Rabıtayı ŞİRK olarak anlamak

Teslime Gülsen NURDOĞAN

Rabıta nedir? Önce Türkçedeki sözlük anlamlarına bakalım.

Rabıta; iki şeyi birbirine bağlayan şey, bağ. Münasebet, ilgi. Bağlılık, mensup olma, sıra, tertip, usül,düzen. Cümle içinde kullanılırsa;

''Bu dünya öyle bir dünya ki, zengin ile fakir arasında kardeşlik rabıtaları bile kalmıyor." R. N. Güntekin.

''Bu rabıtamı sizden gizlemek pek fazla azap veriyor, bu his beni tamamıyla değiştirdi, bambaşka bir insan yaptı." Peyami Safa.

Kur'an'i Kerim'de rabıta'nın geçtiği ayetler:

Al-i İmran Suresi 200. ayet:

"Ey o bütün imân edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin ve cihad için hazır ve rabıtalı bulunun ve Allaha korunun ki felâh bulasınız''

Kehf Suresi 14. ayet:

"Ve kalblerine rabıta verdik. O vakıt ki kıyam ettiler de dediler: bizim rabbımız Göklerin ve Yerin rabbı, biz ıhtimali yok ondan başka bir ilâha tapmayız, doğrusu o surette cidden saçma söylemiş oluruz"

Kasas Suresi 14. ayet:

"Musânın anasının gönlü ise bomboş sabahı etti, az daha onu açıverecekti: kalbine râbıta vermese idik eğer imanlılardan olsun diye"

Tasavvufta rabıta ise, talebenin hocasına olan bağlılığı anlamına gelir. Bir eğitim metodudur. Eski terimlerle salik ya da mürid, yani Allah-u Teala'ya layıkıyla kulluk yapmayı amaç edinip, tam bir imana sahip olarak, ibadetlerini kusursuz yapmayı hedef edinen talebenin, öğreticisi ve üstadı olan hocasıyla kurduğu ilgi ve sevgi bağıdır.

Kur'an-ı Kerim'de sadıklarla birlikte olun buyrulmaktadır. Allah'a muti, ibadet ehli, dürüst ve faziletli kişilerle birlikte olmak, Allah'ı anan, Kur'an ehli, peygamber aşığı, ilim ve irfan sahibi kişilerle birlikte olmak şeklinde de ifade edebiliriz. Nitekim kişi arkadaşının dini üzeredir. Körle yatan şaşı kalkar, Üzüm üzüme baka baka kararır misali birarada olan insanlar birbirinden etkilenir. Kur'an'ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde de müminlerin birbiriyle bünyan-ı mersus, (Saf Suresi 4) birbirine kenetlenmiş tuğlalar gibi sıkı olmaları emredilmiştir.

Allah'a hakiki kulluk mektepleri olan İslam tarikatlarının bazılarında da rabıta bir eğitim metodu olarak kullanılmıştır. Yani zahirde olduğu gibi hocasının sohbet ve vaazlarını dinleyip, birarada olup tıpkı Efendimiz sallallahü aleyhi vesellemin ashabıyla sohbet ederek sahabesini eğittiği gibi, sadece vaaz kürsüsünde kalmayıp her türlü gündelik iş ve hareketler de dahil, savaş, hac, namaz gibi her halukarda sahabesiyle içiçe olduğu için tarikatlerde de aynı sohbet metoduyla kamil mürşidler talebeleriyle içiçe olmuş, vaaz ve nasihatler de dahil, müridlerine güzel ahlakda örnek olmuşlardır.

Bununla beraber sahabe-i kiram, efendimiz sallallahü aleyhi vesellemden ayrılıp evlerine işlerine gittiklerinde Resulullah'ın sevgisini her an gönüllerinde tutmuşlar, mecburen ayrılmak zorunda kaldıklarında dahi onu özlemişlerdir. Buna örnek, sahabenin hayatında çok fazladır. Mu'sab b. Umeyr'in Efendimiz tarafından Medine'ye tebliğ için gönderildiğinde Resulullah'ı ne kadar çok özlediğini, öldürülmek için yakalanan sahabeye müşriklerin: ''İstemez misin şimdi evinde çocuklarının yanında olsan senin yerine Muhammed burda olsa'' demeleri üzerine ''Bin tane canım olsa Allah yoluna feda olsun, ben Muhammed'in ayağına diken batmasına bile razı olmam'' dediğini biliyoruz. Hz. Ebubekir r.a'ın ''Ya resulallah anam babam sana kurban olsun. Seni bir an dahi kalbimden atamıyorum. Def-i hacette dahi aklımdasın ve utanıyorum'' dediğini, Efendimize bu derece çok bağlı olduklarını biliyoruz.

