Ruhsuz futbol

xxx65
Al memleketin ruh halini...
Vur "Milli Takım" ın ruhsuz haline!
Futbol bu.
Her maç iyi olacak, her maç aynı oynanacak, kazanılacak diye bir şey yok.
Portekiz, tamam, o da daha iyi takım falan filan.
Lakin, futbolu oynamaya çabalarsınız ve sonra o maç yetersizseniz yahut zaten her maç için yetersiz bir San Marino, Faroe filansanız, yine yenilirsiniz.
Ama hiç futbol oynamaya uğraşamamak.
Bu öncelikle bir ruh hali olmalı.
"Motivasyoncunun kralı" denen bir teknik direktör ile hem de!
Motivasyona filan gelemeyen bir ruh hali ile teknik, taktik koordinasyon ve konsantrasyona hiç gelmemiş bir takım ile direktörlük hali.
Bir halsizlik hali!
Mecalsiz ahalinin halsiz takım hali!

Startta olsak belki anlayamayacağız.
Kamera yakın çekimlerde yüzleri ekrana getiriyor.
Bizimkisi asık yüzlerden kurulu bir takım arkadaş.
Onlar ise, adeta eğleniyor.
Futbolun da zevkini çıkarıyor.
İyi bir pasın, iyi bir şutun, iyi bir verkaçın nasıl keyifli bir şey oyduğunu hissediyor, biliyor, yaşıyor.
Bizde bu gülümsemeye, keyfe, neşeye en yatkın iki isim, Nihat ile Tuncay bile gergin.
Yüzlerinden düşen bin parça.
Öyle futbolda Avrupalılık mavrupalılık farkı olmamalı artık.
Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş'ın iyi kötü Avrupalılığı bir yana...
Nihat, Tuncay, Mevlüt, Hamit, Emre, Kazım, Brezilyalı Mehmet, hatta Almanya kökenli Hakan Balta...
Mesele Avrupalılıktan ziyade, sanki bizim Güneyli neşemizi yitirmemiz.
Yahut bir türlü edinmiş olamamamız.
Hakikaten, "Şeytan Rıdvan"ın yayında dediği gibi, "Bizim takımın en iyisi direkler"di.
O direkler de, İsviçre malı idi!