KIRKPINARDAYDIM !

Sebahattin BİLGİÇ

Güreş benim tutkumdur. Hele söz konusu yağlı güreş olunca akan sular durur benim için. Az da olsa güreştiğim için mi bilmem, bir pehlivanın yağlanıp şöyle meydana yürümesinin doyumsuz seyrini tadarım.

Bu sene tarihi Kırkpınar güreşlerinin 650. sini seyrettik. Bin dört yüz kusur pehlivan er meydanında kendini gösterdi. Buradan bütün seyircilerin güreşe doyduğunu söyleyebilirim. Doğrusu kıran kırana güreşler oldu. Hele minik -1 boyda Antalyalı iki kardeşin güreşleri vardı ki gözlerim yaşararak seyrettim. Anne ve babalarını ve ustalarını tebrik ederim.

Yağlı güreşlerin en önemli boyu hiç şüphesiz ki baş boyudur. Diğer boylar dikkatle takip edilirken başpehlivanların güreşleri sabırsızlıkla beklenir ve o ölçüde de heyecanla takip edilir. Seyircilerin aralarında en çok konuştukları konu ise kimin başpehlivanlığı alacağıdır.

Busene birçok kişi Mehmet Yeşil Yeşil’in başpehlivanlığı alacağını ve altın kemerin sahibi olacağını düşünüyordu. Fakat umulan olmadı. Fatih Atlı isimli başpehlivan birçok seyircinin ve özellikle de Mehmet Yeşil Yeşil’in umudunu boşa çıkardı. Arkasından da en az Mehmet Pehlivan kadar namlı iki başpehlivanı daha çok güzel yenerek, bütün seyircilerin gönlünde taht kurdu. Doğrusu Bayram Ertan ustanın çırakları her sene Kırkpınar çayırında teknik ve kıvrak güreşleriyle ve aldıkları başarılı sonuçlarla çok beğeni topluyor. Gönlümden Bayram Ustanın biraz daha boyluca bir kaç pehlivanı yetiştirip meydanlara salması geçiyor. Böylece er meydanlarının daha zevkle seyredilir hale dönüşeceğini düşünüyorum.

Busene gruplar iyi hazırlanmış. Ankara ve Antalya grubu ve yine İzmit, Karamürsel grubu, hemen hemen güreşler boyunca, kuralarda ayrı gruplara düşünce çok çetin güreşler oldu. Favoriler genelde son turlara kadar yerlerini korudu. Final, şahsen başından beri tahmin ettiğim Recep Kara ile Ali Gürbüz arasında geçti. Ali Gürbüz’ün kuraları daha avantajlı idi. Hiç yorulmadan Final müsabakasına kadar geldi. Fakat alnının akıyla finali de kazanmayı bildi.

Recep Kara ise biraz daha atak güreşerek devam edebilse idi üçüncü ihtarı verdirerek güreşi alabilirdi.

Ali Gürbüz’ü hasseten tebrik etmek lazım. Başaltını birinci kapatıp başa çıktığı her yıl mutlaka derece almayı başardı. Baştaki ilk yılı üçüncü, ikinci yılı ikinci ve bu yıl da birinci olarak Türkiye’nin başpehlivanı oldu. Bu azimle devam ettikçe de Allah nasip ederse daha uzun yıllar başpehlivan olmaya devam edecektir.

Şayet bu güreşler Edirne’de değil de mesela Samsun, İzmit veya Antalya’da yapılıyor olsa herhalde çok farklı organize edilir. Ama düzenlenen hiçbir ilde de her şeye rağmen Edirne kadar güzel olmaz. Zira başka bir yerde ne Selimiye var, ne Eski Cami ne Üç Şerefeli camii ve ne de bu kadar zengin tarihi doku.

Bizim beklentimiz tarihi saray içinin rezilliklerden arındırılıp geleneksel ata sporuna uygun etkinliklerin organize edilmesi. Bunca yıllık tarihi gelenekte mehter takımı niye yer alamaz anlamış değilim. 650 yıllık tarihi gelenekte er meydanı görevlileri Türk bayrağını niye onuncu yıl marşıyla dolaştırırlar? İşte orada mehter marşı lazım. Tabi aslında anlamıyor da değilim, bu bir zihniyet meselesi.

Bu arada cazgırlardan da bahsetmek lazım. Eskiden her bir pehlivan için çok güzel maniler söyler, güreşe öyle salarlardı. Çok harika salavatlar okur seyircileri de zinde tutarlardı. Şimdi cazgırlar şov yapıyorlar. Er meydanına gelen idarecilere yağcılığın bini bir para. Hoş olmuyor doğrusu. Kurallar değişmez değildir. Zamanın şartlarına göre değişebilir. Fakat temel kurallarla oynanırsa sulanır gider. Güreşin adı yağlı güreş, geleneklere yağ bulaştırılmamalı.

Yağlı güreş seyircisi aynı pehlivanlar gibi çok centilmen, çok vefakardır. Sabahın dokuzundan itibaren akşam güreşler sona erene kadar, ihtiyaçları haricinde meydandan ayrılmazlar. Ve hepside güreşi iyi bilirler. Yeneni alkışlar, yenileni de teselli ederler. Ve ilginçtir çok önemli mazereti yoksa her sene Kırkpınar’a gelmeye devam ederler. Yer bulabilirlerse otel veya yurtlarda bulmazlarsa çimenlerde battaniyeye sarılır yatarlar.

 

Sabah namazı vaktinde Selimiye camiine çıktım, caminin etrafı battaniyelerle dolu. Ezan okununca hemen hepsi kalıkmış camide saf tutmuş. Yine ilginçtir misafir etmek için davet ettiğinizde diyorlar ki; “ biz bu manevi havayı sizin misafir hanenizde bulamayız kusura bakmayın.”

Altı yüz elli yıldır bu gelenek nasıl devam ediyor? Birçok cevabı var ama birisi de şu: Öyle güreş sevdalıları var ki, yirmi yıldır hatta kırk yıldır aralıksız gelenlerle tanıştım. Ölüm, hastalık harici mazeret kabul etmeyip geliyor seyirci. Anadolu insanı geleneklerine bağlı kaldıkça Allahın izniyle bu millet ayakta kalacak, er meydanında koç yiğitler peşrev çekmeye, el ense bağlamaya devam edecekler.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.