Olası referandum oyumu açıklıyorum

xxx09

“ANAYASA Mahkemesi üyelerini Meclis seçsin” ya da “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini Meclis seçsin” demek...

“Anayasa Mahkemesi üyelerini Tayyip seçsin” ya da “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini Tayyip seçsin” demektir.

Çünkü...

Acı gerçek şudur:

Meclis’te milletvekillerinin iradesi değil Tayyip’in iradesi söz konusudur.

* * *

Öyle bir ihtimal ufukta pek gözükmüyor ama...

Eğer yarın Meclis’te çoğunluğu Deniz ele geçirirse...

Durum değişmez.

O zaman da Anayasa Mahkemesi üyelerini ya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini Deniz seçecek demektir.

* * *

Soru şudur:

Tek adamın seçimine mi teslim olacağız, yoksa ne kadar sorunlu olursa olsun mevcut sistemin devamından yana mı olacağız?

Ben ikincisinden yana olurum.

Yani olası bir referandumda oyum, kesinlikle “hayır” olur.

Oldu bu iş

HABERTÜRK Gazetesi bir yıl önce yayına başladığında, tutup tutmayacağına yönelik bahis oynamak, biz gazeteci milletinin milli sporu haline gelmişti.

İki gazeteci bir araya gelir ve tezler havada uçuşurdu:

“Tutmaz abi, bizim millet ebadı küçük gazeteye pas vermez” diye başlanır, “Ayrı ayrı beş gazete çok kötü bir fikir” diye bitirilirdi.
Meslek erbapları pek şans vermiyorlardı yani Habertürk’e...

Hadi bir yılın ardından itiraf edelim:

Oldu bu iş...

Olmasının en önemli kanıtı ise şudur: Habertürk’ü elimize almadığımız günlerde müthiş bir eksiklik duygusu hissediyoruz.

Bir gazete için başarının yegâne ölçüsü bu değil midir?

En üstten en alta Habertürk’ün tüm çalışanlarını kutluyorum.

Ah İlker Paşa ah

SAYIN İlker Paşa...

İyi ki “Koskoca Genelkurmay Başkanı elinde sağlam kanıt olmadan bir belgeye kâğıt parçası der mi” falan diye düşünerek...

Yani size güvenerek...

Albay Dursun Çiçek imzalı o meşhur belgeye “kâğıt parçası” dememişim.

Eğer deseydim...

Şimdi “yandaş medya”da...

Birtakım münasebetsizlerin “Şiştin mi bal kabağı” ya da “Hadi şimdi öt bakalım” türünden çemkirmelerine muhatap olacaktım.

Demek ki neymiş?

Bu devirde Genelkurmay Başkanı’na dahi güvenmeyecekmişsin...

Dersimi aldım da ediyorum ezber.

* * *

Peki Sayın İlker Paşa, benim gibi, Başbakan’ın nezdinde ancak “tezgahtar” konumunda olabilen bir “köşe yazarı parçası” bile, sağdan soldan gelecek olası çemkirmelere karşı kendini koruma altına alma gayretine girerken...

Yani yoğurdu üfleyerek yerken...

Yani “Bu işin içinden bir Çapanoğlu çıkabilir” diye ihtiyat kumkuması kesilirken...

Sizin gibi “koskoca” bir Genelkurmay Başkanı’na, altını üstünü fazla kurcalamadan, memleketin bütün kameralarının karşısında “Bu bir kâğıt parçasıdır... Bu bir
kâğıt parçasıdır...”
diye vurgu üstüne vurgu yapmak yakıştı mı?

Demek ki neymiş?

Bir Genelkurmay Başkanı, emri altındakiler tarafından fena halde yanıltılabilirmiş.

Demek ki neymiş?

Bir Genelkurmay Başkanı, kendisine inanıp güvenenleri kör kuyularda merdivensiz bırakarak, “yandaş medya”nın mavralarının hedefi haline getirebilirmiş.

* * *

İyi ki inanmamışım size İlker Paşa...

İyi ki “Osmanlı’da oyun bitmez” kuralını aklımdan çıkarmamışım...

İyi ki... İyi ki... İyi ki...

Kötü alışkanlıklarım

- Her türlü bildiriye önüne arkasına bakmadan imzayı çakarım.

- Topluluk içinde gösterilmeye maruz kalmaktansa, topluluk içine girmemeyi tercih ederim.

- Başladığım filmlerin sonunu getiremem.

- Bilinmeyen numaraları bile ilk çalışında açarım.

- Bir televizyon kanalında iki dakikadan fazla, bir eğlence mekanında iki saatten fazla duramam.

- İrapta mahalli olmayanlarla bile polemiğe girişirim.

- “Hayır” demeyi bilmem.

- Üç beyazdan uzak duramam.