“Özür, Özür Olur”

Hamit SEVEN

Geçtiğimiz günlerde, Prof. Ahmet İnsel, Prof. Baskın Oran, Dr. Cengiz Aktar ve Gazeteci Ali Bayramoğlu’nun başını çektiği bir gurup “aydın”ın Ermeniler'den özür dileme girişimi doğrultusunda başlattıkları “Ermenilerden Özür Dilenmesi" kampanyasına, toplumun çeşitli kesimlerinden tepkiler giderek yükseliyor doğal olarak...

Ve…15 Aralık 2008 tarihi itibari ile aynı isimle açtıkları internet sitelerinde duyurdukları başladı bu kampanya… Ermenilerden bireysel olarak özür dilemek amacıyla çalışmaları yürütülen kampanyanın imza metninde:

"1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum." deniliyor…

 “Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü?” diye bir söz vardır ya hani… Sizde, “Nerden çıktı şimdi bu? diye sormakta haklısınız?” Bana katılır yada katılmazsınız ama ben şöyle düşünüyor ve özetle diyorum ki;

Ecdadımız Asya’yı, Avrupa’yı ve Afrika’yı 600 yıl yönetmiş, bu topraklar üzerinde bir kişinin bile burnu kanamamışken, bugün bu bölgelerde kan ve gözyaşı hala aktığına göre…

 

Tek başına bu durum bile, bu topraklardaki yönetimin yüzyıllar boyunca ne kadar adaletli olarak yapıldığının bir göstergesi olduğuna göre…

 

1915 yılındaki “Tehcir” uygulamaları, o dönemki hükümetin, Avrupalı devletlerce “galeyana” getirilerek Osmanlı topraklarında kan ve gözyaşı akıtan Ermeni militanlarını tutuklamak, Anadolu insanının akan kan ve gözyaşına seyirci kalmayıp katliamlarının önüne geçmek amacıyla uygulamaya koyduğu bir yasa olduğu ve bu uygulamanın tarihçilerin gözüyle de haklı bulunduğu herkes tarafından bilindiğine göre…

 

Devrinde,  II. Abdülhamit Han’a ‘kızıl sultan’, ‘özgürlük düşmanı’ diye yaftalayan pek çok aydının, Abdülhamit Han tahttan indirildikten sonra “hata” yaptıklarını anlayan ve  II. Abdülhamit Han’dan özür dileyen aydınlara, tarihin şahitlik ettiği herkes tarafından bilindiğine göre…

 

Şimdi Soru:

BİR: Ortada özür dilemek erdemliliği gösterilecekse, bu özrü öncelikle kim hak ediyor? Kimin kime dilemesi gerekiyor? 

İKİ: Bir zamanlar, Osmanlı tebaası arasında olan Ermeniler için, “Millet-i Sadıka” tabiri kullanılmakta iken, ne oldu da, hangi oyunlar oynandı da, “dost ve kardeş” olan bu iki millet, birbirlerine düşman edildi?

ÜÇ: Eğer iki millet arasında yeniden bir hoşgörü ortamı oluşturulacaksa, bunu oluşturmanın yolu, içinde yine “karanlık oyunlar barındırıyor” hissi uyandıran bu tarz bir kampanyadan mı geçmelidir?

DÖRT: Mutlaka olmalı ise de bu her iki milletin tarih boyunca yaşadıkları acıların karşılıklı olarak paylaşılmasından geçtiği hatırlanmamalı mıdır?

BEŞ: “Özür dilenmesi” gibi tek taraflı bir davranış biçimi yersiz ve haksız olarak tarihi gerçeklere ters düşmeyecek midir? Milli menfaatler açısından telafisi mümkün olamayacak neticeleri beraberinde getirmeyecek midir?

Sadece Ermenilerin değil, tüm insanlığın dün, bugün yaşadığı ve yarında yaşayacağı “acılarını”  hiç kimsenin şüphesi olmasın “iliklerimize” kadar hissediyor ve paylaşıyoruz… Tamam da, şimdi kalkıp bunca tarihi gerçekler, dün “yüreğimize” bugün “gözümüze” batarken, “Ancak bu kadar olur” dedirten “özür dilemek fiili”, isterseniz “kusura bakın” ama olsa olsa büyük bir “özür” olur...

 

Sahi nerden çıktı şimdi bu?!...

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.