ÖTENAZİ VE İNSAN İRADESİ ÜZERİNE BİR VİCDAN DENEMESİ

Davut CİVELEK

Bir insanın yaşamı üzerindeki iradesi nereye kadar kendisine aittir?

Ve o irade, geri dönüşü olmayan bir noktada hâlâ özgür irade sayılabilir mi?

İşte ötenazinin sorusu tam da burada başlar:

Yaşam hakkı mı, yaşama zorunluluğu mu?

Kimi insan için yaşamak artık acının bir diğer adı olur.

Beden çözülür, ruh sükûtu arar.

Ama işte o an, insanın verdiği kararın ardında tarifsiz bir çelişki vardır:

Ya son anda, ölüm yaklaşırken vazgeçerse?

Geri dönülmez bir sürecin içinde “keşke yaşasaydım” diyebilmek mümkün değildir.

Tıpkı uçurumdan atlayan birinin, yere çakılmadan bir saniye önce duyduğu o pişmanlık gibi.

Ama ötenazi, o hissin adım adım fark edilmesini sağlayan bir ölüm biçimidir — bu da onu soğuk bir tıbbi işlemden çıkarıp derin bir vicdan sorusuna dönüştürür.

Bilim bize ölümün tam anında beynin ani bir elektriksel parlamaya geçtiğini söylüyor.

Yani insan, ölmeden hemen önce bir “bilinç seli” yaşıyor.

Varsayalım ki, tam o anda — o saniyede —

“Yaşamak istiyorum” diyen bir iç ses, bir sessiz çığlık yükseliyorsa, o zaman bu eylem hâlâ “iradeye saygı” mıdır, yoksa iradenin en son kıvılcımını susturmak mıdır?

Ölümü seçme hakkını savunanlar genellikle acıyı merkeze koyar.

Oysa asıl mesele acı değil, varlığın anlamıdır.

Çünkü her canlı zaten ölüme yürür — kimisi hastalıkla, kimisi kazayla, kimisi kendi eliyle.

Fakat hiçbir ölüm biçimi, yaşamın içsel gizemini çözmez.

Ölüm, hâlâ denenemez, geri dönülemez ve anlatılamaz bir sınırdır.

Tam da bu yüzden ötenazi, felsefi olarak “hak”tan çok “iddia”dır.

İnsan, ölümünü kontrol ederek Tanrı’nın yerine geçmeye yeltenir.

Ama o an — son nefeste — eğer bilinç hâlâ bir cümle fısıldıyorsa:

“Yaşamayı istiyorum...” işte o zaman bütün sistem, bütün etik, bütün bilim çöker.

Kaderin ironisidir bu:

Bir yanda acıdan kurtulmak için ölümü seçenler, öte yanda bedenini dondurup gelecekte yeniden yaşamak için milyonlar harcayanlar...

İkisi de aynı bilinmezliğin iki ucudur. Çünkü ruhun varlığını yok sayan dünyalar, ya ölümü hızlandırmaya ya da ölümü ertelemeye çalışır — ama hiçbirinde yaşamın anlamına dokunamaz.

Belki de bu yüzden, ötenazi ne kadar tartışılsa da insanlığın ortak vicdanı o son sessiz çığlıkta birleşir:

“Ölüm bile yaşama dâhildir.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.