İslâm dünyasının oryantasyonu

Prof. Dr. Şahin UÇAR

Bir İngiliz şairi de diyor ki: “Eski hristiynaların haçta buldukları manevi gücü, modern insan artık kırk ayaklık elektrik dinamosunda hissetmeye başladı“. Tarih geçmişte kalan bir geçmiş değildir, şimdiki zaman içinde de tesirleri devam etmekte ve bugünü şekilendirmektedir. Gerçekte, “dirileri ölüler yönetmektedir” denilebilir. Mesela, İslâm dünyasının oryantasyonunu Hz. Muhammed (s.a.v.) tayin etmiştir. Ve mesela, Çağdaş Türkiye’nin oryantasyonunu; gerçi şu sıra değişmekte ise de, bugünkü devlet politikamızı, hâlâ Atatürk yönlendirmektedir. Biz yaşayan insanlara hitap ediyoruz, elbette muhataplarımız ölüler değildir; ancak, daima ölülerin fikirlerini tartışmak zorundayız. Çünkü mezarlarında yatan ölüler hâlâ bu dünyayı yönetmeye devam etmektedirler. Bugünü şekillendiren, bugünkü statükonun meydana gelmesine sebep olanlar, elbette geçmişte yaşayan insanlardı. Bugünü anlamanın yolu tarihi anlamaktan geçmektedir.

Biz ancak bugünü anlamak ve kendimize ona göre bir oryantasyon tesbit etmek için tarihle ilgileniyoruz. Geçmişle niçin ilgilenelim? Sırf hasbi merak saikiyle, pul koleksiyonu yapar gibi, “geçmiş” hadiselerin kataloğunu yaparak, geçmişle ilgilenmek elbette mümkündür. Esasen, tarih kelimesinin asıl mânâsı da budur: hadiselerin kronolojik bir kataloğunu yapmak, hadiselerin oluş tarihini tesbit etmek, onları tarihlendirmek… Ancak ben, tarihçilikle iktifa edemeyip, tarih felsefesi yapmaya başladığım ve uzun zamandan beri kendi tarih felsefemi inşa etme gayreti içinde olduğum için geçmişte olanlar ile “sırf tarih” olarak ilgilenmek beni tatmin etmiyor: Ve diyorum ki, bizim için öncelik sırasında “ilim için ilim” tarzı bir “scientism” (bilimselcilik) daha doğrusu Batılı tarzdaki “güç elde etmek için ilim”, iktidar hırsının hizmetindeki bir ilim değil, “irfan sahibi olarak yaşamak“, nasıl yaşamamız gerektiğini bilmek; yani, kendi hür irademizle belirlediğimiz bir ilmi faaliyet (aksiyon) vardır…

Eğer yaşadığımız dünyadan çok memnun olsa idik, belki iptidailer, çocuklar ve benzetmek caizse hayvanlar gibi, yalnızca şimdiki zamanı yaşamakla iktifa edebilirdik. Belki bizim için pek iyi olmamıştır, ama bir tarihimiz ve hafızamız var. Ortega’ya Gasset “insanın tabiatı yoktur / tarihi vardır” demişti. Şüphesiz yalnızca hayvani tabiatımız olsa, çocuklar gibi yalnıza şimdiki zamanı yaşasak, daha mutlu olurduk. Mevlânâ Celâleddin “Sufi İbnü’l-Vakt başed Ey Refik” (Sufi zamanın oğlu olmalı; geçmiş, gelecek endişesi taşımamalı) demiştir; amma bu, bugünkü dünyada artık bu pek mümkün değildir. Demek oluyor ki, şayet geleceği plânlamak ve biçimlendirmek gibi bir düşüncemiz yoksa; gayemiz, idealimiz, ütopyamız yoksa; yahut geleceğe dair bir vizyonumuz, dünya görüşümüz, en geniş mânâsı ile dinimiz yoksa; bugünle de ilgilenmemiz gerekmez. Bugünkü statükoyu, dünyanın bugünkü halini bilip ve anlayıp da ne olacak? Allah işini bilir, lâ yüs’el, emma yef’al! (Allah dilediğini yapar, hikmetinden sual olunmaz); yahut, “idraki meali bu küçük akla gerekmez” diyerek, yalnızca hayatımızı yaşamaya bakabiliriz elbette. Ancak geleceğimizi plânlama, kontrol etme, politikalar üretme gibi düşüncelerimiz varsa; işte o zaman, içinde yaşadığımız dünyayı iyi tanımaya ve anlamaya ihtiyacımız var demektir. İşte, bugünkü statükoyu anlamak için de tarihi iyi anlamak gerekecektir. Ne var ki, böyle anlaşıldığı takdirde, geleceğimizi plânlamak için bize ilham versin diye ve bugünü biçimlendirdiği ölçüde tarihi bilmek; yani, “tarihin bugünkü statükoyla, bugünü ilgilendiren hadiseleriyle ilgilenmek” şeklindeki mânâsı ortaya çıkacaktır.

Devam Edecek

www.sahinucar.com.tr sitesinden alıntılanmıştır

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.