KURAN-IN KELAMLARI (II)

İnci KAYAR

Peygamber Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde; “Konstantiniyye (İstanbul) elbet Feth olunacaktır. Onu Feth eden Kumandan ne güzel Kumandan, Feth eden Asker, ne güzel Askerdir” buyurmuşlardır.

Gelin yine bu tanıma göre taa o zamanlarda 1453 yılında olacak İstanbul’un Fethine dair bir ayeti kerimeye ruh kulağımızı verelim;

Sebe Suresi 15 inci ayette geçen Beldetün Tayyibetün kelimeleri ile evvelce müjdelenmişti .“Allah tarafından koruma altına alınan güzel bir belde vardır.” Bu Ayette geçen “Tayyib” çok güzel, “Belde” yaşanılan yer. “Beldetün Tayyibetün”de ise; Yaşanılan çok güzel bir belde (yer) ye işaret ediliyor.

Ayrıca; Molla Camii Hazretleri (İslam Aleminin büyük Alimlerinden), bu Ayet-i Kerime'yi incelemiş ve “Beldetün Tayyibetün” cümlesinin harflerinin “Ebced ” Heasbına göre toplam, 857 (hicri) , Miladi 1453 yılını gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. Bu Ayet-i Kerime’de Fethin Mu'cizesi gizlidir. Ancak Kalp Gözü açık olan Din Alimleri bu sırrı çözebilmiş. Biz müjdelerin kısa olanına alışmışız ve hemen olmasını isteriz. Ancak Fethin Müjdesi yaklaşık 857 yıl sonra gerçekleşmiştir.

Yine “Kevser Süresinde”; “İnna E’tayna Kel Kevser, Fesalli Lirabbike Venhar...” ın içerisinde bulunan “Kel Kevser Fe” harflerinin Ebced Kodu, toplam; 857 çıkmaktadır. Bu da Hicri 857, Miladi 1453 yılına tekabül etmektedir. Bu Süre’de de İstanbul’un Fetih tarihine işaret edilmektedir.

“Kevser” Peygamberlere verilen nimet, Fetih manalarına gelmektedir. Bu “Kevser” yani “Fetih” aynı zamanda Peygamber Efendimizin adını da taşıyan Mirasçılarına da verilirmiş. İşte bu “Kevser yani Fetih” Hz. Fatih Sultan Muhammed Han’a da verilmişti. “Kel Kevser”den sonra gelen “F” Harficeri bir kelimenin başına gelince, aciliyet gerektirir. Yani “Kevseri sana verdik, hemen(zanam geçirmeden) Namaz kıl, Secde’ye git” mealine göre hareket eden Fatih, İkindi Namazını kılarak hemen Secde’ye gitmişti. Konunun başında ifade ettiğimiz gibi, her iki Süre’de de İstanbul’un Fetih Tarihi gizlidir.

Bu iki Süre’de gizli olan 857 rakamı, 1453 yılında gerçekleşecek olan Türk Fetih Tarihinin Kur’an’da var olduğuna ve Kur’an-ı Kerimin’de Türkler’in varlığına üstü kapalı değindiğini görmekteyiz.

Yine “Maide Süresi 54. Ayet” te de Türkler’e işaret etmektedir: “Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, şunu (iyi) bilsin: Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki, Allah onları sever; onlar da Allah’ı severler, Mü’minlere karşı yumuşak gönüllü, Kafirlere karşı onurlu ve başları yukardadır; Allah Yolunda mücadele ederler(ölüme atılırlar) , dil uzatanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın ihsanıdır. Onu dilediği kimseye verir. Allah’ın İhsanı geniştir, her şeyi bilendir.”

Bu Ayet nazil olduğunda henüz Türkler Müslüman değillerdi. O zaman Araplar Müslüman idi. Öyle ise burada “kim dininden dönerse” ikazı, o zamanın Müslüman Araplar’a yapılmıştır. Peki “yerine getirilecek olan kavim” kim olmuştur? Elbetteki asırlar sonra İslam’ın Bayraktarlığını yapan ve İslam Dinini Üç kıtaya yayan Türkler olduğu anlaşılmıştır.

