Sayın Başbakan’a Mektup

Ahmet TÜRKAN

12 Eylül Türkiye için bir dönüm noktasıdır. 1980 12 Eylül’ü unutulmaz yaralar açarken 2010 12 Eylül’ü bu yaraları kapayan bir pansuman olmuştur. Belki de yarayı ameliyat ile çıkarıp atmış ve iyileşme emareleri her alanda görülmeye başlanmıştır. Önümüzde AKP’nin ve diğer partilerin birinci gündem maddesi sivil bir anayasadır. AKP yönetiminde geçilen 9 yıllık süreç ve gelinen nokta bu ihtiyacı en iyi şekilde ortaya koymuştur. Sancılı süreçler bir bir geçilmekle beraber sivil bir anayasa bu sürecin tamamen sağlığına kavuşmasına vesile olacaktır. Referandum bir ön tedavi idi malum. Referandumla pek çok madde ile birlikte Yüksek Askeri Şura (Y.A.Ş.) kararları da yargıya açılmış, sonrasında çıkan uyum yasası ile YAŞ mağduru binlerce subay ve astsubay haklarının bir kısmını alabilmişlerdi. Çıkan uyun yasası iyi niyetli olmasına rağmen uygulamada eksikliklerin olduğu görüldü. Bu eksiklikler en çok konunun mağduru olan subay ve astsubayları yeni sıkıntılara sokmaktadır. Bunların giderilmesi talep edilmekte lakin gündem yoğunluğu ve meclisin tatil olmasında dolayı sorunun etkili çözümü uzamaktadır. YAŞ mağdurları bu konuyu dile getirip Sayın Başbakan ve değerli Yol arkadaşlarına hitaben bir mektup yazdılar. Konunun ehemmiyetine istinaden köşemize alarak mağduriyetleri bir nebze hafiflemiş mağdurların sesi olmak istedik.

***

Sayın Başbakanımız ve Çok Değerli Yol Arkadaşları,

Türkiye’mizin üzerine on yıllardır  çöken kara bulutlar şükürler olsun ki artık dağılmaya başladı. Çok değil daha sekiz on sene öncesine  gittiğimizde, istisnasız her alanda tıkanmış,enkaz şekline girmiş,her gün yeni kabuslara uyanan bir ülkeydik.Ne iç ne dış siyasette,ne sağlıkta ne ulaşımda ne başka bir sahada,ne demokratikleşmede ne insan haklarında,hiç ama hiçbir sahada devlet milletiyle kucaklaşamıyor,millet yarınlara dair en ufak bir ümit besleyemiyordu.Herkesin gözünde bir meyusiyet,bir bedbinlik, bir endişe vardı.Sanki yeni krizlere merhaba dememek için yarın ki gün  gelsin istenmiyordu.

Hani derler ya ”gecenin en karanlık olduğu vakit, gündüze en yakın olunan zamandır”.Aynen öyle de milletin en karanlık gecesinden bir anda gündüzünün güneşi AK Parti’yle doğdu.

Hem de bu doğan güneş, bin bir türlü entrikalarla “artık muhtar bile olamaz” denen ve bugün tüm dünyaya devlet adamlığı dersi veren, sessizlerin sesi, kimsesizlerin kimsesi olduğunu siyasi boş vaatlerin ötesinde icraatları ile fiilen gösteren, statükodan beslenenlerin hortumlarını büyük bir cesaretle  kesip ülkenin kaynaklarını milletine akıtmaya başladığı için bin bir türlü şeytanlıklara, karalamalara maruz kalıp yine de yılmayan, fakir sofralarını zengin ziyafetlerine tercih eden,”siyaset yalan söyleme sanatıdır” anlayışını yerle bir edip “temiz ve dürüst siyaseti ayağa kaldıran”,gece gündüz demeden Edirne’den Kars’a, Balkanlardan Filistin’e, Somali’ye kadar aziz milletinin ve tüm mazlum milletlerin dertleriyle dertlenecek kadar da yüce gönüllü olan Sayın Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ve çok değerli, böyle bir devlet adamının kendisine yol arkadaşları olarak seçme şerefine ulaşmış  arkadaşlarının tertemiz semalarından milletin karanlık afakına doğmuştur.

