İZNİK SEYAHATİ -1

Ulvi SEVECEN

Yalova’dan bir gurup eğitimci ile birlikte tarihimizde dönüm noktası sayabileceğimiz fethiyle Osmanlılara Karadeniz kıyılarıyla birlikte İstanbul kapılarını da aralayan İznik’e gitme fırsatı buldum. Bugüne kadar kitaplarda okuduğum veya televizyon programlarında ekranlarda gördüğüm bu tarihi şehrimizi bu defa bizzat rehber eşliğinde gezdik.

Yalova’dan İznik yaklaşık 65 km. Orhangazi üzerinden İznik gölünün kuzeyini takip ederek gidiliyor. Bu güzergâh daha rahat ve işlek ayrıca daha kısa sürüyor.  İznik tarihi mirasıyla gerçekten gezilip görülecek yerlerden biri.

Gezi boyunca rehberimizin bizlerle paylaştığı bilgileri biraz da araştırmalarım neticesinde elde ettiğim malzemeyle destekleyerek sizlere ulaştırmayı düşündüm:

O dönem itibariyle Bizans’ın en önemli şehri ve eski başkenti (1204-1261 arası) olan İznik, konum itibariyle Kocaeli Yarımadasının ağzında bulunduğundan askeri açıdan çok önemli bir şehirdi. Bursa’yı kendi topraklarına katmayı başaran Orhan Gazi, şehrin bu özelliğini göz önünde bulundurarak İznik’in alınması halinde İznik Körfezi ile Kocaeli Yarımadası’nın da hâkimiyet sağlanacağını düşünerek şehri muhasara altına alır. Bu hadise üzerine Bizans İmparatoru III. Andronikos Paleologos, kuvvetleriyle Orhan Gazi’nin üzerine yürür. Gebze- Darıca taraflarında Pelekanon ( bazı kaynaklarda bugünkü Maltepe olarak da geçiyor) denilen yerde yapılan savaşta Osmanlı kuvvetleri Bizans ordusunu bozguna uğratır. Orhan Gazi, Pelekanon zaferinden sonra tekrar İznik üzerine döner. Artık Bizans'tan herhangi bir yardım imkânının olamayacağını anlayan İznik Rum Beyi, bazı şartlarla teslim olur.

Orhan Gazi, Iznik'i feth ettikten sonra halka karşı büyük bir şefkat ve merhamet örneği gösterir, halktan isteyenlerin bütün eşyası ile birlikte şehri terk edebileceğini söyler. Fakat halk, Orhan Gazi'nin idare ve adaletine meftun olmuştur. Bu yüzden çok az kimse şehri terk eder. Meşhur tarihçi Hammer, bu olayı şu ifadelerle nakletmektedir : 

"İznik muhafızlarının pek azı bu serbestiden istifade ederek tekfurla birlikte gittiler. İdarecilerin haksızlığından dolayı me'yus olmuş ve Hıristiyan imparatordan ziyade Orhan'ın müsamahasından ümitvâr olmuş olan diğerleri, şehir halkı ile birlikte galibi (Orhan Gazi'yi) karşılamaya çıktılar. Padişah, Yenişehir kapısından şehrin güneyine girdi. Orhan'ın buradaki davranışı, yüce gönüllü ve zafer haklarını akıllı bir siyaset uğruna gözden çıkarmasını bilen bir hükümdarın hareketi oldu. Böylece hesaplar da beklediği sonucu verdi".
Orhan Gazi 'nin hareket ve bu harekete yön veren anlayışı, onun böyle bir siyaset uygulamasına sebep olmuş, nitekim Orhan Gazi bu anlayışın sonucu kocaları ölen veya kimsesiz kalan dul kadınları gazilerle şer'î nikah üzere evlendirmiştir. Osmanlı tarihçileri de o dönemin anlayış ve dili ile bu hadiseyi aşağıdaki ifadelerle naklederler:

"Sonra güzel yüzlü kadınlar geldiler. Orhan Gazi : "Bu kadınlar kimdir?" diye sorunca kendisine:
"Sultanim, bunların erlerinin kimisi açlıktan, kimisi de savaşta kırılmıştır. Yüksek evlerde de boş kalmışlardır." dediler. Bunun üzerine Orhan, gazilere bunları şer'î nikahla almalarını buyurdu. Gaziler, bunun üzerine bu kadınlarla evlendiler. Hazır ev, hazır avrat buldular, geçip saray gibi evlerde oturuverdiler.”