Onların Peygamberimize olan bağlılıkları nisbetinde feyiz aldıklarını, yani Peygamberimize olan sevgi ve bağlılığın onların Allah yanındaki derecesini yükselttiğini biliyoruz. Hz. Ebubekir r.a. bu yüzden sıddık makamına ermiştir.

Tasavvuf okullarında da hoca- talebe ilişkisi rabıtayla kuvvetlendirilmiştir. Rabıta, Nakşıbendi gibi bazı tarikatlerde Yesevi zamanında da uygulanagelen bir sistem olmuştur. Bir sevgi bağıdır, bir gönül irtibatıdır. Talebe hocasından edep ve ilim öğrenecektir. Oysa bunun için her zaman hocanın yakınında bulunmak mümkün olmaz. Talebe, yani salik ve ya başka bir terimle mürid hocasıyla olamadığı yerde de manevi bağını koparmamalı ki, ilim ve edebe ulaşsın. Hocası yanında olmadığı zamanda da mürid hocasını yanındaymış gibi düşünerek her daim saygı ve edep içinde bulunur. İşte buna rabıta denir. Bu tamamen bir eğitimdir. Ve güçlü bir sevgi bağıdır.

Bir talebe; illaki tasavvufta değil , herhangi bir çırak dahi ustasını sevip saymazsa işini güzel öğrenemez. Velev ki hakiki müslümanlık yani Allah'a hakiki kul olmakdan daha önemli bir iş yoktur. İşte kulluk sanatını öğrenmek de şarttır. Zira Allah cc. insanları ve cinleri sadece kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştır.

Rabıta daimi de olmayabilir. Bazan hoca talebesinden rabıtanın kesilmesini de isteyebilir. Mutasavvıfların hayatını gözden geçirdiğimizde buna rastlamaktayız. Rabıta da Allah'la kul arasına girmek diye bir şey yoktur. Allah'la kul arasına kim girebilir ki. Eğer bir kişi yardım ve inayetin Allah'tan olduğuna değil de şeyhinden olduğuna inanıyorsa işte bu şirktir. Çünki '' La kuvvete illa billah'',  güç ve kuvvet ancak Allah'tandır.

Rabıtayı bu şekliyle hiç bir İslam alimi inkar etmez. Fakat rabıtayı bu şekilde değil de şeyhinden, onu bir güç gibi görüp yardım istemek, Allah'ın ''İnnellaha ala külli şey'in kadir'' olduğunu anlamadan, gücü ve kuvveti şeyhin ya da herhangi birinin kendisinden bilmek şirktir. Mutasavvıflar tarih boyunca Kur'an ve sünnet çizgisinden ayrılmamışlardır. Efendimizin her sünnetine titizlikle uymuşlar ve kendilerine tabi olan talebeleri de uymuşlardır.

Erenlerden, evliyaullahtan, Allah'ın izni ve inayetiyle yardım talep etmek, onların ruhaniyetlerinden istifade etmek de şirk  olmaz. Burda önemli olan Allah dilerse o işin olacağı inancıdır. Çünki Allah dilemeyince hiç kimse yardım edemez. Kur'an'i Kerim'i manasıyla okuyan bir müslüman ise Allah'ın izniyle hiç bir zaman şirke düşmez.

Râmûzül Ehâdis'te bir hadis-i şerif var; Peygamber Efendimiz buyuruyor ki : ''Bir geniş arazide, çölde giderken hayvanınız ürktü, kaçtı. Yardım edecek bir kimse de yok... Çölde uçsuz bucaksız dağların, kum tepelerinin arasında kayboldu. Bulmanız mümkün değil... Kaldınız çaresiz... Sular orda, yiyecek orda... Kumların üstünde bata çıka sizin yürümeniz mümkün değil... Yandınız, mahvoldunuz. Böyle bir durumla karşılaştınız. Ne yapacaksınız?..

- Deyiniz ki : ''(Yâ ricâlalah!) Ey Allah'ın erleri, Allah'ın ricâli!.. '(eğîsûnî) Bana yardım edin! (eînûnî) Bana yardımcı olun, benim imdadıma yetişin!'' diye böyle söyleyin! Çünkü Allah'ın sizin görmediğiniz maddi mânevî erleri olur. Evliyâullahı olur; onlar imdada yetişirler.'' diye Peygamber Efendimiz tavsiye ediyor.

