İslamî görüş

xxx52

Baştan beri kabul edilip uygulanagelen anlama ve yorumlama usulüne göre âyetlere ve hadislere bakılır. Kaynağına aidiyeti (sübutu) ve anlamı (delaleti) kesin olanlar üzerinde yorum ictihadı yapılamaz; yalnızca yerini bulup uygulama ictihadı yapılabilir. Manası ihtimalli olan ayet ve hadisler ile hakkında vahye dayalı açıklama bulunmayan konularda anlama, kıyas vb. ictihadlar yapılır ve işte bu noktada farklı görüşlerden söz edilebilir.

Usulüne uygun olarak ileri sürülmüş farklı görüşler taassup konusu olmamalıdır. Eskilerin dediği gibi "Benim görüşüm doğrudur, ama yanlış olma ihtimali de vardır; farklı görüş yanlıştır, ama doğru olma ihtimali de vardır" demek gerekir.

Tanınmış ve saygın alim Abdulkerim Zeydân'ın, "Toprağı ve halkı ile bütünleşmiş bir müslüman devletini federasyonlara bölmenin caiz olmadığı" hakkındaki görüşünü ve delilini nakletmiştim. "Bu caiz olmadığına göre teşebbüs de -gerekirse ceza ile- önlenmelidir" diyordu.

Bu onun görüşü, doğru da, yanlış da olabilir. Ben bu görüşe katılıp katılmadığımı söylemedim; yalnızca şunu söyledim:

"Bizde bazı 'insan hak ve hürriyetleri' havarileri de 'federalizm dahil her şey konuşulabilir' gibi laflar ediyorlar da, o hikayeyi ve bu fetvayı bir katkı olur diye naklettim".

"Bir katkı olur diye naklettim".

Benim görüşümü de şimdi yazayım:

Sayısız âyet ve hadis ümmetin birliğinin korunmasını emrediyor, bölünmeyi yasaklıyor. Bu talimatın ilk uygulaması olarak Hz. Ebu Bekir'in halife seçildiği toplantıdaki müzakere önemlidir. Ensar gurubundan Sa'd b. Ubâde "Bizden bir başkan, sizden de bir başkan olsun" demiştir. Hz. Ebu Bekir ve Ömer bunu derhal redderek "Hayır, iki başkan olmaz; bizden başkan, sizden yardımcı (vezir) olacak" dediler.

Ümmetin bir parçası bütünden ayrılıp yarı/gevşek bağlı veya bağımsız bir devlet kurunca bölünme gerçekleşir; bölünme gerçekleşince menfaatler ve ihtiraslar çatışır, bölünme çatışmaya müncer olur... Tarih boyunca da böyle oldu.

İşte bu sebeple "ümmet bir devlette birleşmiş iken" bunun bir şekilde bölünmesi caiz olmaz. Ama tarihi olaylar ve şartlar sonucu bölünme olmuş ise bu defa "tam bağımsızlıktan birleşmeye doğru giden yoldaki adımların tamamı meşru olur."

Görüşüme ititraz edenlerden biri, Hucurat suresinin 13. yetine dayanarak "İslam'ın istediği, kavimlerin ve kabilelerin ayrı ayrı devletler kurmasıdır" demiş.

Ayet mealine bakalım:

"Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O'na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır".

Bu âyet "değerli ve üstün" olmayı belli bir etnik guruba mensup olmaya bağlayanların, Arap, Türk, Kürt olmakla övünenlerin yanlış yolda olduklarını bildirmek için vahyedilmiştir. Değerli olmayı "dindarlık ve ahlaka" bağlamış, hangi ırktan, bölgeden, tabakadan olursa olsun "daha dindar ve daha güzel ahlak sahibi olan"ın diğerlerinden daha değerli olduğunu ortaya koymuştur. Bu âyetin, ümmeti bölerek ayrı devletler kurmakla uzaktan yakından alakası yoktur.

Maksadımı doğru anlamak ve değerlendirmek isteyenler, son zamanlarda bu kouya dair yazdığım dört yazıyı birlikte okumalıdırlar.