arasında gösteriliyor. Bir zamanlar anketlerde en güvenilir kurum olarak çıkan ordunun durumu ise tam tersi…

Basın da artık o eski basın değil. Her haberin bir alternatifi var, yani önce kendi içinde kendisini alternatif haberciliklerle check ediyor, daha sonra da diğer kurumları…

Savcılar gerçekleri araştırırken, en az onlar kadar gerçekleri araştıran ve ortaya koyan etkili ve saygın bir kurum var artık… Basın ki aynı zamanda mağdur olanların avukatlığını da gönüllü olarak yaparak, onların haklarını dile getiriyor.

“Yasama”yı yapacaklara ufuk açıyor, yapılan yasaların halka ulaştırılması ve sindirilmesinde etkili oluyor. Yürütme, yaptığı icraatların toplum üzerinde şimşek hızında yankı bulmasını basın sayesinde görüyor…



“ÖLÜMLERDEN ÖLÜM BEĞEN”

“Yeni TCK'da basına ağır infaz: Ölümlerden ölüm beğen!”, yıllar önce Zaman Gazetesi’nin Yorum sayfasında (16 Mart 2005) Yeni Ceza Kanunu’nun kritiğini yaptığım yazının başlığıydı. O zamanlar yaptığımız uyarıların çoğu boşa gitmişti…

O yazıyı yazmakla yetinmemiştim,

Avukatlık derneğindeki bir grup arkadaşımla birlikte TBMM’nin yolunu tutmuştuk. Prof. Dr. Burhan Kuzu ve Bekir Bozdağ olmak üzere bazı milletvekillerini ziyaret ederek meselenin vahametini izah etmeye çalışmıştık. Anlaşılan, sadece bizler değil, sağduyu sahibi olan birçok kimse aynı şekilde tepkilerini vekillerine ifade etmişlerdi…

O dönem, 301’in çok baş ağrıtacağını söyledik, “alenen Türklüğü aşağılamak” gibi müphem bir ifade ile hakkaniyeti zorlayacak şekilde bir çok davaların açılacağını ve yazarların, gazetecilerin mağdur edileceğini, uzun vadede de Türkiye’nin ülke içinde ve uluslararası platformda zor duruma düşeceğini söyledik. Dinleyen olmadı. Orhan Pamuk ve Hrant Dink gibi birçok gazeteciye davalar açıldı ve ardından da o meşhum Dink Cinayeti gerçekleşti.

‘Bad-u Harab’ül Basra’… yasa değişti ama neye bedel? Hrant’ın hayatına mal oldu… Geçtiğimiz yıl Norveç’in başkenti Oslo’daki Nobel Barış Müzesi’ni gezdiğimde, içimi yaralayan Dink köşesini görünce daha nelere mal olduğunu idrak ettim; ülkem Barış Müzelerinde gazetecilerin öldürüldüğü baş ülkelerden birisi olarak sergileniyordu. Bu iş bu noktaya gelmemeliydi…



ŞİMDİNİN SİLAHI TCK 285 ve 289

Ergenekon iddianameleri çarşaf çarşaf yayınlanıyor her yerde… Ama bunları haberleştirenlere cezalar yağıyor; bu ne yaman çelişki..?
Ergenekon soruşturması başladığından bu yana gazetecilere açılan dava ve soruşturma 3 bini bulmuş ve binden fazla soruşturma ve 300 davayla Star Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İbrahim Sarp en çok davalık gazeteci olmuş! Basına açılan davaların çoğu TCK’nın 285. m.’deki: “Soruşturmanın gizliliğini ihlal” ve TCK 288. m.’deki “adil yargılamayı etkilemek”ten açılıyor.
Başta Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı olmak üzere, Şişli, Kadıköy, Üsküdar, Fatih ve Küçükçekmece savcılıklarının açtığı soruşturmaların sayısı bini geçerken, Ergenekon haberlerinden başı belaya giren gazeteci sayısı 500’ü buldu.
Bu kadar dava bombardımanı arasında ülkemizde artık “Basın Özgürlüğü”nün olduğundan bahsedebilir misiniz? Neyden bahsedebileceğimizi de o 2005 tarihli yazımızda şöyle belirtmiştik:
Oktay Ekşi’nin de (Başbakan’ın bir taahhüdüne atıfta bulunarak) belirttiği gibi: “Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda ‘en büyük gazeteci hapishanesi’ diye anılmasını istemiyorsak, sakıncalı kanun maddelerine bir kere daha göz atmakta fayda olduğu kanaatindeyiz.
Ergenekon iddianamesinden yola çıkarak yazdığı kitaptan dolayı geçtiğimiz günlerde gazeteci Şamil Tayyar’a yine o malum 2 TCK maddesi gereğince 20 ay hapis cezası verildi. Çarpıcı haberleriyle Ergenekon’un faaliyetleri konusunda kamuoyunu –gazeteciliğin bir gereği olarak- bilgilendiren Taraf muhabiri Mehmet Baransu da aynı gün mahkeme koridorlarında boğuştu durdu…
Daha önceki TCK’larda bulunmayan ve Anayasa’nın ruhuna tamamen aykırı olan bu 485. ve 489. m.’leri milletin başına sarmayı kim akıl etti acep..? Hele, gazetecinin neredeyse haber yapmasını tamamen ortadan kaldıran TCK’nın 285. m.’deki: “Soruşturmanın gizliliğini ihlal suçu” ki, AİHM’de dönecek olan ve Türkiye’nin yeni cezalar almasını yol açacak bir madde. Avrupa’da davalık ülke konumundan yeni yeni sıyrılırken… Geçtiğimiz günlerde bir grup gazeteci ile Strasbourg’da ziyaret ettiğimiz Büyükelçimiz ve Daimi Temsilcimiz tam da rahat bir nefes almaya başlamışken…
Hukuk herkese lazım, ama basın da herkese lazım; sizin de sayın kanun koyucular… Hukukun ve adaletin tam tesisi ve halkın doğru bilgilenmesi ve haberdar olması için bu maddeleri değiştirin, daha doğrusu kaldırın artık lütfen, sevgili kanun koyucular.
Biliyorum, o kadar çok boğuşmanız gereken “açılım” meseleleri var ki! Ama sizler öyle bir helezonun içine girdiniz ki; hızla bir başka boyuta doğru geçiyorsunuz… Kendinizle birlikte de koca bir ülkeyi. 80 yıllık birikmiş meselelerin hepsi –birisi bile ihmal edilmeden- halli gerekiyor. Adeta bir karadeliğin içinden geçerek başka bir paralel evrene doğru geçiyorsunuz, farkında olarak ya da olmayarak. Hepsini aynı anda çözmeniz gerekiyor. 99’unu çözseniz, birisini bile ihmal etseniz bu sizin felaketiniz olur! Başarırsanız da ülkede yeni bir sayfanın açılmasına ve bu sayfanın başına da isimlerinizi altın harflerle yazdırmış olacaksanız.
“Arada da 3-5 gazeteci heba olup gitse ne olur ki” demeyin, bir Savcı Ferhat Sarıkaya’nın ahı bile bizleri bunaltmaya devam ediyor…

RAMAZAN KERPETEN - Göteborg/İSVEÇ

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.