Övgüden hoşlanmıyor musunuz yoksa?

xxx78

Hükümet yargı sürecini kısaltmak ve tutukluluk süresini azaltmak için yeni bir yasal düzenleme üzerinde çalışıyordu ya, çalışmanın sonuna gelinmiş; yargı süreci kısalacakmış, ama tutukluluk süresine dokunulmayacakmış... Adalet Bakanı Sadullah Ergin gerekçeyi şöyle açıklamış: “Bunlar arasında terör örgütü üyeleri, asker ve polis öldürenler, çocuklara cinsel tacizde ve tecavüzde bulunanlar da var...”

Asker ve polisi öldüreni, cinsel tacizci ve tecavüzcüyü serbest bırakmak mı? Allah yazdıysa bozsun...

İyi de şu “Türkiye’de basın özgürlüğü çiğneniyor, fikrini ifade ettiği için insanlar hapse atılıyor” yolundaki eleştirileri ne yapacağız? Bugünün dünyasında gazetecilerin, görüşlerini paylaşan insanların cezaevlerine düşmesine iyi gözle bakılmıyor. Türkiye itibarlı kurumların basın özgürlüğü skalasında en alt sıralarda....

Başlarda sadece bir-iki ağızdan duyulan eleştiriler, şimdilerde Türkiye’nin irtibatlı olduğu kurumlar ile hükümetin başarılarını övmek için kuyruğa giren uluslararası medya kuruluşları tarafından da çoğaltılarak tekrarlanıyor.

Galiba şu nokta iyi anlaşılmıyor: ‘Gazeteci’ olarak bilinen kişiler, ekmeğini yazarak kazananlar belli bir ‘imtiyaza’ sahipler... “Gazetecinin hukuk karşısında diğer insanlardan ne farkı var?” sorusu çok abes kaçıyor. ‘Gazeteci’ halka haber alma hakkını kullandırdığı için ‘kamu görevi’ ifa ediyor ve görevini yapabilmesi için bir tür ‘dokunulmazlığa’ sahip olması gerekiyor.

Hukuk sistemlerinin büyük çoğunluğu ve demokrasiler, bu sebeple, gazetecilere özel haklar tanıyorlar. Bizde de sırf gazeteciler için ayrı bir yasa var.

Yine bu sebeple, bir ülkede ‘gazeteci’ kimliği taşıyan biri veya fikirlerini değişik zeminlerde kamuoyuyla paylaşan bir öğretim üyesi tutuklandığında, diğer ülkeler ve meslek kuruluşları kınamak için sıraya giriyorlar.

Meslek dayanışması sebebiyle değil; işin doğası bunu gerektirdiği için...

İtirazlarım Adalet Bakanı Ergin’in savunmasındaki temel gerekçeyi haksız çıkarmıyor elbette; tacizciyi, tecavüzcüyü, polise silâh çekeni, askeri öldüreni tutukluluk sürelerini indirerek sokağa salmanın hiçbir mazereti olamaz.

Ancak tacizci, tecavüzcü, polis ve asker katili cezaevlerinden çıkamasın diye gazetecileri ve yazarları içeride tutmanın da bir anlamı yok. Bu iki ucun ortasında bir formül bulunup biri içeride tutulurken diğeri tutuksuz yargılanabilir.

Bizde özgürlüklerle ilgili yasalar ve anayasa maddeleri önce çok geniş bir alan çizer, sonra onu sınırlayan cümlecik arkadan gelir. Bu defa tersi pekâlâ yapılabilir: Önce tutukluluk halini fevkalâde sınırlayan bir cümle kurulur, ardından da hangi suçlardan yargılananlar muaf tutulacaksa onlar teker teker sayılır. Böylece yargıçlar da yanlış adamları salmaz, tutukluluk halleri gürültüye sebep olan kişileri tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakır. Tutuksuz yargılananlar suçlu bulundukları taktirde mahkemelerin kararlaştırdığı cezaları nasıl olsa çekeceklerdir...

Tabii meramımız gerçekten de tacizcileri, tecavüzcüleri, polis ve asker katillerini serbest bırakmamak ise...

Kaç kez yazdığımın hesabını ben de unuttum, ama tekrarlamakta yarar var: Bugünkü Türkiye üç-beş kişinin tutukluluk hali yüzünden gelen eleştirileri hak etmiyor...