İslamcıların Liberalizm Yanılgısı(Ali Bulaç'a cevap)

Ufuk COŞKUN

6 Nisan 2010 tarihli Radikal Gazetesi’nin internet sitesinde yayımlanan “Demokrasi, Özgürlük, Milliyetçilik ve İslamcılar” başlıklı yazımda, İslamcıların; demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi kavramlarla(batıya ait kavramlar olduğu gerekçesiyle) aralarına mesafe koymamaları gerektiğini, ayrıca özgürlük düşüncesine sığ ve yararsız gerekçe ve ön yargılarla bakmak yerine özgürlükçü düşünce ile verimli bir etkileşim ve iletişim içine girmenin yollarını bulmaları gerektiğini ifade etmiştim. İslamcı gençlere de liberalizmi –önyargılı- İslamcı yazarlardan değil de bizzat bu düşüncenin sahiplerinden okumalarını tavsiye etmiştim. Ali Bulaç, bu yazımdan dolayı çok sayıda mail aldığını ifade ederek yazıma; Zaman’daki köşesinden (19 Nisan 2010) bir cevap verme gereği duymuş. Ancak Ali Bey yine önyargılarına yenik düşerek meseleyi çok farklı bir boyutta ele almış. Yazımdaki bazı başlıkları köşesine taşımış olmasına rağmen yazımda ifade ettiğim görüş ve düşünceler hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamış. Daha çok hiçbir verimi olmayan sadece kendi dünyasında var olan muhayyel liberalizmi taşlamayı tercih etmiş.

Liberalizmin eleştirilme nedeni

Türkiyeli bir kısım İslamcılar, zenginlikle İslam’ın yan yana gelemeyeceğini savunarak İslam’ın daha çok antikapitalist ve sol değerleri barındırdığını ifade ediyorlar. Yani “İslami-Sol” ve solun değerlerinin İslam’da da yer ettiğini dillendirmekten pek rahatsızlık duymuyorlar ama liberal demokrasi kavramından bir hayli rahatsızlar. Çünkü liberalizm, sosyalizm gibi kolektif bir yapıyı barındırmıyor. Liberalizm, insanın bu yapı içerisinde çürümesine, görmezden gelinmesine razı olmuyor. Bu yüzden daha çok bireyin hak ve özgürlüklerini ön plana çekiyor. Ve özgürlüğü temel değer olarak ele alıyor. Aslında bir bakıma Liberalizm demek; “özgürlüğü savunmak” demektir... Türkiye’de liberal düşüncenin önde gelen fikir adamlarından biri olan Atilla Yayla; özgürlük değerinin demokrasiden önce geldiğini ısrarla vurgulamaktadır. Ve liberalizmsiz bir demokrasinin insanı totalitarizme kaydıracağını ifade etmektedir.

Ancak sosyal yapı ve kültürümüzde daha çok kolektivist eğilimlerin ağır basıyor olması ister istemez liberalizmi hedef tahtasına oturtmaktadır. İslamcılar, kolektivizmi reddeden liberal düşüncenin, bireyi Tanrı’ya isyan ettirdiği şeklinde anlamsız bir klişeyi tekrar edip durmaktadırlar. Çünkü bununla İslam ve liberalizm arasında hak-batıl ilişkisi şeklinde bir karşıtlık yaratmak istiyorlar. Bu yüzden birey ve özgürlük kavramlarına olumsuz bakıyorlar. Deyim yerindeyse bireyden ve özgürlükten korkuluyor. Bu bir bakıma insana olan güvensizliğin de bir göstergesi değil midir? Kaldı ki liberalizm bireyden başka hiçbir varlık tanımayan anti sosyal bir öğretide değildir.”Liberalizmin bireyciliği ne ahlak dışı bir bencilikle nede anti sosyal olmakla ilgilidir. Liberalizmin birey uğruna toplumu veya cemaati yok saydığını iddia edenler yanlış teşhis yapıyor. Ve şu temel gerçeği görmezden geliyorlar; bireyden yola çıkarak eğer istiyorsanız kolektif bütünlere varabilirsiniz ama kolektivitilerden yola çıkarak ulaşabileceğiniz ontolojik gerçeklik olsa olsa “teba” olur.”(Mustafa Erdoğan)

Evrensel değerlere karşı önyargı

Eleştirilerinin temelinde yatan bir diğer ana faktör; Demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi kavramların batıdan neşet etmiş olması ve bu kavramların birer Hıristiyan icadı olarak görülmesidir. Buda zihinlerde çok ciddi bir önyargının oluşmasına neden olmaktadır. Bu önyargılarla hareket edildiğinden olsa gerek özellikle liberal düşüncenin özgürlüklerle ilgili geniş bilgi ve tecrübesinden yararlanmak bir yana sürekli olarak karşısında yer alınıyor. Oysa Müslümanlar –önceleri- karşılaştıkları farklı kültürlerle tanışmaktan, hesaplaşmaktan ve onlarla bilgi, ahlak ve erdem alışverişinde bulunmaktan hiç çekinmemişlerdi. Çünkü İslam Peygamberi “Hikmet müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır” buyurmuştur... İslam tarihinin ilk filozoflarından biri olan El Kindi “ Bize hangi kaynaktan gelirse gelsin, ister önceki kuşaklarca ister yabancı halklarca bize sunulmuş olsun gerçeği itiraf etmekten ve özümlemekten utanmamalıyız” der. El Kindi, bir bakıma günümüz İslamcılarına bir mesaj vermektedir. Çünkü günümüzde Müslümanlar, batı ve değerlerine karşı bir hayli önyargılılar. Batının insanlık, özgürlük, liberal demokrasi, hukuk ve insan hakları gibi kavramlarına çok mesafeli yaklaşıyorlar. Oysa “İster Tanrı adına, ister devlet adına, ister milliyet adına bireyin hayatına zorla hükmeden ve bireyi dizayn etmeye kalkan bütün totaliter kültlere ve ideolojilere 'hayır' diyen ve her türlü totaliteryanizme karşı insanın özgünlüğünü, onurunu ve özgürlüğünü savunan liberalizmi”(Bilal Sambur) tanımak ve bu düşünce tecrübesinden mümkün olduğunca yararlanmak daha iyi bir yaklaşım tarzı değil midir?

