İki 'derin' müttefik bizi neden vurdu?

xxx65566

Türkiye'nin yakın çevresiyle birlikte yürüttüğü gelecek inşasına karşı "oyun bozucu" girişimlerin hangi merkezler tarafından tezgahlanıp uygulanacağını sorgularken İsrail ve bazı Avrupa ülkelerinin adı öne çıkıyordu. Türkiye-İsrail arasındaki gerilimli süreç, Ankara'nın bölgesel yakınlaşma inisiyatifini sabote eder hale gelirken, "arabuluculuk" adı altında Türkiye'yi dışlamaya, bölgeden uzaklaştırmaya yönelik teşebbüsler hep aynı adreslerden yönetiliyordu.

"Oyun bozucular"ın "müttefiklerimiz" olacağını, müttefiklerimizden zarar göreceğimizi, şimdilik suskun hatta destekleyici görünen bu ülkelerin, Türkiye'nin ilişkiler ağı derinleştikçe karşıt tutumlarını gizlemeyeceğini, açıktan mevzi alacağını biliyor ve bekliyorduk...

"Oyun bozmaya" yönelik son iki ve çok tehlikeli çıkış, Türkiye'nin iki büyük ve "derin" müttefikinden geldi. Ermeni soykırım tasarısını Temsilciler Meclisi Alt Komitesi'nde kabul eden ABD'den ve Boşnak lider Eyüp Ganiç'i tutuklayarak, Türkiye'nin Boşnaklarla Sırplar arasında her an yeni bir çatışmaya dönüşebilecek gerilimi düşürme çabalarını baltalayan İngiltere'den..

İsrail ve Fransa merkezli karşıt Ortadoğu girişimleri Türkiye'nin hareket alanını daraltmaya yönelikti. Son iki gelişme ise cepheyi oldukça genişletti. ABD'deki Türkiye karşıtı tavrın şu an en çok tartışılması gereken taraflarından biri, Ermeni tezlerini aşan boyutu olmalı. Her ne kadar Temsilciler Meclisi gündemine gelmeyeceği güvenceleri verilse de karar, Türkiye-ABD arasında "bölgesel ortaklık projeleri"nin zayıfladığı son yedi yıldaki belirsizliği daha da artıran, ilişkiler ağını zayıflatan, durumu "inceldiği yerden kopsun"a getiren son ve belki de an ağır darbe oldu.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun; "Bir oy orada değil de burada olsaydı tarihin akışı değişmiş olacaktı" sözü bu açıdan yorumlanmalı. O tek oyun "yes" olması da "no" olması da bir şekilde tarihin akışını değiştirecek güçteyse durup, kararın Türkiye'nin gelecek inşasına darbe vuran, merkez pozisyonunu şekillendirmede belirleyici etkileri olan, Ermeni tezlerinin ötesinde anlamları üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. Nedir bunlar?

1- Bu kararı engelleyemeyen ABD yönetimi, Türkiye için artık daha neyin güvencesini verebilir? Ankara'nın ABD'yi bir çok alanda güvenilir ortak görmesi bundan sonra ne kadar gerçekçi olur?

2- Karar; Türkiye'nin bölgesel düzeyde yürüttüğü barışçı, işbirliği artırıcı, çatışma alanlarını daraltıcı, ortaklıklara zemin hazırlayıcı süreci baltalamaya dönüktür. Türkiye'yi hizaya sokmaya, eski söz dinleyen, uysal müttefik haline geri döndürmeye yöneliktir. "Sen kendini ne sanıyorsun da boyunu aşan işlere girişiyorsun" uyarısıdır bu.

3- Karar; sadece Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını değil, Orta Afrika'dan Ortadoğu'ya, Kafkaslardan Balkanlara kadar, yoğun olarak son beş yıldaki olumlu sürece darbe vurmuştur. En azından ABD'de bazı çevrelerin, bu süreçten rahatsızlık duyduklarının açık göstergesidir.

4- Karar; bazı çevrelerin Kafkaslarda barış ve istikrar istemediğini, gerilim politikalarını daha çok öncelediğini, istikrarsızlığı desteklediğini, barışa yönelik girişimlerden rahatsızlık duyduğunu, kriz üzerinden bölgesel hesaplar yaptığını ortaya koymuştur.

