Saklı Bir Kuyu...

S. CEYLAN

“Küçük Prens” adlı, büyüklere adanmış bir çocuk kitabı okuyorum… Son sayfasındayım ve bitirmeden yazmak istedim… Bence bu kitabı anlayabilecek ve aslında daha da önemlisi anlatabilecek birkaç insan var dünyada ve bunlardan birisi kendini biliyor…

Yazar (Antoine De Saint) kitabı büyüklere yazdığı için çocuklardan özür diliyor. Ama önemli bir mazereti varmış, küçük prens her şeyi anlayabiliyormuş, çocuklara yazılmış kitapları bile… Bütün büyüklerin bir zamanlar çocuk olduğu ve belki de bütün büyüklerin hayatında en az bir çocuk bulunduğu gerçeğini göz ardı etmezsek, oldukça anlamlı ve bir o kadar da geçerli bir mazeret bu…

Sakın ola mûmâileyh eseri size tavsiye etmek için bu yazıyı yazdığımı düşünmeyiniz. “Fanaa” filmini, hayatımı pek çok noktada değiştiren filmi, şimdiye kadar, birkaç insan dışında kimseye tavsiye etmediğim gibi, bu kitabı ve bunun gibi bir kaç eseri de öyle ulu orta teşhir edip de, değer-bilmezlerin takdîrine bırakmak istemem.

Hikâyenin bir kısmını benim ifâdelerimle paylaşmak istedim. Eserden, büyüklerin küçükleri ne kadar zor anladığını, onların dünyasının zenginliğini ve karmaşıklığını anlatmaya çalışan bir örnek…

“Altı yaşında iken insan eli değmemiş ormanları anlatan Yaşanmış Öyküler adlı bir kitapta, müthiş bir resim görmüştüm. Avını yutan bir boğa yılanını gösteriyordu ve beni hayretlerde bırakan bir cümle eklenmişti: ‘Boğa yılanları avlarını bir bütün olarak, çiğnemeden yutarlar. Sonra da yerlerinden kımıldamadan avın büyüklüğüne bağlı olarak yaklaşık altı ay kadar süren sindirim boyunca uyurlar’.

Bunları okuyunca elime bir kalem alıp hayatımdaki ilk resmimi çizmiştim. 

    

Sanat şâheserimi büyüklere gösterip, resimden korkup korkmadıklarını sordum. “Şapkadan kim korkar” demesinler mi?

İyi ama bu bir şapka resmi değil ki! Bir fili sindirmeye çalışan bir boğa yılanı resmi çizmiştim. Bu kez büyükler de anlayabilsin diye, boğa yılanının içini de çizdim. Büyüklere her şeyi açıklamak gerekir zaten.

        

Bunun üzerine büyükler boğa yılanının içini ve dışını çizmeyi bırakıp, kendimi coğrafya, tarih, dil bilgisi ve aritmetik bilgisine vermemi öğütlediler. İşte böylece resim hayatım başlamadan bitmiş oldu.”

Kahramanımız hayatının ilerleyen yıllarında, biraz aklı başında görünen bir büyüğe rastladığında yanından hiç ayırmadığı 1 numaralı resmi gösterip deneyini yapmaktadır. Aldığı cevap hep aynı olur: “Şapka…”

Yıllar sonra bir pilot olmuştur ve ıssız bir çölde “küçük prens” ile karşılaşır. Küçük prens kendisinden bir koyun resmi çizmesini ister. Fakat kahramanımız çizmeyi becerebildiği iki resimden 1 numaralı olanı yapıverir ve “hayır hayır, fili yutmuş bir boğa yılanı resmi istemiyorum ki ben! Bana lâzım olan bir koyun resmi” cümlesiyle karşılaşır.

***

Gerçekten uzun süredir, içeriğinde teşbih ve tasvirlerin bu kadar yoğun olduğu ve her bir cümle ve her benzetmenin hayatta neye mukabil temsil edildiğini düşündüğüm bir kitapla daha karşılaşmamıştım.

Okuyunuz, fakat anlamazsanız lütfen bana "bu ne yaaa" demeyiniz...

Ve bence kitaptaki en etkileyici ifâde: “Çölü güzel kılan, içerisinde bir yerlerde bir kuyu saklıyor olmasıdır…”

 

S. Ceylan - Habername

ceylansati@hotmail.com

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.