Medya özgür değilse...

xxx78

Tek partili dönemden bugüne 'gazeteci' sıfatını taşıyarak gelmiş bir meslektaş, yasallığı olmayan bir medya kuruluşunun gedikli başkanı olmanın verdiği 'otorite' havasını da takınarak, “Türkiye'de medya özgür değil” demeye başladı. Gün geçmiyor ki, onun bu görüşü, ulaştığı uzakça yerlerden yeniden ülkemiz sahillerine vurmasın.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD gezisi sırasında karşısına çıktığı topluluklardan gelen sorulardan bazısı da bu konuya dönüktü; 'tek parti dönemi gazetecisi' o soruları ve verilen cevabı bile “Türkiye'de medya özgür değil” iddiasına dayanak yapıyor.

'Tek parti' döneminden kaldığına göre, kendisini bu konuda 'uzman' sayabiliriz. O dönemde, devletin etkili kişisinin iki dudağı arasındaydı bir gazetecinin veya yazarın meslek hayatı; yıllar sonra izinle yeniden mesleğe dönüldüğünde hayli el öpülmüş olurdu. Tek parti yönetimini mebus babası sayesinde 'içeriden' yaşamış, 12 Eylül (1980) darbesi sonrasında seçilmesi gerekmeden Kurucu Meclis üyeliğine getirilmiş, ardından Londra Büyükelçiliği'ne memur atanmış meslek büyüğü, o gün bugündür devleti yönetenlerin kullandığı 'V.I.P.' salonlarından ve emekli milletvekili maaşından yararlanıyor. Aynı meslek büyüğü, ihtiyaç içerisindeki işsiz veya az maaşlı gazeteciler için Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nün sağladığı indirimlere ise, 'imtiyaz' sözcüğünü akla getirdiği için, 'avanta' olduğu gerekçesiyle karşı çıkıyor.

Atamayla gelinen kısa süreli Kurucu Meclis üyeliği sayesinde emekli milletvekili maaşı almaya devam etmek 'avanta' değil mi? 'VIP' salonlarını kullanmak 'imtiyaz' sayılmaz mı?

Neyse.

Türkiye'de medyanın özgürlük sorunu elbette var. Yasalarda hâlâ tehdit edici unsurlar bulunuyor ve istendiği zaman kullanıma sokulan TCK maddeleri Damokles'in kılıcı gibi başımızda sallanıyor. 'Gizli olduğu halde iddianamelere girmiş belgelerin ifşası' veya 'dinleme kayıtlarını yayınlama' gibi yeni suçlar ihdas edilmesi bile düşünülüyor.

Bunlar Türkiye'de medyanın yeterince özgür olmadığının kanıtları...

Hayır, tek parti döneminden kalma meslek büyüğünün derdi bunları tartışmaya açmak değil; onun derdi kendisinin de maaşlı bir elemanı olduğu medya grubunun Maliye ile olan vergi ihtilâfını farklı bir gözle yansıtmak. Ona göre, Maliye tarafından gruba kesilen yüksek vergiler, basın özgürlüğünü kısıtlama amaçlı.

İyi de, bu tespiti hak edecek en ufak bir kanıt yok ortada. Medya grubu içerisinde yer alan gazetelerin bütünü, o gazetelerde yazanların neredeyse tamamı eskiden neyi nasıl yazıyor idiyseler aynı türden yazılarla çıkıyorlar okurlarının karşısına. Televizyonlarında hep bildik yaklaşım egemen ve ekranlar yine eski yüzlere teslim...

Gözdağı verme, susturma, yıkma amaçlı organize bir çaba söz konusu olsaydı Maliye'nin kestiği cezalar, bugün 'medya tablosu' dünden farklı olmaz mıydı?

Tek parti dönemlerinde gözdağı, susturma, yıkma amaçlı girişimlerin hepsi, eylemlerin ertesinde, öncekinden farklı bir tablo ortaya çıkarmıştı. Susturulan kalemlerin yerini övgücüler almış, yıktırılan Tan Matbaası'nda basılan gazeteler de tarihe karışmıştı...

Bugün o dönemleri hatırlatacak hiçbir emare yok ortalıkta.

Maliye'nin kestiği cezalar hakkında şu ana kadar mahkemelerin verdiği kararlar da iddiayı doğrulamıyor. Ancak cezaları mahkemeler kaldırmış olursa söylenebilecek bir iddiayı bugünden seslendirmek hangi basın ilkesine uygun?