Bilimin gelişmesi konusunda da pekçok ayette o zamanlarda bildirilmiştir. Evrenin sürekli genişliyor olması 20. yüzyılın en önemli keşiflerinden biri olarak nitelendirilmektedir. Ancak Allah bu gerçeği bize 1400 sene evvel Kuran'ın Zariyat Suresi'nin 47. ayetinde bildirmiştir:

Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz. Gökcisimlerinin hesaplanmış bir yörünge üzerinde hareket halinde oldukları bundan asırlar önce Kuran'da şöyle haber verilmiştir:

Geceyi, gündüzü, Güneşi ve Ayı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir. (Enbiya Suresi, 33)

Kuran'da Güneş ve Ay'dan bahseden ayetlerin Arapçaları incelendiğinde ilginç bir özellik göze çarpar. Ayetlerde Güneşiçin "sirac" (lamba) veya "vahhac" (parıl parıl parlayan, yanıp tutuşan) kelimeleri kullanılmıştır. Ay içinse "munir" (aydınlatıcı, ışıklı) kavramı vardır. Gerçekten de Güneşkendi içindeki nükleer reaksiyonlar sonucunda büyük bir ısı ve ışık üretirken, Ay sadece Güneş'ten aldığı ışığı yansıtmaktadır. Ayetlerde bu ayrım şöyle geçer:

Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır? Ve ayı bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. (Nuh Suresi, 15-16)

Kuran'da rüzgarların 'aşılayıcı' özelliğinden Hicr Suresi'nin 22. ayetinde şöyle bahsedilir:

Ve aşılayıcı olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık... (Hicr Suresi, 22)

Söz konusu ayette geçen "aşılama" kelimesinin Arapça karşılığı hem bitkilerin, hem de bulutların aşılanması anlamını taşımaktadır. Nitekim modern bilim, rüzgarların her iki işleve de sahip olduğunu göstermiştir.

Başka bir Kuran mucizesine bir ayette şöyle dikkat çekilir:

Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor... (Zümer Suresi, 5)

Ayette gecenin ve gündüzün birbirlerinin üzerlerini sarıp-örtmeleri için "tekvir" fiili kullanılmaktadır. Bu fiilin Türkçesi "yuvarlak birşeyin üzerine birşey sarmak"tır. Örneğin Arapça sözlüklerde "başa sarık sarma" gibi yuvarlak cisimleri içeren fiiller için bu kelime kullanılmaktadır. Bu ayet, Dünya'nın biçimi konusunda kesin bir bilgi içermektedir. Ancak ve ancak Dünya'nın yuvarlak olması durumunda bu ayette ifade edilen fiil gerçekleşebilir. Yani 7. yüzyılda indirilen Kuran'da, dünyanın yuvarlak olduğuna işaret edilmiştir.

Kuran da Aya Çıkış Tarihinin Müjdesi

Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve ay yarıldı. (Kamer Suresi, 1)

"Rumlar (Araplar'ın bulunduğu bölgeye) pek yakın bir yerde (müşrik olan İranlılar'a) mağlup oldu; fakat onlar bu mağlubiyetlerinden sonra bir kaç sene içinde (3 ile 9 yıl arasında, İranlılar'a) galip geleceklerdir." (Rum, 1- 2)

Hıristiyan olan Bizanslılar'ın putperest bir toplum olan Persler karşısında çok ağır bir yenilgiye uğramasından yaklaşık 7 sene sonra inen bu ayette Rumlar'ın birkaç sene içinde İranlılar'a galip geleceği haber verilmiştir. Tarihe bakıldığında ayetin indirilmesinden yaklaşık 7 yıl sonra Bizans ve Pers İmparatorlukları arasında Ninova harabeleri yakınında gerçekleşen savaşta Bizans ordusu, Persler'i yenilgiye uğratmıştır. İşte Kur'an’ın 15 asır önce haber verdiği bu tarihi olayın aynen çıktığı görülüyor.

