'Modern fakih'in problemi

xxxxx

 

Kelime anlamı "anlamak" olan fıkıh, insanın eylemlerini düzenler ve belli bir çerçevede yaşamaya çalışırken, lehinde ve aleyhinde olan hükümleri bilmesi demektir.

 

Hükümler ancak fıkıh sayesinde özel ve belli delillerden alarak bilinir. Bu işi yapan bilgine fakih denir. Fakihin belli bir asl'dan hareket etmesi ve belli-meşru bir usul takip etmesi gerekir. Hanefiler fıkhi çabayı ma'rifetünnefs olarak görürler (Ma'rifetünnefsi ma lehe ve ma aleyhe amelen). Uzak mesafeden bu ifade tasavvufi çağrışım yapsa bile, kastedilen kişinin lehine ve aleyhinde olan hükümleri "bilmesi çabası"dır. Ancak "ma'rifet" olarak isimlendirilen çabada belli bir derinlik, enfüsi ve irfani bir boyut ima edildiği açıktır. Şafiiler, fıkhı Şer'i ahkamın tafsili olarak delilleriyle bilinmesi olarak tarif ederler.

Bizim konumuz "modern fakih" olduğuna göre, hemen belirtelim: "Modern zamanlar"ın fakihine gelmeden bizatihi "geleneksel fıkhın kendisinden kaynaklanan bir problem" olduğunu söylemek mümkün. Bu da, tarihte ve zaman içinde, fakihlerin bilme çabasını, yani "tafakkuh"u "ma'rifet"ten koparan mesleki-disipliner tutum içine girmeleri ve bu tutumlarını ısrar derecesinde sürdürmeleridir. Zannımca bunun ilk defa farkına varan İmam Gazali olmuştur. O, "İhyau ulumu'd-Din" adlı şaheseriyle, zaman içinde kendi içlerinde özerkleşme ve birbirlerine karşı yabancılaşma süreci içine girmiş bulunan fıkıh, kelam ve tasavvuf disiplinleri arasında diyalog/iletişim köprüleri kurmayı düşünmüştür. Esasında bu iç İslami disiplinin birbirinden kopması demek, Müslüman kişiliğin beden/pratik, zihin/teorik ve ruhsal olarak şizofrenik bir biçimde üçe bölünmesi demektir ki, İslam'ın bilgi ve tefekkür tarihinde başımıza gelen en önemli felaketlerden biri bu olmuştur.

Geleneğe bağlı kalarak eğer fıkıhta bir ıslahat yapılacaksa, bunun bir ayağı, tafakkuh cehdinin ma'rifet boyutunu kazanması olmalıdır.

Bugüne gelirsek. Modern fakih de Gazali'nin ima ettiği söz konusu tehlikeyi kaale almadan geleneksel mirası ısrarla devam ettirmektedir. Nasıl modern bilim adamı "Ben akademisyenim, bilimsel açıdan bakıyorum, diğerleri beni ilgilendirmez" deyip üzerinde çalıştığı fenomeni indirgeme yoluyla sınırlandırıyorsa, modern fakih de "Ben fakihim, rasyonel düşünürüm, elimdeki meselenin maddi cephesine, hüküm çıkarmaya mesnet delillere bakarım" diyerek önüne çıkan bir sorunu maddileştirmekte, aşırı bir biçimde rasyonalize etmektedir. Buna modernlikle buluşan geleneksel fıkhın baskısı diyebiliriz.

Fıkıh, sosyal olayları konu edinir. Her bir sosyal olayı, geriden besleyen ve şekillendiren manevi, zihni/kültürel, tarihî boyutlar vardır. Fakih, bu boyutları göz önüne alarak soruna çözüm bulmalıdır. Ancak fakih, "geleneksel fıkhın baskısı" yanında bir de "modern baskı" altında bulunmaktadır ki, şimdiki zamanların fakihlerinin verdiği fetvalara baktığımızda modern baskının geleneksel olandan çok daha ağır olduğunu, hatta fetva veya içtihadı "gizli faktör" sıfatıyla belirlediğini söyleyebiliriz. Bu açıdan modern fakihin verdiği fetvalar, şekil ve usul açısından düzgün görünseler bile, fetvanın teşekkülünde modern faktörün hangi oranda belirleyici olduğuna dikkatle bakmak lazım. "Modern baskı", kendini asl'ları veya usulü değiştirmek suretiyle hissettirmez, bunu medyada temel kaygısı modern yaşama biçiminden hiçbir ödün vermeden bir de Müslümanlıkla ilişkisini devam ettirmek isteyen zümrelerin taleplerine desteksiz fetva veren reformist ilahiyatçılar yapıyor. Asıl tehlike, asl'ları ve geleneksel usulü koruduğu halde modern baskı altında fetva veren muhafazakâr-geleneksel fakihlerdir.

Modern baskı a) hakim düşünce/paradigma, b) psikolojik-kültürel dayatma, c) uygunsuz analoji yoluyla fetvalar üzerinde etkili olabilmektedir. Bu öylesine görünmez, ancak hissedilir kuvvetli bir baskı ki, onu baştan sorgusuz sualsiz, bir aksiyom olarak kabul eder, aslını astarını herhangi bir eleştiri süzgecinden geçirmeyi aklınızdan bile geçirmezsiniz.