Korkunç kaza

xxx65
14 Ağustos Perşembe saat 15.25'de İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan Nijerya'nın başkenti Lagos'a gitmek üzere beraberindeki 196 yolcu ve 8 mürettebat ile kalkan, THY'nin TK 1123 sefer sayılı Airbus 310 – 300 tipi Erzurum isimli uçağı, Nijerya hava sahasındayken bilinmeyen bir sebeple yerel saatle 22.00 civarında düşerek...
Kazanın uçakla telsiz bağlantısı kesildikten sonra...
Pilotaj hatası üstünde duruluyor...
Deneyimli bir pilot olmasına rağmen kaptan Nejat Tatarel'in...
Kesin sebep kara kutu bulununca...
26'sı çocuk 196 yolcu ile mürettebatın isimleri...
Aileler...
Yas...
Düşen uçakta geçen yıl da arıza...!
Anlaşılıyor ki, 14 Ağustos bültenleri, 15 Ağustos gazeteleri böyle korkunç bir haberle dolabilirmiş.
Onca aile, sevenler, tanıyanlar, iki ülkede birbirini hiç tanımayanlar da.
SABAH'ın "Havalimanı muhabirleri"nden Gökhan Artan'ın, sadece limanda havaya bakmayıp suya sabuna da dokuna dokuna, ipucunu yabancı havacılık kaynaklarından yakaladığı "büyük haber" ile "pilot 204 canı kurtardı" tesellisi sayesinde üç gün sonra öğrenebiliyoruz.
Dünkü SABAH'ta grafikleriyle de gördünüz:
Navigasyon ve telsiz arızasına rağmen, Kaptan Pilot uçağı büyük başarıyla Togo'ya indirerek onca insanı kurtardı.
Girişteki, mümkün ama "kurmaca haber" ile "esas haber"i sakin kafayla, derin bir nefes çekerek karşılaştırır mısınız?
O uçakta yolcu veya bir yolcu yakını iseniz, benim tavsiyeme gerek yok zaten; ama değilseniz de deneyin.
Koca uçağın düşmesi, 204 insanın ölmesi ile uçağın düşmeden, tecrübeyle, ustalıkla, görerek, kalkıştaki bir Fransız pilotun uyanıklığının da desteğiyle "Kaptan Pilot" tarafından indirilmesi arasındaki farkı düşünün.
Fark, "kaza olsaydı" haberin günlerce manşet olması ile "kaza olmayınca" ancak kıl payı yakalanan "gizlenmiş" olay halinde daha küçük kalması arasında değil sadece.
Ölüm ile hayat arasında.
"Arıza yüzünden kaza" sonucu 204 kişinin ölmesi ile "arıza"ya rağmen "Kaptan Pilot"un 204 canı hayatta tutması arasında.
O sırat köprüsünde, o pamuk ipliği anda, bir insanın dikkati, deneyimi, bilgisi, cesareti, aklı, kararlılığı, konsantrasyonuna dair bir ölüm kalım meselesi.
Bu sütunda o yüzden günlerce "pilotların, hosteslerin, havayolu çalışanlarının hakları" için yazılıp durdu.
İnsanca çalıştırılmaları, aşırı iş yüküyle köleci angaryadan kaçınılması, hakları için o yüzden onca yazı yazıldı.
Yazı bir yana, örgütlü ve örgütsüz pilotların, hosteslerin, çalışanların talepleri, eylemleri sadece kendi bedenlerini dinlendirmek ve bordrolarını yükseltmekle ilgili değildi.
Bu insanlar başka insanların hayatına da dair bir işin emekçileriydi.
O yüzden, haklar için mücadele eden Kaptan Bahadır Altan, fesat bir manşet darbesiyle THY tarafından "yemekten bir bahane" ile işten atılınca da önemliydi.
Bu yüzden, cenazelerinde yurdun matem tuttuğu ama yaşarken horlanan, hırpalanan, bazen insan yerine konmayan uzman çavuşların, jandarmaların, astsubayların, kenarda itilmiş duran sivil askeri memurların insan hakları, maddi ve manevi haysiyet taleplerini aktarmaya çalışıyorum.
O yüzden tersane tüm köleci sisteme dair bir dershane.
Gencecik insanları asgari ücrete köleleştirip servetlere, canlara bekçi kılan özel güvenlik sektöründeki istismar bu yüzden de önemli.
Başkasının hayatı onlara emanet olsun olmasın...
Bankacılık, sigortacılık, alışveriş merkezi, eğitim sektörü, imalat sanayi, maden, tarımda köleci piyasa emeğine gayri insani muamele, toplumun tüm dokularını kirletmiyor mu, kanatmıyor mu?
Gazetecinin hakkı, özgürlüğü; toplumun akıl, bilgi, eleştiri, denetim ve vicdan sağlığı, maddi ve manevi hayatı açısından hayati değil mi mesela!