Öyle Değil Mi Tarih?

Prof. İhsan IŞIK

24 Nisan yine hareketli geçti. Bu sene de, California’dan New York’a Türk ve Ermeni dernekleri karşılık protestolar düzenledi. Yine, Beyaz Saray her yıl olduğu gibi taziyeler yayınladı ve söz konusu olayları “korkunç” ve bir “milletin kıyımı” olarak niteledi. Yanlız, bu sene bir değişiklik de vardı. Obama yayınladığı taziyede olayları betimlerken “soykırımı” tabirini kullanmadı, ama Ermenice “Büyük Felaket” anlamına gelen ''Meds Yeghern'' sözüne yer verdi. Obama, seçim meydanlarında sözde soykırımını tescil etme sözü vermişti. Ancak, başkan olduktan sonra realpolitikle karşılaşınca, bunun pek mümkün olmadığını gördü. Türkiye ile Ermenistan arasında İsviçre arabuluculuğunda aylardır yapılan görüşmelerin olumlu seyri Obama’yi bir yerde frenledi.  Ayrıca, çok yakında Türkiye’ye yapılan ziyaretin olumlu geçisi, Irak ve Afganistan’da Türkiye’ye olan ihtiyac, küresel kriz dolayısıyla dünya kamuoyunun eski hesaplaşmalara lüks bakması, yeni ABD yönetimin uluslararası arenada gerilimleri yumuşatma içgüdüsü ile birleşince, bu sene de “soykırımı kabusunu” ucuz atlattık. Yoksa, bu kez ibre gerçekten Ermeniler’den yanaydı, çünkü hem Başkan Obama hem de Başkan Yardımcısı Joe Biden karşı tarafın iddialarına ezelden beri sempati duyuyordu. Bu konuda ikisinin de politik iç güdüyle hareket ettikleri apaçık. Amerika’da cepleri dolu olan, iyi örgütlü olan, önemli oy gücüne sahip olan Ermeni lobisi, bir çok politikacıya “sihir yaptığı” gibi, tepedeki bu iki kişiyi de “derinden etkilemiş” gözüküyor. Yoksa, tarihi olarak ispatlanmamış bir iddiayı böylesine sahiplenmek, ancak iman etmekle açıklanabilir! Görmüyorlar ama zerrelerine kadar inanıyorlar!

 

En İyi Savunma Hücumdur

 

Öyle anlaşılıyor ki, bir çok konuda olduğu gibi, haklı olduğumuz bu konuda da güçlünün borusu otuyor. Bu duruma felsefik ve etik bakımdan günlerce hatta yıllarca itiraz edebilirsiniz ancak bu hiç bir şeyi değiştirmez. Gün batımında, güçlünün bayrağının göndere çekildiğini göreceksiniz! O zaman ağlamayı, sızlanmayı, hayıflanmayı bırakmak, ve atağa kalkmak gerek! Bu konuda yıllarca hep savunma yapmış bir milletiz, belki de şimdi hücum zamani. En iyi savunma hücumdur demezler mi? Karşımızda asılsız iddialarıyla önemli mesafeler almış bir topluluk var. Biz haklıysak, ki haklıyız, isimiz çok daha kolay olmalı. Bir pazarlamacı için en kolay şey, kaliteli bir ürünü satmaktır. İyi bir ürün her zaman kendini satar. Demek ki, biz çok kötü bir satıcı ve pazarlamacıyız!  Yarım asırdır, sigara firmaları sağlık lobilerine karşı “destansı” bir mücadele verdi. Neredeyse, sigarayı sağlığa yararlı bir madde diye kabul ettireceklerdi! Aynı şekilde, dünyayı öleşiye kirleten ve neredeyse tabi hayatı iflas noktasına getiren petrol ve kömür maddelerinin etkin lobicileri, tertemiz güneş, rüzgar ve termal enerjilerinin gelişimini on yıllarca engellemeyi başardılar. Öyle gözüküyor ki, şu anki “höküş pokuş” propoganda teknolojisi, iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterebilmektedir. Biz Türklerin en büyük eksikliği (!), malesef çok düz olmamız ve hokuş pokuş sanatını pek bilmememiz! Biz Türkler iş yapmak için yaratılmışız. Hitabeti pek bilmeyiz. Okuduğu okullardan hiç bir soru sormadan, hiç bir sunuş yapmadan mezun olan on milyonlarca insanımız var. Göçebe kökenimizden dolayı, hep seyir halinde olmuşuz. Her an hareket etmek üzere olduğumuzdan dolayı, konuşmaya, edebiyata, sanata pek vaktimiz olmamıs. Her an acelemiz olduğundan, kelimeleri bile kısa tutmuşuz: “ğit”, “gel”, “aç”, “tut”, “çek” “it”, “yap” gibi. Dolayısıyle, rahat bir Arap gibi sahraya uzanıp gökyüzündeki yıldızların esrarını pek merak etme ve önümüzden geçen develerin ayak ritminden “failun failatun, mefulün, mefailün” vezniyle şiirler yazma lüksümüz pek olmamıs. Bu da, toplumumuzda anlatma, ifade etme, sunma ve etkileme becerilerini bir ölçüde sınırlamıştır. Belki de bu yüzden, dünya çapında ün salmış hikayelerimizin, romanlarımızın, filmlerimizin, resimlerimizin sayısı sınırlıdır. Yanlız devir, iş yapanların değil, göz boyayanların devri olmuş!