Biz YAŞ mağdurları da, on yıllar boyunca, sırf inancımızın en temel prensiplerini çiğnemediğimiz için, en temel inanç özgürlüklerimizi karanlık güçlere teslim etmediğimiz için, bin bir türlü zulüm ve çaresizliklere maruz bırakıldık. Asırlarca İslam’ın bayraktarlığını yapmış bu mübarek vatanda, sanki Rusya’da Çin’de yaşıyormuşuz gibi bir gurbete mahkum edildik. Evlerimiz basıldı, eşlerimizden boşandık, ailece uzun yıllar bir alışverişe, bir sokağa bile çıkamadık. Hapsedildik, hakaret gördük ve nihayet bir kağıt parçasıymışız gibi yıllarca emek verdiğimiz mesleklerimizden buruşturulup atıldık. Atıldıktan sonra bile rahat bırakılmadık.

Ama şükürler olsun ki, bugün sanki bir zaman tünelinden geçip farklı bir ülkeye uyanmışız gibi, kısacık bir zamanda çok daha demokratik, çok daha modern, ekonomisi çok daha güçlü, yargısı çok daha adil ve tarafsız, hastaneleri, yolları, okulları, polisi, ordusu çok daha modern bir Türkiye’nin  inşa edilivermiş olduğunu hayret ve ibretle gördük.

Biz YAŞ mağdurları da bu dağılan karanlığın ardından doğan güneşten istifade ediyoruz. Bizlere şu an yaşımıza göre “emekli olma ya da bir kamu kurumunda çalışma seçenekleri” sunularak, güneşin ilk hüzmeleri tenimize, ilk ışıkları hücrelerimize ulaşmaya başladı. Biz tam bu noktada başta Sayın Başbakanımız olarak büyüklerimize, bizleri hala üzen, mağduriyetimizi devam ettiren, sevincimizi ciddi manada gölgeleyen bazı büyük eksiklikleri ifade etmek istiyoruz.

Çünki artık bir dünya devleti olmuş Türkiye’mizin aşırı yoğun gündeminde, devlet büyüklerimizin baş döndüren trafiğinde, dertlerimizi ifade etmek, sıkıntılarımızı arz etmek, onların sıkıntılarımıza zihnen yoğunlaşarak fazladan emek harcamamaları için devletimize yardımcı olmak demektir.

Artık şükürler olsun ki, milletinin dertlerinden kaçan ve dertlerine dert ekleyen değil, tüm dertlerini çözecek hakperestliğe, iradeye, aşka ve sorumluluğa sahip  bir merciimiz, bir muhatabımız  var. Düne kadar vatandaş karşısında muhatap olacak ciddi bir devlet dahi bulamıyordu.

Bu bağlamda biz YAŞ mağdurlarının mağduriyetlerini önemli ölçüde devam ettiren ve çözüm bekleyen sıkıntılarımız kısaca ve maddeler halinde şunlardır;

1.Ordudan ihrac edilmemizin büsbütün hukuksuz ve usulsüz olduğu, bugün bize  iade-i itibar edilmesiyle resmen ortaya çıktığı halde, mağdur edildiğimiz zamanla bugüne kadar geçen sürelere ilişkin tüm mali haklarımızı almamız gerekirken, şimdilik bu konuda herhangi bir adım atılmamıştır. Oysa kamuda, üzerine atılı  bir suçtan dolayı açığa alınıp sonra suçsuzluğu anlaşılan her ferde, tüm haklarının tamamen verildiğinin sayısız emsalleri vardır.

Bizleri atarken hiçbir hukuki ve vicdani engel tanımayan bürokrasinin, haklarımızı iade ederken de çeşitli yasal mülahazaları önümüze yığınak olarak koymasının ve engel çıkarmasının akla, vicdana,hukuka uygun en ufak bir tarafı olamaz.

2.Bir çoğumuz zorunlu hizmetimizi doldurmadan atıldığımız için, öğrenim gideri adı altında yapılan masraflar bile, bizden derhal tahsil edildiği halde, şimdi suçsuzluğumuz resmiyet kazandığı halde apar topar alınan bu paralar bile tarafımıza iade edilmedi.

