İNSANLIK DİNSİZ, DİNLER MEZHEPSİZ OLMAZ

Lütfi AYHAN

        Dünyadaki tüm ilmi gelişmelere, iletişimde, ulaşımda meydana gelen devasa yükselişlere rağmen, din, mezhep, tarikat, inanç...Halen (ve belki daha da güçlü olarak) insandan ayrılmaz bir parça olma durumlarını devam ettiriyorlar. Devletler arasındaki siyasi, ekonomik ilişkilerde halen en başat rol  din ve mezheptir. O zaman bu gerçeğe göz yummanın hiçbir anlamı yok. Türkiye’de yaşayan biz Müslümanlar, dünyada yaşayan 1, 7 milyarlık ümmet-i Muhammed, bu gerçeği kabullenerek ona göre hayatı dizayn etmek zorundayız. Dünyada bu gün dökülen kanların yüzde 99’u maalesef Müslüman kanı. Bunu durdurmanın yolu dinimizi, mezhebimizi, kültürümüzü ve dünyayı tanımaktan geçer.

       Bunun kısa yolu da İslam Tarihine kısa bir göz atmaktır. Şu anda ümmeti Muhammed, üç büyük mezhebin etkisi altında: Ehl-i Sünnet,  Şia ve Vehhabilik.  Şia ve Vehhabilik, maalesef dışlayıcı ve içe kapanık mezheplerdir.Yani bu mezheplere mensup Müslümanlar, ( biz ehl-i sünnete göre tüm yanlışlarına, tüm eksiklerine  rağmen Şiiler  ve Vahhabiler Müslümandırlar. Ehl-i sünnete göre,  “ EHLİ KIBLE TEKFİR EDİLEMEZ” )  bir yere hâkim oldular mı diğer mezheplere pek hayat hakkı tanımıyorlar. Bu dışlayıcı iki mezhep, tarihte ve günümüzde Küffarla ( Hristiyan Yahudi ve diğer İslam dışı dinlerle) pek mücadele etmediler ve etmiyorlar.Bu iki mezhep bu nedenle  İçe kapanık mezheplerdir. Hâlbuki Ehl-i Sünnet mezhebi hem kapsayıcı, hem de düşman olarak İslami mezheplerden ziyade “GAVURLARI”  seçtiğinden,  hem İslam’ı yaymışlar, (anadoluya hindistana avrupaya balkanlara...) hem de İslam diyarına gelen hücumlara (haçlı seferleri başta olmak üzere) kalkan olmuşlardır. Son gelişmelere bu gözle bakmak lazım.

       Şu anda Dünyada, Suudiler ve İran, vehhabiliği ve Şia’yı temsil eden iki devlettir. Bunların dışında kalan ve başını Türkiye’nin çektiği ve İslam Dünyasının yüzde 80’nini oluşturan Ehli Sünnet ise hem diğer mezheplerle, hem de diğer dinlerle bir arada yaşamanın mümkün olabileceğini ispatlayan bir maziye sahiptir. Olaylara bu gözle baktığımız zaman İslam dünyasındaki ve dünyadaki gelişmeleri daha iyi anlarız. Anlamakla  kalmaz İslam Dünyasının içine düştüğü girdaptan nasıl çıkacağını, Osmanlı döneminde olduğu gibi hem ümmet-i Muhammedin  hem de Dünyanın içine düştüğü anafordan nasıl kurtulacağını da öğrenmiş oluruz.

                          DIŞLAYICI MEZHEPLER VE KAPSAYICI MEZHEP

            İlk insandan beri dinsiz insan, dinsiz toplum, dinsiz cemiyet olmamıştır. Bunun nedeni yaratılışta gizli. İnsanı yaratan Allah Teâlâ onu, yani insanı “ inançsız yaşayamaz” diye kodlamıştır. Yeme, içme, giyme, barınma ihtiyaçları nasıl fıtrattansa, öfke, kin, hırs, çekememezlik, iyilik yapma, güzelden hoşlanma, temizi sevme… Nasıl fıtri ise inanmak ta öyle. İnanmak nasıl doğuştan var olan bir ihtiyaçsa, farklı düşünmek, farklı şeyleri sevmek, ayrı şeylerden hoşlanmak da aynı şekilde.

       İlk insan Adem Atamızla birlikte başlayan İslam dini farklı adlarla, farklı peygamberler tarafından yeryüzünde hep var ola gelmiştir. En son olarak da Peygamberimiz Hz Muhammed (as) son peygamber sıfatı ile İslam’ı tekrara tebliğ etmiş bu işi gerçekleştirmek için çok fazla sıkıntı çekmiş ve vazifesini yerine getirerek Allaha kavuşmuştur.

            Din nasıl fıtri bir ihtiyaçsa, farklı olmak, farklı düşünmek de öyle. İşte bu fıtri hadisenin bir gereği olarak insanlar, her konuda olduğu gibi dinde de farklı gruplara bölünmüşler, aynı dinin mensupları,aynı kitabın bağlıları, aynı peygamberin ümmetleri dini bazı mevzularda ayrı ayrı yollar tutturmuşlardır. Beş parmağın beşi de bir olmadığı nasıl bir gerçekse, aynı dinden insanların bir olmadığı aynı oranda bir gerçek.

       Hristiyanlara bakın,  Katolik, Protestan,  Ortodoks, Anglikan, avencelist, grogeryan… gibi mezheplere;  

Yahudilere bakın, Hasidîler, Ferisîler,  Sadukîler, Essnîler, Zelotlar… Gibi mezheplere ayrılmıştır.                Bu evrensel kanundan İslam’da etkilenmiş ve Peygamberimizin vefatından hemen sonra sahabeler arasında başlayan küçük fikir ayrılıkları daha sonra büyük ayrışmalara dönüşmüştür. Müslümanlar Sıffin savaşından hemen sonra,

Ali yanlıları, Muaviye yanlıları ve Hariciler olmak üzere üçe bölünürken daha sonraki yıllarda Şia, Selefiyye ve Ehli sünnet olarak üç ana gruba ayrılmışlardır.

       Dünyada yaşayan Müslümanların yüzde seksenine yakının oluşturan ehli sünnet mezhebi  kendi arasında;

Hanefi, şafii, maliki, hanbeli, maturidi, eşari gibi bölümlere; 

Şia ise 20 den fazla mezhebe (ki önde gelenleri şunlardır: Sebeiyye : Keysaniyye (kendi arasında beşe bölüme ayrılmıştır) 3- Zeydiyye (kendi arasında dörde ayrılmıştır.)  ayrılmıştır. 4- Rafızıyye : 5- İmamiyye (15 bölüme ayrılmıştır) :  6- Gurabiyye… gibi parçalara ayrılmıştır. 

        Vehhabilik, 20. Yüzyılda ortaya çıkmış,  İngiliz Hempherin tesirinin büyük rol oynadığı kendilerini bazen Hanbeli, bazen selefi,  olarak tanımlayan Suudi Arabistan’ın resmi mezhebidir.

         Bu dinler, bu mezhepler, dün vardılar  bugünde varlar,  yarında olacaklardır..İnsanlık ne kadar gelişirse gelişsin, bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin bu değişmiyecektir. Çünkü din, farklı düşünme, ayrı görüş sahibi olma insanın fıtratında vardır. Nokta.  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.