Rum kadınların şer'î nikâhla alınması, onlara normal bir vatandaş muamelesinin yapılması anlamına gelmekteydi. Ayrıca onlar esir veya cariye durumuna düşmekten de kurtarılmış oluyordu.

İznik, Türklerin eline geçtikten sonra, Orhan Bey buradaki yerli halktan isteyenlerin mallarıyla birlikte şehri terk etmelerine müsaade eder. Gitmeyenlerin ise Osmanlı teb’asından olmak ve sadece vergi (cizye) vermek şartıyla din, gelenek ve göreneklerini muhafaza edebileceklerini ilan eder.


Fetih sonrası Osmanlı Devleti’nin merkezi geçici olarak İznik’e taşınır. Bu kararla birlikte derhal şehre bir Müslüman Türk-İslam hüviyeti kazandırmak için faaliyetlere girişir. Şehir İslami eserlerle süslenir adeta.Umuma ait binaları kitâbe ve güzel sözlerle bezeyip süsleyen, böylece Doğu'nun eski bir geleneğine uyan ilk Osmanlı padişahı Orhan Gazi olmuştur. Onun, sultanlık günlerinden başlayarak bütün camiler, medreseler, hastaneler, çeşmeler, mezarlar ve köprüler Osmanlı ülkesinin hemen her tarafında yaptıranların (bânilerinin) adlarını ve yapılış tarihlerini seyyahlara göstermektedir. Bu âbideler üzerinde genellikle Kur'an'dan alınmış tasvir, tesbih ve benzetme bulunan âyetler okunur.

 

Özellikle Orhan Gazi’nin hanımı Nilüfer Hatun ve oğlu Süleyman Paşa ve diğer hayırseverler imaret, medreseler başta olmak üzere pek çok hayır kurumlarının tesisine vesile olurlar. 

 AYASOFYA CAMİİ

 Kısa bir süre sonra İznik’in en büyük kilisesi (Ayasofya) camiye çevrilir (1331) ve ilk Cuma namazı burada kılınır.

İznik Ayasofya Camii.

İznik Ayasofya Camii, İznik’in tam ortasında, surlarla çevrili kentin dört kapısından gelen yolların kesiştiği yerde inşa edilmiş bir yapı. Bir dönem hıristiyan dünyası için çok önemli olan ve konsül toplantılarının y İznik’te Saint Sophia olarak adlandırılan bu kilisede yapıldığı bilinmektedir. Bir çok konsil arasında en çok konuşulan  Hıristiyanlığın üç yüz yıllık uygulanmasında ortaya çıkan bazı teolojik anlaşmazlıkların önüne geçebilmek ve temel bazı teolojik kurallar koyabilmek, kiliseleri başıbozukluktan kurtarıp ciddi bir organizasyona tâbi tutabilmek için imparator konstantin tarafından gerçekleştirilen 325 yılında hıristiyan aleminin ilk ökümenik (evrensel) “konsil”  (uyulması zorunlu dinsel kurallar koymak amacıyla din adamlarınca yapılan toplantı)  dür. Bu konsilde; hristiyanlığın günümüzde de pek çoğu uygulanmaya devam eden temel kuralları konulur. Çok değişik incil metinleri arasından dördü (matta, luka, markos, yuhanna) incil olarak tespit edilir. Ayrıca kilise organizasyonu açısından Roma imparatorluğu üç bölgeye ayrılarak bu bölgelerdeki kiliseleri yönetmek amacıyla apostolik kökenli (havariler tarafından kurulmuş) Roma, İskenderiye ve Antakya kiliseleri ökümenik patriklik statüsüne yükseltilir.

Konsil yeri. Ayasofya Camii içi.

Ayasofya kilise iken 1331 yılında Orhan Gazi tarafından camiye dönüştürülmüştür. Ayasofya 4. Yüzyılda bazilika tipinde inşa edilen bir kilisedir. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde oldukça önemli bir rol oynamış. Yapı 11. Yüzyılda depremden büyük hasar görmüş ve orijinal mimarisini kaybedince Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından mihrap ilave edilip ve kemerler elden geçirilmiş. Bizans ve Roma dönemlerine ait fresk ve mozaik derlemelere sahip bu yapı, Osmanlı döneminde ilave süsleme ve işlemeler görmüş ve günümüze kadar gelmiştir. Restore edilen yapı önce müze hali getirilip ziyarete açılmış, 6 Kasım 2011 yılından itibaren bayram namazının kılınmasıyla cami olarak hizmete devam etmesi kararlaştırılmış.

 Cuma namazı anı.

Devam edecek...

ulvi_sevecen@hotmail.com

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.