Batı ne şeytani ne hakikat merkezi

Ne var ki günümüz İslam dünyası; insanlığın evrensel değerlerini ve birikimini görmezden gelerek kendi kabuğuna çekilmeyi tercih ediyor. Bugün gelinen noktada- itiraf etmek gerekirse- İslam dünyası çok kısır bir düşünce dünyasına hapsolmuş durumdadır. Artık dünya, Müslümanların ürettiği düşünce ve değerlerin etrafında dönmüyor. Ekonomileri zayıf. Günümüzde 6,5 milyar olan dünya nüfusunun 1,4 milyarı (%22’si) “Müslüman” ülkelerde yaşıyor. Bu insanların dünya ekonomisine katkıları ise %2 ile %4 arasında değişiyor. İhracatta da toplam 10 trilyon dolarlık uluslararası ticaretin sadece %10’u Müslüman ülkelere ait. Bunun da önemli bir kısmı Suudi Arabistan, İran ve diğer körfez ülkelerinin petrol ihracatları… Bunun yanında teknoloji üretemiyor ve siyaset anlayışları da maalesef demokratik dünyanın bir hayli gerisinde. Örneğin bugün Peygamberin yaşadığı, onun evinin ve mezarının bulunduğu topraklarda krallık rejimi hâkim.

İslam dünyasının bugün düşünce, fikir, teknoloji, sanat, felsefe ve bu çerçevede bir değer üretememesinin en önemli nedenlerinden birisi; özgürlükçü düşüncenin ve liberal demokrasinin yeterince sindirilememesidir. Dahası sürekli olarak bu kavramların dışlanmasıdır. Oysa Müslümanlar liberal demokrasi ile İslam’ın ilkelerini bir arada pratik edebilirler. Fakat bir kısım İslamcılar, ideolojimize, ilkelerimize ve dini inancımıza uymuyor gerekçesiyle bu değerlerle Müslümanların arasına aşılmaz engeller inşa etmekten başka hiçbir şey yapmıyorlar. Batının ürettiği tüm değerlerin batıl ve dine karşı olduğu varsayılıyor. Kabul etmek lazım bu yanılgı bir kesim demokrasi yanlısı aydınlarda da var. Onlar da Ali Bulaç’ın ifade ettiği gibi; batıyı hakikatin merkezi gibi görüyorlar. Oysa batı ne tam anlamıyla şeytanidir ne de aksine tüm değerlerin ve gerçeklerin fışkırdığı yegâne bir yerdir.

Özgürlükçü İslamcılar göreve

İbni Rüşd "Fasl-ül Mekaalde" ilimle din arasında bir "taarruz" bulunmadığını ve Müslüman olmayan milletler arasındaki felsefi ve ilmi hareketlerden vazgeçilmeyeceğini ısrarla vurgular. El Kindi’nin Neo-Platonik Aristotelesçi görüşleri ve orijinal yorumları vardır. Hz. Ömer’in Tevrat’tan ders aldığı bilinir. Keza İbni Sina, Hellenistik ve İslami entelektüel birikimini fevkalade iyi kullanmıştır. Aslında özgür fikir/ düşünce adamları dışarıdan hikmeti, bilgiyi ve tecrübeyi alırlarken hiç zorlanmamışlar. Şimdi Müslümanlar bu durumda çok ciddi bir sorgulama içerisine girmek durumundalar. Düşünce geriliğine yol açan unsurları tespit etmeliler. Bu Emperyalizm midir? Vahşi kapitalizm midir? Yoksa Liberal demokrasi midir?

Eğer Batının ürettiği kavramlar tehlikeli ya da eksikse, Hıristiyan icadı ise yani içeriği vahiyden uzaksa ve insana yer vermiyorsa, huzur getirmiyorsa bu durumda Müslümanların alternatifleri nelerdir. Hangi değerle ya da düşünceyle tüm dünya insanlarına hem maddi hem de manevi anlamda bir reçete sunabilecekler. Liberal kapitalizm Müslümanlara zarar veriyor ve birçoğuna göre küfürse eğer; neden Müslümanlar kapitalist ülkelerin ürettikleri teknolojik ürünleri kullanıyorlar ve bu küfre ortak oluyorlar. Kapitalist ülkelerin cep telefonu ve otomobili yararlıda düşünceleri mi küfür? Sürekli olarak liberalizmi ve batının kavramlarını eleştiren bir kesim İslamcılar artık bu komplocu ve sürekli suçu başkalarına atan duygu ve düşüncelerden/ vehimlerden kurtularak liberal demokrasi, özgürlükler, insan hakları, serbest piyasa ekonomisi ve birey hakları gibi birçok evrensel kavram üzerinde ciddi çalışmalar yapabilmelidirler. Özgürlükçü İslamcıların bu anlamda Müslümanların düşünce dünyalarının genişlemesinde ve zihinlerin açılmasında çok büyük katkıları olacaktır. Bu yüzden İslamcı gençlere, ısrarla liberalizmi bu düşüncenin sahiplerinden okumalarını tavsiye ediyoruz. Bu Ali beyin deyişiyle abur-cubur yemek değildir.

NOT:Bu yazı 27 Nisan 2010 tarihli Taraf Gazetesi'nde yayımlanmıştır...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.