“Şanına yemin olsun ki Allah, peygamberine (gösterdiği) o rüyayı hak olarak tasdik etmiştir. Allah dilerse başlarınızı(n saçlarını tamamen) tıraş etmiş ve kısaltmış, emniyet içinde kimseler olarak, korkmadan mutlaka Mescit-i Haram’a gireceksiniz! İşte (Allah) sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de ondan (Mekke’nin fethinden) önce (size), yakın bir fetih (Hudeybiye antlaşmasını ve Hayber’in fethini) verdi.” (Fetih, 27)

Hz. Muhammed Medine'de iken rüyasında, müminlerin güven içinde Mescid-i Haram'a girdiklerini ve Kabe'yi tavaf ettiklerini görmüş ve müminleri bu haberle müjdelemişti.

Daha sonra Allah, Peygamber'ine Fetih Suresi'nin 27. ayetini vahyetmiş ve rüyasının doğru olduğunu eğer Allah dilerse müminlerin Mekke'ye girebileceklerini bildirmiştir.

Bir süre sonra ise Hudeybiye Barışı ve ardından gelen Mekke'nin fethi ile Müslümanlar ayette bildirildiği gibi güven içinde Mescid-i Haram'a girmişlerdir.

"Hem kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar için (birçok) menfaatler bulunan hadidi (demiri, bir nimet olarak) indirdik." (Hadid, 25)

Bu ayette geçen "Onda büyük bir kuvvet vardır" cümlesi demirin ehemmiyetinden bahseder. İleride insanların demire sahip olup onu işleterek ekonomi ve endüstride ilerleyeceğini işaretle haber verir. Kur'an'ın bu ifadesi günümüzde aynen ortaya çıkmıştır.

“Yanında kitaptan bir ilim bulunan zat (Asaf bin Berhıya): ‘(senin) göz açıp kapaman (esnasında, henüz nazarın) sana dönmeden önce, ben onu sana getiririm’ dedi.”(Neml, 40)

Bu ayet Hz. Süleyman’ın vezirinin, Belkıs’ın tahtını Yemen şehri Sana’dan Şam’a getirdiğini anlatır. Ayet, cep telefonu, bilgisayar gibi teknolojik aletlere işaret ettiği gibi ses, görüntü hatta maddenin ışınlanmayla nakledileceğini de işari olarak haber verir. Bugün bu Ayet'in işaret ettiği ‘eşyanın aynen nakli’ henüz gerçekleşmese de, çalışmaları yapılmaktadır.

“Kıyamet gününe yemîn ederim!” “O kıyamet günü ne zaman?” diye (alay ederek) sorar.” (Kıyame, 1–6)

Güneş, tekvîr edildiği (dürüldüğü, nûru narından ayrıldığı, ışığı giderildiği) zaman!

Ve yıldızlar, (karartılarak) döküldüğü zaman!

Ve dağlar, yürütüldüğü zaman!

Ve yüklü develer, başıboş bırakıldığı zaman!

Vahşi hayvanlar, bir araya toplandığı zaman!

Denizler, tutuşturulduğu zaman!

Nefisler, birleştirildiği (ruhlar, bedenlerle bir araya getirildiği) zaman!

Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günahtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman!

Sayfalar (amel defterleri), açıldığı zaman!

Gökyüzü, (yerinden sökülüp) koparıldığı zaman!

Cehennem, iyice alevlendirildiği zaman!

Cennet, yaklaştırıldığı zaman!

Her nefis, (hayır ve şer) ne hazırlamış olduğunu bilecektir!" (Tekvir, 1-14)

"O gün o sarsıntı (Sûr’a ilk üfürülüş), sarsacak!

