ÖYLE ÇOK ÖZLEMİŞİM Kİ

Murat KARAKOYUNLU

Yazma yetilerimi aldın elimden. Anlaşılmıyorsun, görülmüyorsun, sevilmiyorsun dedin aslında. Kapalı kapılar ardında işlenen suçlar gibi sır bir ömür çizerken ellerimdeki kalem; sen tüm gerçeklerinle ifşa ol diyorsun hemen. Surlarımdaki tüm zayıf noktaların krokileri ellerindeyken hem de. Bir de benden duymak istiyorsun çiğnenen yasalarımı.

Umursamadığımı sandığım bir sevdanın sokaklarımda pervasızca dolaşmasına, yakıp yıkmasına aldırış etmeden yaşamaya çalışıyorum kaç gündür. Anlamsız cümleler, nedensiz sorular ve hep bir ağızdan söyleniyormuş gibi gelen “buradamısın” sözleri içerisinde ben, yaşıyor gibi yapıyorum.

Boğuk bir sonbahar sabahına uyandım yine. Yediğim içtiğim belli değil. Gece ve gündüzün renklerini bir birine karıştırmış bir ressam gibiyim. Halim yok. Yıkıntıların arasında kalan yürek kırıntılarını toparlamak için çalışıyor aklım. Yeniden başladığım bugünde aklımda koca bir sen ve fethedilmiş yarınlarım var.

Yalan, günah ve riyanın kapılarını sıkı sıkıya kapatmak istiyor canım. Dervişlik değil öyle. O kadar takva yüklü değilim. Ama çıktığı her savaştan mağlup olacağını bilen bir askerin, bu benim mesleğim değil deyip savaş alanını terk etmesi gibi de değil bu yaptığım. Zırhına, silahına güvenmeyen biri olarak daha temkinliyim sadece. Ölmeyi neden ister biliyor musun bir asker savaş alanında. Esir olmaktan korkar bir kere. Öyle olmaktansa bir ok vursa ya da bir mızrak, bitse bu hikaye. Bu kadar esir yaşamaktansa bir yürek içerisinde, savaş meydanında olsun sonu, yaşadıklarımın. Bir yorgan örtmesin üzerimi son nefesimde. Utanıyorum kendimden bir esirin son arzusunu dilemiyor, ölmek değil, yaşamak istiyorum derken.

Sen benim tek yüzleşişimsin hatalarımla. Tokat vuruşusun bu kaderin.

Biliyor musun, sevgili çıkılmaz bir kuyuda bugün. Aşk acıya acıya büyüyor. Toprağı çatlatan bir filiz gibi gayreti. Bir his ezip geçmezse üzerinden, uzanıp çıkaracağım belli ama sevgili çıkılmaz bir kuyuda bugün.

Birinci sınıf öğrencileri boyundan büyük iş yapmayı maharet bilen karıncalar gibi sırtlarında taşıdıkları çantayla annelerinin ellerini çekiştirerek yürürken sabahın onlar için olan o en kör saatinde ben, verdiği kararların en doğrusunun sen olduğunu bilerek yürüdüğüm bu yolda yalpalıyorum işte.

Yazımı kışa çevirdin diyor bir türkü. Yazım olsaydın benim, sonra kışım sonra dört bir mevsimdeki her bir nakışım, hayata ilk bakışım, derdimi bir tek sana anlatışım olsaydın benim. Olsan ya hadi.

Ne çok yeniliyoruz alışkanlıklara, ne çabuk teslim oluyoruz yanlışlıklara, bazen küfrediyoruz ayrılıklara. bir azap bin rahmet oluyor belki. Unutma, her duada, bir vuslat büyüyor,  bil ki...

Hikayenin özeti şu: Uzundur yaşadığım bu hayatın her sahnesinde, senden bir rol çalmış olanlara meylettiğimi gördüm bugün. Yanıldığımı gördüm, yenildiğimi gördüm bunca sene. Bulduğumdan değil ha, ne bulduğumu bilmeden nelere rıza gösterdiğimi gördüm. Yenilgimi gördüm anlayacağın, her seferinden bir sen için, bir zerren için, bir rahmet için yenildiğimi gördüm.

Küçücük hayat kıpırtıları imiş insanı mutlu eden. Aramak, bulmak ve şükretmek arası bir yerde ben, bulmadan da şükretmelisin dersinin iyi bir öğrencisi olmayı yeğlemişim çoğu zaman. Kimseyi rakamlara boğmamışım dört ikilik bir hayata dahi inanmamış, onu kriter koymamışım. Aslına sevgiyi, göz yaşını, heyecanı, umudu, sana yormamışım.

Şimdi bugün, çıkıyorsun karşıma sen. Koskoca bir hayalin bütünüyle gerçek olabileceğini göstererek hem de. Biraz ürkek, biraz kırgın ama koskoca bir onurla çıkıyorsun karşıma. Ve sonra benim elimin ayağımın titrememesini, dilimin dolaşmamasını, sözümün karışmamasını bekliyorsun benden. Saçmalama diyorsun öyle mi? Bu kadar büyük bir altüst oluşa sen, karşı koy, sapa sağlam dur diyorsun öyle mi?

Deprem var deprem. Kaç kere doğrultmaya çalıştığım binalarımın hepsi yerle bir. Tuz buz olmuş. Ve sen, hayatım altüst olur diye korkma, nereden biliyorsun altının üstünden daha iyi olmayacağını diyen o bilgenin sözünün ne denli doğru olabileceğini gören birine diyorsun bunları. Bu altüst oluşlardan sonra hemen şimdi bir kerede sapa sağlam durmamı bekliyorsun benden. Haksızlık ediyorsun.

Bir kurşun değil binlercesinle delik deşik yüreğim.

Toparlamak kolay beni bundan sonra. Önce setreni ört üzerime.

Bir kere ben, seni öyle çok özlemişim ki, bırak önce biraz şu vuslatına kanayım.

...

Küçük bir not:
Yazmak için böyle, küsmeye gerek yok hayata ...

iletişim için: mkarakoyunlu@hotmail.com.tr

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.