5- Kararla, Türkiye'nin İran'la ilişkilerinin de hedef alındığının bilinmesi gerekiyor. İran'a yoğunlaştırılmış ambargo çalışmalarında, Ermeni tezi Türkiye'ye baskı aracı olarak kullanılacaktır.

6- Karar; Türkiye'nin yapıp ettiklerinin bir tür "genişleme" gibi alındığını, bu yüzden önlenmesi, durdurulması gerektiğine inanıldığını, bölgede küresel ölçekte etkileri olacak bir "aktör"ün, ABD'nin müttefiki olsa bile, istenmediğinin belki de tehdit olarak algılandığının kanıtıdır. Ve en önemlisi de, İsrail'de rahatsızlığa neden olan Türkiye'nin yeni pozisyonunun genel anlamda bütün Batı'da endişe ile izlendiği böylece ortaya çıkmıştır.

7- "Tarihin akışını etkileyecek" bu tavırdan sonra Türkiye, müttefiklerinin de bir süre sonra karşısına dikileceğini, bunu dolaylı yollardan yapacağını, istikrar arayışlarının sabote edileceğini bir yere not edecektir, etmelidir.

Benzer bir "oyun bozucu" girişim de diğer "derin müttefik" İngiltere'den geldi. Eyüp Ganiç'in Londra'da tutuklanması, Sırplarla Müslümanlar arasında çatışmalara kadar uzanabilecek krize atılan çok bilinçli bir adımdır.

Ortadoğu'daki "açılım"a benzer bir süreç Balkanlar'da uygulanıyordu. "Hesapta oylayan ülke" olarak Türkiye, Boşnaklarla Sırplar, Boşnaklarla Hırvatlar arasında çatışmaya gidecek kapıların kapatılması, işbirliğine yönelik kapıların aralanması için ciddi bir çaba yürütüyordu. Bu amaçla, Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan arasında üçlü toplantılar başlatıldı. Ayda bir yapılan toplantıların sonuncusu Türkiye'de gerçekleşti. Ekonomik ve siyasi işbirliği yönünde önemli ilerlemeler sağlanıyordu. Davutoğlu'nun öncülük ettiği girişimin ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından hoş karşılanmadığı ortada. Ortadoğu ve Kafkaslarda olduğu gibi, Balkanlar'da da istikrarsızlığa, çatışmaya, yıkıma yatırım yapanların hesaplarına uymayan bir inisiyatifti bu.

İngiltere, Boşnak-Sırp gerilimini çatışmaya dönüştürmek için düğmeye bastı. Tam da Radovan Karadziç'in yargılandığı, Boşnakların acılarını tazeleyecek ağır sözler sarfettiği bir dönemde Ganiç'i tutuklayan İngiltere, aslında çok ince bir hesapla yeni bir çatışmanın fitilini ateşledi. Doğrudan Boşnak-Sırp ilişkilerini etkilese de, son altı aydır Balkanlar'da barış inşasına yönelik bütün girişimlere ağır darbe vuruldu. İngiltere'nin bu tavrı ile ABD'nin tavrı birbirine ne çok benziyor. Tipik bir Anglo-Amerikan oyununa tanık oluyoruz.

İkisi de barışa vurulan darbedir. İkisi de söz konusu bölgelerde istikrarsızlığın devamından medet umulduğunun göstergesidir. İkisi de, birbirinden bağımsız konular üzerinden Türkiye'nin önünü kesmeye yöneliktir.

İki konunun aynı dönemde olması, Türkiye'yi yakından ilgilendirmesi, Türkiye'nin "çok yakın" iki müttefikinden gelmesi oldukça dikkat çekicidir. Türkiye, önümüzdeki dönemde yoğun olarak "müttefiklerinden gelecek oyun bozucu" yeni saldırılara hazır olmalıdır. Benzer tavırlar devam ederse, işte o zaman gerçek anlamda "eksen kayması" hissedilecek. Ve o zaman, Türkiyesiz bir ABD'nin ve AB'nin, bölgesel hesaplarının ne büyük yara alacağını, bütün planlarının nasıl sıfırlanacağını hep birlikte göreceğiz.