İmaj kırılması

xxxx855

Küçük sanatçı furyasının tam gaz devam ettiği günlerde piyasaya ardı ardına Küçük Emrah filmleri sürülmüştü. Küçük Emrah'ın başrollerinde oynadığı bu filmlerde senaryoların tamamı birbirine benziyordu. Hayatın sillesini yemiş bir küçük çocuk. Babası olmayan, annesi kötü yola düşmüş, girdiği hiçbir işte dikiş tutturamamış.... Film boyunca Küçük Emrah, feleğin sillesini yiyip dururdu... Amerikan Temsilciler Meclisi'nin ardından İsveç parlementosunda da sözde Ermeni Soykırımı tasarısının kabülü, aklımıza bu filmleri getirdi. Türkiye, son günlerde dünyanın her tarafını kuşatan Ermeni lobilerinin baskısıyla farklı ülkelerin parlementolarına gelen soykırım tasarılarında diplomatik başarısızlık tokatını yiyip duruyor. Geçtiğimiz hafta yine bu konuyla ilgili yazdığımız "Emperyalizmin Rant Oyunu" başlıklı yazımızın sonunda, "Son gelişmeler sonrasında Türkiye'nin dış politikasının acziyeti ortaya çıkmıştır. Dost ve stratejik müttefik olarak yutturulan Amerika'nın da emperyal amaçların merkezi olduğu anlaşılmıştır. Türkiye, yeri geldiğinde sırtı sıvazlanacak, yeri geldiğinde kulağı çekilecek, yeri geldiğinde -İncirlik Üssü gibi- imkanları sömürülecek, yeri geldiğinde ise Ortadoğu'ya Ilımlı İslam Projesini yutturacak kukla bir aktör olmamalıdır. Bu yalnızlaştırma politikası Türkiye'yi hangi karanlık kapıya çıkaracak?" demiştik.

İsveç Parlamentosunun kabul ettiği sözde Soykırım Tasarısı bizi ne tür bir karanlık kapının beklediğini açıkça ortaya koydu. Çünkü, tasarı, sadece Ermeni'leri değil, Rum Pontus olaylarını kuşatıyor, tarih çizgisini ise 1920'lerin üzerine taşıyordu. Bunun anlamı şu: Tarihin kara sayfalarına gömülmüş olan, artık hiçbir kıymeti harbiyesi bulunmayan olaylar üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden hukuk önünde hesap sorulma amacı taşıyan kirli bir oyunla ve diplomatik manevrayla karşı karşıyayız.

TRT1 ekranlarında yayınlanan Politik Açılım programında Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, bu tasarıların uluslararası hukuk açısından bağlayıcılıklarının olmadığını söylese de, küresel emperyalizmin Türkiye üzerinde oynadığı oyunlar dikkate alınırsa, ardı ardına yaşanan gelişmelerin elimizi kolumuzu bağlamak üzerine bir senaryo olduğu çok açık.

Daha da enterasanı, gelinen noktada ülkemizin aydınları da ardı ardına gelen tokatlar neticesinde tarihimizle yüzleşmemiz gerektiğini yüksek sesle dillendirmeye başladılar. Politik Açılım programında Mustafa Erdoğan, Fuat Keyman ve Fehmi Koru, "Türkiye, 1915 yılında yaşananlar bir soykırım olmasa da, vahim bir olaydır, bir trajedidir" diyebilmeli görüşünde birleşerek, Ermenilerin bizleri çekmek istediği çizgiye doğru yavaş yavaş yol almaya başladılar. İşte küresel emperyalizmin, zihinlerde yaptığı dönüşümün açık bir göstergesi. Belki Ermeni diasporası veya Ermeni hükümeti de yüzyıl önce yaşanmış bitmiş bir olaydan bugün itibariyle hukuksal bir netice alacaklarını ümit etmiyorlar. Ama, onların öncelikle tüm dünya ülkelerinin parlementolarında aldırmaya çalıştıkları Soykırım Tasarıları, Türkiye'nin dünyadaki imajının kirlenmesine yönelik. Yani, argümanlarının tamamı Türkiye'nin aleyhine gelişecek bir imaj kırılması oluşturmak. Türkiye, Ortadoğu'nun çok önemli bir ülkesidir, köprü ülkesidir, Büyük Ortadoğu Projesi'nde dünya senaryolarını uygulayan çok önemli bir aktördür. Ama... Bu gelişmelerin getirdiği nihai boyutta, soykırım yaftasını da boynunda taşıyacak bir aktördür. İsveç hükümetinin, Dış İşleri Bakanı'nın, Başbakanı'nın "Bizi bağlamaz" diyerek AKP Hükümeti'ne mavi boncuk verdiklerine, Türk milletinin gönül alma operasyonuna bakmayın. Ermeniler, diplomatik olarak Türkiye'ye hiç çıkarılamayacak bir gol daha attılar...Üstelik bu gol, aydınlarımızın "tarihimizle yüzleşelim, soykırıma başka bir isim koyup kabul edelim" tezi olarak içerdeki kalemize de girdi.

Küresel emperyalizmin kirli senaryosu Türkiye'de de zihinsel dönüşümü  becermiş oldu.