Mankurt Propagandası

Erol BATTAL

Hanefi Avcı olayıyla birlikte; hangi gazetecinin, hangi polis şefinin adamı olduğunu gördük. Konuyla ilgili yapılan tartışmalar gösterdi ki, bazı polis şefleri verdikleri istihbarı bilgilerle; kendi gazetecilerini yetiştirmişler. Sahibinin adamı bu gazetecilere verdikleri bilgilerle, hem onları mesleklerinde büyütmüş, beslemişler hem de onlar aracılığıyla, olayları istedikleri doğrultuda manipüle etmişler. İhtiyaç duyduklarında da bu sahibinin adamı gazeteciler marifetiyle; kendilerini, dokunulmaz kılmışlar. Bu tartışmalarla, bu güne kadar bizlere; anlı şanlı, külyutmaz, gözünden hiçbir şey kaçmaz, büyük araştırmacı gazeteci diye sunulan adamların, birer embedded (namlu arkasına iliştirilmiş) gazeteci olduğu daha net görüldü.

Aslında polis şeflerinin kendi adlarına kullandıkları bu yöntem; her istihbaratçının, her istihbarat örgütünün ve büyüklüğünü istihbarat çalışmalarına borçlu olan her kişi, kurum, kuruluş ve devletin başvurduğu bir yöntemdir. Bunu dünyada en iyi kullananlarınsa İsrail ve Amerika olduğu artık herkes tarafından kabul görmektedir. Bu iki ülke, her türlü kirlerini, zulümlerini, zayıflıklarını kamufle etme çalışmalarını bütün iletişim ve etkileme araçlarını kullanarak yürütmektedirler.

Amerika’nın son otuz, kırk yılına baktığımızda bunu çok net görmek mümkündür. Yıllar önce “Amerika o kadar da büyük değilmiş” diye makara geçilirken bile, aslında onun ne kadar büyük olduğu vurgulanırdı. Bu büyüklük algısı zihinlere zerk edilerek, Onun büyüklüğünü sorgulamak düşüncesi hayallerden bile uzaklaştırılarak, muhalif düşüncelerin dirençleri bitirilir.

Vietnam yenilgisi tam bir komünist propagandasıdır. Felluce direnişi seraptan başka bir şey değildir. Çünkü Amerikan ordusu karşısında hiçbir güç tutunamaz. O ordu, dijitaldir, her şeyi yok eder ve her şeyi görebilir. Karıncayı deliğinde gözünden vurabilir, yerin altını bildikleri gibi, göklerin katlarından da onlar sorumludur. Amerika’ya karşı bir şey yapılamaz, 11 Eylül’ü de yine Amerika’nın kendisi yapmıştır. Uzaydan insanların içtiği sigaranın markasını bilen Amerika’nın kalbine, Pentagon’a yolcu uçaklarının saplanması olsa olsa Amerika’nın kendi işidir.  Bunu Amerika’nın bilmemesi, önleyememesi nasıl düşünülebilir. Bu ancak Amerika’nın büyüklüğüyle gerçekleşebilir. Bunda bir iş var, bunu yapsa yapsa yine Amerika’nın kendisi yapar, Amerika’ya Amerika’dan başka kimse zarar veremez. 1983’te Lübnan’dan, limanlarda yüzlerce ölü bırakarak Hizbullah tarafından kovulup kaçarken de biz bilmesek de onun; bir oyunu, bir büyüklüğü vardı.  

Günlerdir televizyonlarda Wikileaks belgeleri tartışılıyor. Olayı özetlemek gerekmiyor. Tartışma herkesin dilinde. Amerikan elçiliklerinin kendi ülkelerine gönderdikleri istihbarat içerikli belgeler bir internet sitesinin eline geçti ve bu site; tadını çıkara çıkara bu belgeleri, dünyaya yayıyor. Amerika’yı rezil ediyor, yalnızlaştırıyor.

Belgelerde göze çarpan en belirgin özellik Amerikan diplomatlarının çapsızlığı, devlet diye bir kavramın Amerika’ya daha ne kadar uzak olduğu. Bilgi diye sunulanların dedikodudan başka bir şey olmadığı. Diplomasideki çapsızlıkları. Ve en kötüsü, bu çapsızlıklarını saklayabilme becerisine dahi sahip olamamalarıdır.

İşte tam bu noktada istihbarat faaliyetleri ve ajanları devreye giriyor. “Hayır, Amerika gibi bir ülkenin; kendi bilgilerini koruyamaması nasıl düşünülebilir ki, bu yine Amerika’nın kendi işidir. Görelim, bakalım; bunun altından ne çıkacak. Amerika yine kimin başını yakacak. Amerika aslında bu bilgilerle, kendi yalnızlığını bir hamlede ortadan kaldırıp, dünyayı bir birine katan bir diplomasi örneği sergiledi. Yahu kardeşim bu ne büyük siyaset, bu ne ince diplomasi, bu ne yüce akıl.” Peşinden Amerika’nın büyüklüğüne iman etmiş kafalar geliyor; bu pespayelikten, paçalarını toplayamamaktan yeni büyüklükler üretiyorlar. Yerle bir olması gereken Amerikan imajı, daha bir muhkemleştirilmeye çalışılıyor.

Sömürgeleştirilmiş aklın, mankurt kafaların tedavisi olmuyor. Amerika nükleer silahları var diye ve oraya demokrasi getirmek için Irak’ı işgal etti. Hiç kimse bu yalanın dışında düşünemez oldu. Sonra Irak’ta bir milyon insan katledildi, ülke kan gölüne dönüp paramparça oldu. Ülkeye her türlü zulüm geldi; ama demokrasi gelmedi, nükleer silahlar bulunmadı. Sonra utanmazca çıkıp  “Yahu Amerika dünyayı kandırmış” deyip, bunu yine yücelik olarak sattılar. Ama aynı Amerika aynı yalanı İran için kullanıyor ve aynı dünya, aynı yalana inanarak İran’a diş biliyor. Ve biz yine aynı adamlardan aynı propagandayı duyuyoruz. Aynı yalana aynı şekilde iman ediyoruz. Çünkü aynı istihbaratçılar, aynı ajanlar yine iş başında.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.