Müfredat ne öğretir?

xxxxx

Okulun "eğitici misyonu" üzerinde durduktan sonra, ikinci ayağı "müfredat" üzerinde duracağız. Müfredat okutulan derslerin genel içeriğiyle ilgili konu olup, modern zamanlarda üretilen bilgiyi ima eder.


İlki, hangi algı ve kavrayış seviyesine göre düzenlenmiş olursa olsun, bu bilgi "bilimsel yöntem"le elde edilmiş, bilim adamları ve akademisyenler tarafından üretilmiştir. Aktarım görevi ilköğretim ve liselerde "öğretmenler"e, yüksek öğretimde "öğretim görevlilerine veya üyeleri"ne verilmiştir. Yaygın eğitim, medya, magazin kültürü ve sivil kuruluşların etkinlikleri dolaylı aktarımı sağlar. Bu kombinezon, Batı dünyası tarafından belirlenmiş olup evrenselleştirilmiştir.

Söz konusu bilgi türü ve niteliği itibariyle; salt fiziki gerçekliği temel alır; laboratuarda veya laboratuar şartlarında sınanır; Kartezyen doğası itibariyle dini, felsefeyi, mitolojiyi, metafiziği dışarıda bırakır; sosyal ve beşeri alanlarda matematiğin ve geometrinin diliyle ifade edilir; tabiatı nicel (kantitatif) olarak ölçer veya ölçülebilir hale getirir; telkin ettiği hayat tarzı materyalizm, dünya görüşü zımni nihilizm, bilinen sıfatı sekülarizm; fonksiyonel değeri teknolojik gelişme, icat: sıçrama alanları savaş zamanlarındaki araştırmalar; yönelimi daha yüksek düzeyde ve hacimde tahrip edici güç ve tabiatın kaynaklarını sömürme, pratik kullanımı piyasanın ekonomik düzenini güvence altında tutmaktır. Bu bilgi bireye indirgenen insanı ruhen ve entelektüel; toplumu sosyal olarak denetim altında tutmak; gelişme, büyüme, daha çok refah elde etme doğrultusunda determine etmektedir. Doğası gereği "müteal/aşkın, batın/içkin ve mead/öte" boyutlarından yoksundur. Bu bilginin sosyalist, faşist veya kapitalist/liberal sistemlerde üretiliyor olması fark etmez, inşa ettiği insan modeli aynıdır; felsefi arkaplanı aynı, ideolojik retoriği ve söylemi farklıdır. (Daha geniş bilgi için bkz. A.Bulaç, Bilgi Neyi Bilmektir?, Çıra Y. İst. 4. Bsm. 2011.)

Takip edilen müfredat yıkıcı sonuçları itibariyle eleştiriye konu olunca, parametrelerde değişikliğe gidilir. Değişim "paradigma"da yani kurucu fikir veya temelkoyucu bilgide olmadığından, parametrelerdeki değişiklik fasit daireyi biraz daha genişletir sadece. Mesela 2004'te müfredatlar yenilendi, yeni programa göre "öğrenciyi merkeze alan yapısalcı eğitim modeli"ne geçilecekti, fakat pratikte pozitivizmden hiçbir sapma kaydedilmedi.

Bu arada traji-komik örnekler diz boyu. Örnekler verelim: Öğrenciler sekiz sene sıfırı (0) doğal sayı olarak öğrenir, liseye gelince 0 doğal sayı olmaktan çıkıp 'nötr' sayı olur. Sekiz sene maddenin hali 3 olarak öğretilir (sıvı, katı, gaz), lisede "plazma" eklenir, 4'e çıkar. Dalton'a göre atomlar içi dolu küreler olarak öğretilir, parçalanamaz, lisede atomların içi boşalır ve parçalanabilir. Matematikten coğrafyaya, tarihten fiziğe, kimyadan biyolojiye her branş okutulur. Çoğu gereksiz. TM ve dil okuyanlara, hücrenin içindeki çekirdeğin içinin ne faydası var, bilinmez. Kimse dil öğrenemez, ilköğretim 4'ten liseye kadar aynı gramer öğretilir (benim oğlum bina okur, döner döner yine okur).

Öğrenciler gündelik hayatlarında meramlarını rahatça ifade edebilecekleri Türkçe'yi bile öğrenemiyor. Türkiye'de en ağır hasarı Türkçe görüyor. En başta muhafazakâr kesimlerin genel yönelimi Türkçe'den kaçıştır, neredeyse hepsi kurdukları hastanelerin Türkçe isimlerini İngilizce olarak değiştirdiler, yeni firmaların yüzde 90'ı da Türkçe değil. Okul, medya ve internet dolaşımında öğrenciler:

a) Anlamlı cümle kuramıyor,

b) Kurdukları cümlelerinin çoğu mantıki tutarlılıktan uzak;

c) Ortalama 200-300 kelimeyle 'konuşabiliyor'lar, yani aslında konuşamıyorlar, bu yüzden "beden dili" öne çıkıyor,

d) İnternet sayesinde kelimeler yapısal değişime uğruyor: Slm (selam), mrb (merhaba), as (aleykümselâm), nbr? (Ne haber), idr (idare eder) vs. Muhafazakâr bir iktidar "f-Türkçe klavye"ye bile sahip çıkamadı; ç, ş, ü, i, ğ harflerinin kullanıldığı bütün kelimeler iptal edilmiş durumda.

Sorumuz şu: Bu müfredatla sahiden çocuklara bir şeyler mi 'öğretilir?'