 

Kurtlarla Dans Etmek

 

Biz ise, düz ve dürüst bir millet olarak, hem iş yapmalı hem de “göz boyamalıyız”. Aksi de bize yakışmaz zaten. Tarihte bozkurtlarla dans etmiş bir milletiz. Artık, göçü de bıraktik, yerleştik Anadolu yaylasına. Buradan başka bir yere ancak ölümüz gider! Madem artık durduk, şimdi konuşma zamani! İlkönce birbirimizle konuşmalıyız ve anlaşmalıyız. Yüz yıllarca oraya buraya savrulurken, devamlı düşmanla boğuşurken, konuşmaya pek vaktimiz olmamıştı. Bilenlerimiz ilkönce şu 1915’te neler olduğunu bize bir güzel anlatsın. Biz sabırsız ve çok çabuk sıkılan bir milletiz, bu da unutulmamalı. O yüzden, bilenlerimiz gerekirse filmlerle, gerekirse foto-romanla, gerekirse çizgi filmlerle, gerekirse atarı oyunlarıyla bizi sıkmadan şu olayı bir anlatsın. Daha sonra da büyük yapımlarla, büyük bütçelerle dünya kamuoyuna anlatsınlar. Midnight Express filmine yıllarca kızdık. En iyi cevap, belki de aynı çapta bir karşı film yapmaktı. “Gücümüz yetmezdi, bizi engellerlerdi, yapamazdık” gibi gerekçeler ucuz bahaneler gibi gözüküyor. Bu konuda gücümüz yetmese bile, dışardan danışman kullanalım, bir bilene bu işi ismarlayalım. Libya gibi bir ilkel devlet bile, Anthony Quinn gibi bir devi kullanarak çölden büyük bir aslan yarattı. Aslandan geçilmeyen biz mi sıkıntı yaşayacağız!

 

Ezber Bozmak

 

Soykırım iddiaları konusunda şimdiye kadar yaptıklarımızın pek bir sonuç verdiği söylenemez. Artık ezberi bozmak gerekiyor. Protesto ve sitayiş yerine, ne zaman ki cesaret gösterip hücuma geçtik, biraz mesafe aldık. Kendimize güvenip 2005 yılında bu olayların ortak bir tarih komisyonuyla çözülmesi çağrısı yapınca, Ermeniler zorlanmaya başladı. Amerikan Ermeni Asemblesinden Brian Ardouny “soykırımı tarihi olarak ispalamamıza gerek yoktur, zaten politik olarak halihazırda kabul görmüştür” demektedir. Ermeniler bu davayı Uluslararası Adalet Divanına götürmekten de kaçınmaktadır. Anlaşılıyor ki, Ermeniler kendilerine güvenmiyor ve mahkemeleşmekten çekiniyorlar. Bu yüzden de, minderden kaçıyor, politikacıların gölgesine sığınıyorlar. O zaman strateji belli. Gerçeklerin ortaya çıkması için gerçeklerle yüzleşmek!  Bu olayların aydınlanması için, tarihi araştırmaları desteklemek, uzmanlar yetiştirmek, uluslararası imaj ve propoganda danışmanlarından yararlanmak, Batıda bizim savlarımızı destekleyecek akademisyen ve siyasetçi bulmak (ve yetiştirmek) gerekiyor. “Biz yapmadık” iddiasını bırakip, belki de Ermenilerin yaptıkları ihaneti ve “soykırımı” nazara sunmak gerek. 1915 senesi öncesi krallar gibi yaşayan, hatta bakanlarıyla, mimarlarıyla, tüccarlarıyla, sanatçılarıyla en tepede dolaşanların bu tür bir gazaba düçar olmaları için çok büyük bir ayıp ve günah işlemiş olmaları gerekir. Yoksa, tarih boyunca dürüst kalmış ve sicili temiz olan bir millet, yok yere hiddetlenmez sanki!

 

Öyle değil mi tarih?

            

Prof. Dr. İhsan Işık – Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.