SABETAYCILIK YAHUT PASİF AGRESİF DİRENÇ

Emir CENGİZ

 

Umutsuzluğa kapılan “dindar” toplumların karekteristik özelliklerinden bir tanesi de Mesih ( kurtarıcı ) inancına sahip olmalarıdır. Fakirlik ve sefalet içinde yaşayan ya da dinlerinden ve bunun doğal sonucu olarak hayata yansıyan yaşam şekilllerinden dolayı toplumdan dışlanan ve aşağılanan kitlelerin "kurtarıcı”  fikrine sığınmaları çaresizlik psikolojisinin trajik sonuçlarından bir tanesi...

17.yüzyılda , Osmanlı topraklarında ve dünyanın dört bir yanında yaşayan Musevi topluluklarının, aidiyet duygularından yoksun olmaları, ekonomik ve siyasi zayıflık yahut Musevilik inancına sahip olmanın günümüzün aksine o günlerde aşağılanma nedeni olarak sayılması aşağılık duygusunu derinden hisseden bazı Musevi toplumların mesih inancını kabul etmelerini kolaylaştırmıştır gibi görünüyor.

1665 yılında Sabetay Sevi mesihliğini ilan ettiğinde Yahudi toplumun hafızasına kazınmış olan tarih boyunca yaşanan; ülkelerden sürülme, aşağılanma, toplumdan dışlanma Sabetaycılık hareketine taraftar ya da sempatizan olma fikrinin daha kolay kabul görmesine neden olmuştur. 

Sabetay Sevi’nin mesihlik iddiası sanıldığının aksine sadece Osmanlı topraklarında değil dünyanın dört bir yanında yankı uyandırmıştır. Tarih kayıtlarına geçen bu taraftar topluluklarının ne kadarının, Sabetay Sevi'nin İslam'ı seçtiğini ilan etmesi ve daha sonra uyguladığı ikiyüzlü politikasının takipçisi olduğu konusunda net bir bilgiye sahip değiliz.

Ancak o dönemde gerek Osmanlı topraklarında gerekse diğer coğrafyalarda yaşayan Musevilerin kendi aralarında yapmış oldukları mektuplaşmalar,  Sabetay Sevi'ye biçilen rolün insan muhayyilesinin sınırlarını zorlayacak kadar 'efsanevi 'olduğunu bize gösteriyor. 

John Freely'in 'Kayıp Mesih' adlı kitabında ' Kıyamet Günü Yaklaşıyor' başlığıyla verilen bölümde dünyanın dört bir yanındaki Musevilerin kendi aralarında yapmış oldukları mektuplaşmalardan bir çok örnek veriliyor.

Kitabın bu bölümünde Leyb bin Ozer'in mektuplarındaki haberler insanı şok edecek nitelikte. Leyb bin Ozer, pek çok Sabetaycının edebi kurtuluşa,  Kutsal topraklara doğru çıkacakları yolculuğa hazırlandıkları için ellerindeki malları haraç mezat satmaya başladıklarını anlatıyor.

Mektupta en çok dikkat çeken bölüm de Sabetaycıların artık iş ve ticaret hayatlarını tamamen bitirmiş olmaları.

1665 yılında Mısır'dan gönderilen bir mektup Gazze'deki durumu şöyle anlatıyor : Kral Sabetay ( Sabetay Sevi ) peygamber Nathan'ın bildirdiğine göre bizzat Sultan tarafından tahta geçirileceği için İstanbul'a doğru yola çıkmak üzeredir... ( Yahudiler'in Osmanlı padişahının Sabetay Sevi'ye tabi olacağı fantastik varsayımı,  efsanenin artık ne boyutlara geldiğini çok güzel gösteriyor )

Ayrıca 1665 yılında Aralık ayında İtalya Siena'da doğan tüm çocuklara Sabetay isminin verilmiş olması Sabetaycı hareketin Avrupa'da da büyük yankılar uyandırdığını bize gösteriyor.  

İskenderiye'den Amsterdam'a, Kahire'den, Venedik'e , İstanbul'dan Hamburg'a varıncaya kadar dünyanın dört bir yanından yahudilerin, hahamların, Sabetay Sevi'yi takip eden insanların hayal güçleriyle resmedilmiş onlarca olayın ve senaryonun anlatıldığı mektupları bu kitapta bulabilmek mümkün.

Sabetay Sevi, dönemin hahamlarının şikayeti üzerine Osmanlı Sarayına getiririliyor. Tabi öncesinde , Gelibolu'da eski limanın yanındaki Abydos kalesine hapsedilmesi olayı var... Ona bütün kalbiyle inanan müritleri bu olayı  da inanılması güç bir şekilde yorumluyorlar. Sabetay Sevi’nin Gelibolu'dan çıkıp İstanbul'a gideceğini ve padişahın tahtına oturacağını bekliyorlar.

Şikayetlerin artması üzerine saraya getirilip mahkeme kuruluyor ve dönemin padişahı  4. Mehmet de kafesin ardından duruşmayı izliyor. Bundan sonrasında olanlar  konusunda ise rivayet muhtelif...

Bana en mantıklı gelen: Müslüman olması ya da öldürülmesi seçenekleri arasında seçim yapmasının istenmesi. Otoriteyi  tehdit eder hale gelmiş olan kişiyi ( Sabetay Sevi )  ve onun takipçilerini psikolojik olarak çökertmenin en iyi yolu baskı yoluyla din değiştirmesi olarak görülüyordu. Müslüman olması ya da ağır işkenceler altında öldürülmesi seçeneklerinden Müslüman olmayı seçen Sevi kendine inanan ve takip eden kitleleri şoka uğratmıştı. Şok dalgası kısa sürede tüm dünya Musevilerine yayıldı.

Müslüman olmayı kabul eden Sabetay Sevi'ye hamamda gusül abdesti aldırıldıktan sonra Müslüman kıyafetleri giydirildi ve kapıcıbaşı olarak sarayda kendisine maaş bağlandı. 

Biraz önce belirttiğim gibi Müslümanlığa dönüş hikayesinin başka anlatımları da mevcut. Söz konusu olan olay her ne şekilde olmuş olursa olsun o dönemde yaşayan ve bu konuyu büyük bir dikkatle takip eden Sevi'nin takipçileri açısından algılanma şekli zillete düçar olmak, yenilgiye uğramak  ve bir kez daha aşağılanmak şeklindeydi..

Hiç şüphe yok ki umutsuzluk içinde olan bu toplulukların onca umut bağladığı ve muhayyilerinde abartarak oluşturdukları efsanevi kişiliğin, zillet içinde Osmanlı padişahının önünde boyun eğmesi  olarak algılanan durumun yarattığı "travmatik" etki günümüze kadar devam eden toplumsal sonuçların doğmasına neden olmuştur.

İkiyüzlülük ya da Kur'an'daki karşılığıyla münafık hareketinin çıkış noktası ile Sabetaycı hareketin kaynağı  arasında benzerlikler olduğuna hiç şüphe yok. Ancak bu olayı diğerlerinden ayıran en önemli fark, Musevi toplumların kin ve nefret besledikleri egemen otoritenin alt edileceği hayallerinin yitirilmesiyle birlikte oluşan toplumsal öfke ve bu öfkeye bağlı olarak gelişen pasif agresif direnç...

1665 yılından başlayıp neredeyse Cumhuriyetin kuruluşuna kadar kuşaklar boyu zayıflayarak devam eden Sabetaycılık hareketinin olumsuz toplumsal sonuçlarının yansımaları günümüze kadar ulaşmış durumda...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.