Muhalefetin dayanılmaz cazibesi mi, çağı yakalıyamamak mı?

Turan UÇAR

 AK Parti'nin açılımlar projesine toplumun büyük kesiminden gelen destekler ve özellikle belli bir kesimin yürüttüğü tutarsız-ajitasyon yüklü muhalefet anlayışı Türkiye'nin artık kabuk değiştirmeye olan ihtiyacını da gün yüzüne çıkardı.

Dış politikadaki açılımları ve başarısını işin erbabına bırakarak, içe dönük açılımlardan; bu güne kadar devlet dediğimiz organizasyonda kendilerini bir türlü ifade imkanı bulamayan Kürt, Alevi, Roman ve en önemlisi de toplumsal barış ve adalet isteyen büyük bir kitlenin memnuniyeti gözle görülür bir şekilde hissediliyor.

Gelin görünki toplumda şiddetle hissedilen bu memnuniyet siyasi arenada boy gösteren AK Parti dışındaki siyasi partilerde bir türlü karşılık bulamıyor. Veya şöyle diyelim; bulduğu karşılık, bazı siyasi partilerin bu güne kadar varlık sebebi olarak gösterilen terör, bürokratik jakobenizim ve katı ideolojik anlayışlarının artık izah edilemezliğini göstermesi açısından gizlenmeye çalışılıyor.

CHP ve MHP'nin açılımlar karşısında gösterdikleri direnci parti programlarının ana temasını oluşturan 19. yüz yıl sonlarının moda ideolojileri ve yönetim anlayışlarında aramak sanırım yanlış bir değerlendirme olmaz.

Geçtiğimiz yüzyıl Avrupa'sının yükselen değeri olan ve bu günlerde açılımlar ve toplumsal barışın önündeki en büyük engel olarak görülen ulusalcı etnik milliyetçilik akımının, 18 ve 19. yüzyıl başlarında on yıllarla ifade edilebilecek kısa bir süreçte tüm dünyayı kasıp kavurduğunu, milyonları bulan can kaybına sebep olduğunu yakın tarih araştırmacılarının bir çoğu kabul eder.

Türkiye'nin de o süreçte bundan soyutlanması doğal olarak mümkün olamamıştır. Fakat gelinen noktada; Türkiye'deki elit kesimin ve bazı siyasi partilerin beslendiği bu etnik milliyetçilik anlayışının doğru ve tutarlılığı artık ciddi ciddi sorgulanmaya ihtiyaç duyuyor.

Farklı etnik, dini ve mezhepsel kökene sahip toplulukların kendilerini ifade edebilme isteği ve temel hak ve özgürlükler dünyada kabul görür bir anlayış olarak karşımızdayken; iletişimin doruk noktasını yaşadığımız bu günlerde Türkiye'de bundan tabiki nasibini alacaktar.

Gelinen süreçte toplumsal birlikteliğin de artık temel hak ve özgürlükler yönünda atılacak adımlarla sağlanabileceği, ideolojik yaklaşımların toplumun büyük kesimince kabul görmediği ve etki-tepki kaidesince hemen kendisine karşıt bir anlayış oluşturduğunu ve sonuçta çatışma kültürünü beslediği gerçeği ile karşı karşıyayız.

Hal böyle iken bazı siyasi parti ve temsilcileri kendilerinin varlık sebebi olarak gördükleri ayrılıkçı ideolojilere sarılmaları kendilerine olduğu kadar ülke insanına da ciddi zararlar veriyor.

Bu tip siyasilerin meclis kürsüsünde veya medyada çoğu zaman kendilerinin de inanmadığı söylemlerle; farklı fikirlere sahip insanları düşman görüp cezalandırma hakkını kendisinde görebilecek kadar hastalıklı bireyleri oluşturduğunu farkedemiyecek kadar basiretsiz değillerdir diye umut ediyorum.

Ahmet Türk'e yapılan saldırının da bu tip söylemlerden beslenen hastalıklı bireylerden birisinin gerçekleştirdiğini kabul edersek (tabi organizeli bir provakatif eylem değilse) bu tip ideolojik söylemlerin Türkiye'yi götüreceği noktada hepimizin endişe duyması gerekir.

Bu gün Ahmet Türk'e yapılan saldırının yarın karşıt görüşte bir siyasiye yapılmayacağının garantisini kim verebilir ve dahası sonuçlarının ne olacağını da kim kestirebilir?

Son otuz yıldır yaşadığımız terör belasının ülkeye ödettiği bedelleri, ki bu bedelin çoğu kanla ve gözyaşıyla ödenmişse sorumlu mevkileride oturanların yeniden ve yeniden oturup düşünmesi gerekmiyor mu? Siyasi rant uğruna daha fazla kan ve gözyaşına rıza gösterilmesi hangi ruh haliyle ifade edilebilir, anlamak zor doğrusu.

Siyasi partilerin ayrılıkçı fikirleri beslemek yerine; çağı ve toplum dinamiklerini doğru okuyarak, programlarını ve söylemlerini bu doğrultuda yenilemek ve geliştirmek daha mantıklı olmaz mı? Nihayetinde Hiçbir siyasi partinin tüzük ve programları layüsel değildir ve çağa, toplumsal ihtiyaçlara göre sürekli geliştirilebilir.

Kendisini yenileyemeyerek tarihin tozlu raflarında yer alan siyasi parti ve ideolojilerle dolu bir geçmişimiz varken terörü ve ayrışmayı besleyen, toplum gerçeklerinden uzak mevcut siyasi parti ve liderlerinin de akıbetlerinin aynı olacağını söylemek kehanet olmasa gerek!

mail: trntoprak@hotmail.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.