3.Bugün tüm subay ve astsubayın emekliliklerindeki en büyük menfaatlerinin kaynağı olan OYAK adı ile hizmet veren kuruluştan da, zulmen atılarak mahrum edildiğimiz halde, son çıkan yasayla her ne kadar tekrar OYAK’tan bir şekilde faydalanıyor gözüksek te, pratikte neredeyse tamamen sistem dışına atıldığımız küçük bir hesap sonucunda hemen ortaya çıkıvermektedir.

4.Atıldığımız zamanlardaki finans krizimizi çözmek için ve bir iş bulup tekrar ayağa kalkmak için zamanında hizmetlerimizi tasfiye etmek suretiyle çekmek zorunda kaldığımız emekli sandığı primlerimizi bugün ihya etmek istiyoruz ama bu konuda da tam bir kargaşa ve kafa karışıklılığı hakim. Yasa bizim zayıf bütçelerimize daha uygun ödeme seçenekleri sunarsa büyük bir rahatlama olacak.2003 senesinde 26 bin lira çeken bir yüzbaşıdan bugün güncelleştirmeyle 71 bin lira isteniyor. Bu rakam 48’e bölünse bile ortaya çıkan taksit miktarı can yakıyor. Aradığımız zaman bir SGK yetkilisi çıkan yasayı farklı yorumluyor, diğer kurumlardan başka bir bürokrat ayrı şeyler söylüyor.

Yukarıda arz edilen ve aslında çözülmediği sürece mağduriyetlerimizi büyük ölçüde devam ettirecek hususlarda da büyüklerimizden acil olarak şefkatli ve adaletli ellerini uzatmalarını istiyoruz. Bizlere önerilen memuriyete dönüş ve yaşı gelenlere emeklilik hakkı verilmesiyle atılan adımı ve gösterilen iyi niyet mesajını asla inkar etmiyor, ancak yukarıdaki mezkur hususlar giderilmeden de bir helalleşmeden bahsetmenin çok anlamlı olmayacağını düşünüyoruz.

Mutlaka her zulmün tamiri de bütçeye belli bir  yük getiriyor. Bizlerden gasp edilenlerin yine bize iade edilmesi elbette bir külfet oluşturacaktır. Gerekirse def’aten ve bir senede değil,4 belki 5 seneye bölerek taksitler halinde haklarımızın verilmesi daha insaflı ve makul görünüyor. Çünki maliyeye külfet getirir mülahazasıyla “kul hakkını” meşrulaştırmak ve görmezden gelmek kabul edilebilir olmadığı gibi, kimine göre haklarımızın bedeli, neredeyse büyük bir spor tesisine mesela Türk Telekom Arena Stadı’na harcanan yüz milyonlarca lira miktarında da olsa, bizlerin de bu ülkede yaşayan tek biz varmışız gibi hırsla haklarımızı birden istememiz de o kadar kabul edilebilir değildir.

60’lı yıllarda bu fakir millet,7.000 subayını re’sen emekli etmek için milyonlarca dolar Amerika’dan borç almış, yetmemiş gibi bu torpilli zevatı üstü üste çıkarttığı 4 kanunla “korgeneral” seviyesinden emekli etmiştir.

Böyle bir anlayışı asla tasvip etmediğimiz gibi, biz haklarımızı makul ve adil bir çerçevede, taksitlere bölüp yükü hafifleştirerek,en uygun bir şekilde almaktan yanayız.

Büyük ve güçlü devletimizden, dün askeri ve yargı bürokrasisinin işbirliğiyle, tamamen gayr-ı yasal olarak mahrum bırakılıp, yasal zeminde haklarımızı aramak şansı dahi verilmeyen bizler ve çoluk çocuğumuzun, dul ve yetimlerimizin haklarını, bugün artık muhatabımız olan ciddi bir devletten, devlet ciddiyetiyle çözümünü arz ediyoruz.

Gece gündüz yıllardır dualarımızda olan başta Sayın Başbakanımız olmak üzere tüm yol arkadaşlarına, ilgi ve yardımlarınızı acilen beklediğimizi ifade eder,  en derin saygı ve hürmet hislerimizi arz ederiz.

 

ON BİNLERCE YAŞ MAĞDURU, YAKINLARI VE SEVENLERİ NAMINA  

 

İnşaallah istenen netice alınır ve bunca yıldır mağdur edilen subay ve astsubayların mağduriyetleri tam olarak olmasa da yaralara merhem niteliğinde bir sonuca ulaşılır.

 

Ahmet TÜRKAN - Habername

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.