Burdaki yardım istemek gördüğünüz gibi gene aslında Allah'tan istemektir. Kur'an-i Kerim'i mealen okuyanlar, peygamberimizin hadislerini okuyanlar bütün sorularına cevap bulmuş olurlar. Eğer her müslüman temiz bir kalple Kur'an'ı okusa, Efendimizin hayatını tam bilse müslümanların arasına bunca fitne fesad karışamazdı.

Rabıta konusunu bir çok İslam alimi en güzel tarzda anlatmışlar. Allah razı olsun. Es'ad Coşan rahmetullahi aleyh de sağlığında bu konuyu şöyle açıklamış:

''- Tasavvufta Rabıta ve Zikr nedir? nasıl yapılır?

Cevap:
Rabıtanın aslı sevgi bağıdır. Rabıta gönüldeki sevgidir. İnsanın sevdiği bir kişiyi hatırlamasıdır, şekil ve tasvir rabıtada önemli değildir. Rabıtadan kasıt ruhi beraberliktir, kalble olan hatırlamadır. Şekil ve tasvir rabıtada insanı günaha hatta şirke kadar götürür. Kalbte ise şekil mevzubahis değildir. Nasıl ki Peygamber (SAV) efendimizi resimle , tasvirle hatırımıza getirmiyoruz, ama ruhen hatırlayıp seviyoruz , rabıta da böyledir Rabıta ile ilgili Necip Fâzıl merhumun güzel bir kitabı vardır. Hâlid-i Bağdâdî Efendimiz'in Rabıta Risalesi’nden faydalanarak, kendisi de bir takım görgülerini katarak yazmış. Onu okumanızı tavsiye ederim.

Allah-u Teâlâ Hazretleri, ( ve kûnû maas sâdıkîn ) ''Sadık kullarımla beraber olun!'' buyuruyor. Yâni ''Onlar gibi olun, onların yanında olun, onların cephesinde olun, onların gittiği yolda, onların safında bulunun!'' mânâsına geliyor. Onun mânevi tatbikatı, mânevi bakımdan beraber olmak, böyle rabıta ile sağlanıyor.

İnsanın hocasıyla beraber olması, vaazını dinlemesi, nasihatını dinlemesi, dinini ondan öğrenmesi lâzım!.. Bu her zaman mümkün olmuyor. Hem insanlar muhtelif yerlerde oturuyorlar, uzak diyarlara gitmiş oluyorlar. Hem de, günün bir kısmının istirahatle geçmesi gerekiyor. Günün her saatinde insanın hizmette olması kolay olmuyor. O bakımdan rabıta yapılıyor.

Rabıta yapıldığı zaman, mürid şeyhinin huzurunda olmuş oluyor. Onu denetleyeci olarak da düşünebilir. Sevdiği bir kimse olarak, hocası olarak onu karşısında hayal edecek, zikri beraber yaptığını düşünecek.

Rabıtanın şirk olmasının hiçbir aslı, esası, dayanağı yoktur. Çünkü, insanın gözünü kapatması serbesttir. Gözünü kapattığı zaman sevdiği bir insanı düşünmesi serbesttir. Bunun şirkle hiçbir ilgisi yoktur. Onlar her halde tasavvufu bilmiyorlar veya rabıtayı bilmiyorlar, böyle bir görüşe saplanıyorlar. Ya da ibn-i Teymiyye'ni filân kitaplarını iyi okumuyorlar.

Ben şöyle onların kitaplarını ve o kitaplardan alınan özetleri okuyunca, baktım o da bizim gibi düşünüyor. Tasavvufa saygılı, bu gibi pekçok konuda oldukça güzel ifadeleri var... Demek ki yarım bilgili olan insanlar, meseleyi anlamadıkları için yalan yanlış konuşuyorlar.

Şirk Allah'a ortak koşmak demektir. Allah'a ortak koşmakla ilgili herhangi bir şey burda olmadığı için, öyle bir husus yoktur. İnsanın sevdiği bir kimseyle beraber olmak istemesi, beraberliğini düşünmesi şirk değildir.

Birçok mânevî faydaları var... Feyz almak bakımından, insanın yetişmesi bakımından fevkâlade önemli...''

Evet katı, bağnaz, bir kısım kimselerin düşündüğü gibi ehli Kur'an, ehli sünnet alim ve mutasavvıflarımızın açtığı bu çığır ve yolda, bu işi yapanları hatalı ve kusurlu görmek büyük bir günahtır.

Hayra vesile olması dileğiyle...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.