Geçmişte de şimdikinden farklı davranmıyorlardı: Türk Silâhlı Kuvvetleri'nde (TSK) 40 yıl her kademede hizmet verdikten sonra Genelkurmay Başkanlığı makamına da yükselmiş Org. Doğan Güreş'e, siyasiler karşısında darbeci yüz sergilemediği için, 'Tak-şak Paşa' adını takmış, karikatürlerinde kendisine etek giydirmişlerdi.
Şimdilerde de, yine bir eski Genelkurmay Başkanı (Org. Yaşar Büyükanıt) için küçültücü sıfatlar kullanıp duruyorlar. Kendisi için sarf edilen aşağılayıcı sözcükler yüzünden mahkemelere başvurmayı düşündüğünü daha geçenlerde bir başka Genelkurmay Başkanı'ndan (Org. Hilmi Özkök) öğrenmiştik... Görevdeki Genel Kurmay Başkanı'na dil uzatmaya henüz cesaretleri yetmiyor, ama hele bir görevden ayrılsın, onun için de heybelerinde sakladıkları kirli sözcükler mutlaka vardır...
Türk medyasında etkili-yetkili konumda bulunanlar, köşeleri tutmuş olanlar, 27 Mayıs (1960) darbesi sonrası darbeciler tarafından oluşturulmuş yanlış 'medya-asker düzeni'nin çatırdadığını anladıkça, hınçlarını, bekledikleri gibi davranmayan askerlere yöneltiyorlar.
Askerler ne yapsın? Dünya konjonktürü ve bölgedeki yeni konumu Türkiye'nin askeri yönetim altına düşmesine izin vermiyor. Dahası, demokrasiye tuzak kurma macerasına kapılacakları hesaba çekmeyi görev alanı içerisinde gören yargıçlar da var. Özellikle komuta kademesinde bulunanlar, demokrasi-dışı çözümleri başta kendileri kabul etmeyecek kadar dünyayı ve yaşadıkları zamanın özelliklerini değerlendirebilecek donanımda insanlar; darbelerin geçmişte ülkenin ve TSK'nın başına açtığı rahneleri de iyi biliyorlar...
Boğazın kaç düğüm olduğunu şimdilerde öğreniyor komutanlar ve her zaman 'dost' gözüyle baktıkları medyadan tiplerin gerçek yüzlerini yeni yeni keşfediyorlar. Düne kadar "Yaz" dediklerinde yazan, "Haber yap" dediklerinde haber yapanları kendilerine mûti yurtseverler sanıyorlardı; oysa yazanlar ve haberleştirenler için yazdıkları ve haberleştirdikleri kendilerinin işlerine gelen şeylerdi. Bugünlerde yazıp haberleştirdikleri, en fazla kendilerine 'dost' gözüyle bakmış askerleri yaralıyor olmalı.
Düne kadar darbeler öncesindeki 'asker-medya' ilişkisinin 'askerin emrinde medya' biçiminde yerleştiği düşünülürdü; bugün bu denklemin tersine olduğu iyice belli artık. Askerin darbe niyeti taşımadığı, demokrasiye bağlı kalmaktan başka bir davranış içerisine girmeyeceği iyice anlaşıldıktan sonra medyadaki kalemlerin hırçınlaşması esas gerçeği yüzlere vuruyor: 27 Mayıs (1960) sonrasına egemen olan 'asker-medya ilişkileri'nde hakim güç, o dönemin önünü açtığı kalemler ile onların ellerinden tuttukları tiplermiş...
Kimi zaman "Darbe olacak" diye korkutarak, kimi zaman "Daha ne duruyorsunuz?" çağrısında bulunarak, bazen de bizzat karargâha kadar gidip teşvik ederek siyasi hayatı derinden etkilemiş medya kadrosu, bugün ne yapacağını bilemez halde...
Ağızlarını bozup etrafa küfür yağdırmaları, eski komutanları bile saygısızca saldırılarına muhatap etmeleri bu yüzden...
Ortalık durulduğunda ne görüneceğinin kaydını buraya şimdiden düşebilirim: 'Akredite medya' ile asker arasındaki yandaşlık ilişkisi büyük darbe alacak...
Son günlerde yaşananlar, medyanın kendisini kullandığını askerin anlamasına yol açtığı için de önemlidir. İlişkinin yanlışlığı, medyada yerleşik düzenin, köşeleri işgal etmekte olan bir güruhun askerlerin yanında görünürken aslında kendilerini bulundukları yerde tutması karşılığı patronlarının palazlanmasını sağlamak üzerine oturduğu gerçeği, hiç bu kadar gözle görünür, elle tutulur bir hale gelmemişti çünkü...
Patronlar siyasilerin kendilerine karşı duydukları hiddetin sebebini anlamadıkları gibi askerin müstakbel tepkisini de öngöremeyebilirler... Patronlarına da 'etek' giydirir bunlar...