Onu, arkadan gelen (ikinci üfürülüş) ta‘kīb edecek!" (Naziyat, 6–7)

"Ey insanlar! Rabb'inizden sakının! Çünkü kıyametin zelzelesi, pek büyük (korkunç) bir şeydir." (Hacc, 1)

Bilim adamları ve Astrofizik uzmanları yaptıkları çalışmalar sonucu dünyanın hatta tüm güneş sisteminin sonunun mutlaka geleceğini belirlemişlerdir. Bügün Modern bilim yaşlanan yıldızlar ve kara delikler, kainatın sürekli genişlemesi, uzayda gezen meteorlar gibi unsurlar üzerinde yaptığı araştırmalarla Kur'an’ın 15 asır önce haber verdiği bu gerçeği tasdik etmiştir.

Kuranı Kerim geçmişi de anlatmaktadır.

“Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka hiçbir ilah bilmiş değilim; Ey Haman! Haydi, benim için çamurun üzerinde ateş yak da (tuğla i’mal edip) bana bir kule yap; belki Musa’nın İlahına muttali’ olurum (O’nu görürüm). Çünkü şüphesiz ben onu gerçekten yalancılardan sanıyorum.”(Kasas, 38)

Bu ayette dikkat edilmesi gereken nokta, Kur'an’da Haman’ın Firavun'un emrinde inşaatları yöneten bir kişi olarak anılmasıdır.

19. yüzyılda Mısır hiyeroglifleri çözülene dek “haman” kavramı bilinmiyordu. Hiyeroglifler çözülünce, Haman isminde birinin Firavun’un yakın bir yardımcısı ve "taş ocaklarının başı" olduğu anlaşıldı. İşte Kur'an o dönemde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek bu bilgiyi vermiştir.

“Görmedin mi Rabb'in, Ad kavmine nasıl (azap) etti? ” “ O (sütunlar üzerine kurulmuş binalarla dolu) direkli İrem (şehrin)e! ” “ ki şehirler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.” (Fecr, 6–8)

Kur'an bu ayetlerde asırlar önce yaşamış olan Ad kavmini ve yüksek sütunlar üzerine kurulmuş olan İrem şehrini haber vermektedir.

1992 yılında NASA'nın uzaydan görüntülediği fotoğraflarda yüksek sütunlar üzerine kurulu şehrin kalıntıları tespit edilmiştir. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan yıkık sütunların 15 asır önce Kur'an'da bahsedilen Ad kavminin yaşadığı İrem şehri olduğu anlaşılmıştır.

“Ötekileri (Firavun ve askerlerini) de buraya yaklaştırdık.” “Ve Musa ile beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.” “Sonra ötekilerini suda boğduk.” (Şuara, 64–66)

Bu ayetler Kur'an’dan asırlar önce yaşamış olan Firavun ve ordusunun denizde boğularak helak olduklarını haber verir. Yakın geçmişte bulunmuş, Firavun zamanından kalma papirüslerde (yazı kağıdı) şöyle bir izaha rastlanmaktadır: Sarayın beyaz odasının muhafızı, kitaplarının reisi Amenamoni'den katip Penterhor'a: “Elemli felaketi, girdaba gark olma felaketlerini öğrenerek reislerin ölümünü, kavimlerin efendisinin şarkların ve garpların kralının denizde mahvolmasını tasvir et. Sana gönderdiğim haber hangi habere kıyas edilebilir?”

Kuranın mucizeleri saymakla bitmez. Bizler ne kadar modern olursak olalım aslında yasalarımızda, kurallarımızda, yaşamımızda hep kuran da geçen ayetlerle örtüşmektedir. Kuran ı okumak sadece okumak değildir. Onda her mucize her haber gizlidir. Aslında herşeyi Rabbim kelamlarıyla insanlığa sunmuştur. Anlayabilmektir mesele.

 

SONRAKİ YAZIM: KURAN-I KERİMDE AYETLERİN NÜZUL SIRASI

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.