Mülteciler ve Mürteciler

Bilgin ERDOĞAN

 Mülteciler ve Mürteciler

Sevgi hiyerarşinin yerle bir edilip insan isimli ipek mendilin ayaklar altında paspas edildiği ucube bir dünya, içinde yaşadığımız.

Şefkatin, aşkın, hürmetin, vefanın, dürüstlüğün, sorumluluğun, iffetin ve izzetin hayatımızdaki o güzide yerini duygusuzluk, ruhsuzluk, şuursuzluk, hayasızlık, arsızlık, umursamazlık, husumet ve adavet  işgal etmiş adeta.

Taş kadar değeri yok taş kesilmiş vicdanlarda gariplerin, yetimlerin ve muhtaçların o insan yüreğini acıtan feryatlarının..

Maddesinin enkazı altında kalmış sanki tüm bir insanlık..

Kurumuş toprağın bağrına inen yağmur ve hatta öksüzlerin hıçkırıkları dahi ilham vermiyor bize. Merhamet ve aşk yüreklerde sükut etmiş. Hedonizmin renk ve hatta saf değiştirdiği girift bir dünya bu içinde yaşadığımız..

Bugünün bohemleri rakı kokulu meyhanelerde veya şampanya patlatılan partilerde  değil sadece. Duman altı mekanlarda din bezirganlarının kutsal patentli iffetsizliği diz boyu.

Mistik bir hokkabazlık yaşanıyor şuurları ipotek altına alan. Oysa ki bir kuşu besleyen bir başka kuş dahi merhamet dersi veriyor bize..

Ümmetin coğrafyasında yangın var lakin kimi  din bezirganları ‘ Yanmayan kefen ’ imal ediyorlar.

Haz duygusunun putlaştırıldığı  mimsiz medeniyetin bohem dünyasındayız. Kimin umurunda ki dünyada neler olduğu? Hangi uyuşturulmuş beynin hatrında Gazzelisi, Haleplisi, Arabı, Türkü veya Uyguru?

Kime ne Suriyeli yetimden, Filistinli öksüzden, Arakanlı mazlumdan ve dahi Doğu Türkistanlı müslümandan?

Bugünlerde Suriyelilere vatandaşlık hakkı verilmesi meselesi tartışılıyor. Yüreği misak-ı milli ile sınırlı kimi patriotik kafalar Suriyeli mültecilere böyle bir hakkın verilmesine şiddetle karşılar.

Kendisini İslam ümmetine nispet eden bu kimseler için Ensar-Muhacir kardeşliği soğuk mabedlerin  uyutan masalımsı bir menkıbesi sanki ..

Hükümetin İsrail ile yaptığı anlaşmaya ve bir zalim terör devletiyle ilişkilerin yeniden normalleşmesi sürecine ne kadar karşıysam yine aynı hükümetin mazlum Suriye halkına vatandaşlık hakkı vermesinin o kadar arkasındayım ve onun  müdafiiyim. Böyle düşünmemin nedeni siyasi pragmatizmden uzak her zamanda ve zeminde koşulsuz olarak mazlumun yanında  ve zalimin karşısında olma noktasındaki inancımdır.

İsrafın ve bohem hayatın alabildiğine teşvik edildiği Amerikada Cumhuriyetçi Parti’de başkanlık için yarışan aday adayı Ben Carson geçen aylarda Suriyeli mültecilere ‘kuduz köpek’ benzetmesinde bulunmuştu.

Irkçı söylemleriyle dünyanın gündeminde olan bir başka isim Donald Trump ise elinden gelse tüm mültecilerin sınır dışı edilmesi gerektiği düşüncesinde. Amerika veya Türkiye farketmiyor demek ki! Patriotizmin dili bir.

Bir Amerikalı’nın müslüman mazluma olan insafsızlığını, duygusuzluğunu ve umursamazlığını anlarsınız lakin daha düne kadar beraber yaşadığınız kıblesi bir, kitabı bir, iman ettiği Allahı bir olan iki farklı coğrafyada yaşayan  tek bir ümmetin birbirine bu kadar yabacılaşmasını anlamak oldukça güç.

Hatta mülteciler müslüman değil Ezidi dahi olsalar mazlumun kimliği sorulamayacağından bu insanlara sahip çıkma adına onlar mazlum oldukları için medeni hakların ve hürriyetlerin kendilerine verilmesi insan olmamızın zorunlu bir gereği değilmidir?

Kanımca başlarına hergün bombalar yağan bu mazlum mültecilere duyarsız kalmak ve vatandaşlık haklarına mani olmak ırkçılıktan ve mürtecilikten başka bir şey değildir. Empati ceketimizin astarı içinde kaybettiğimiz bir yitik değer.

Tevekkül bir İslam ahlakıdır. Rızkı veren Allah ise bize sadece Onu razı etmek düşer. Onu razı etmek yani mustaz'afa sahip çıkmak.

Allah der ki: "Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah'tır. O, her şeyi işitir ve bilir.."(Ankebut -60)

Selam ve dua ile

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.