Uzaklarda olunca sıkıntı da, üzüntü de büyüyor. Daha çok hatırlıyorsunuz eskiyi. Daha çok üzülüyorsunuz, olaylara. Kayıplar daha da içten hissediliyor adeta. Muhsin Bey yeri doldurulamayacak bir kayıp hiç şüphesiz. Ülkesini seven her vatan evladı için model bir kişilikti o. Mücadele dolu ömründe Anadolu’nun saf ve temizliğini, ecdadı olan Osmanlı’nın vakarını temsil etmiştir, bu topraklarda. Baskıya boyun eğmemeyi, davasını makama, paraya pula satmamayı, bunu bilmeyenlere, mertlikten nasibini almamışlara en güzel şekilde göstermiştir. Bunu da büyük bir doğallık içinde yapmıştır. Arkasından kötü bir şey düşünen, söyleyen de bunun için çıkmamıştır. Hayırla anılmıştır. Ne mutlu ona!.. Bu satırların yazarı milletvekili seçilip and içme töreni için yola çıktığında arabada telefonu çalmış, karşısında Rahmetli Yazıcıoğlu’nu ve eşini bulmuştu. Başarı dilemiş, dualarını eksik etmeyeceklerini söylemişlerdi. Bugün siyaseti kirli bir savaş alanı haline getiren politikacıların aksine tutarlılığı şiar edinmiş, eğilip bükülmeden genç bir aktivist iken ne ise olgun bir siyasetçi olarak da o olmuş, değişmeden kalabilmeyi başarmıştır. Bu dünyanın geçici olduğunu, Hakk’a yürüdüğü güne çok yakın bir zamanda ifade ettiği gibi, hep hatırında tutmuştur. Bu gerçeği idrak ederek yaşamış bir kul olarak, belki de içine doğmuştur desek bunun için doğru olmaz. O, fani olan her şeye bir parça mesafeli, bir nebze rezervli duruşuyla inandığı yolda sebatla ilerleyenlerden olmayı başardı hiç şüphesiz. Ne mutlu ona!
Muhsin Yazıcıoğlu kıymeti hayattayken yeterince bilinmeyen bir siyasetçiydi. Bu vatana nice hizmetler verebilirdi. Ama buna fırsat verilmedi. Düşünen, düşündüğünü analiz eden, harekete dönüştüren bir aktivist olarak bu ülkeye gençken de “fazla” geldi, sonra da. Tehdit görüldü. Yok edilmek istendi. Onu yıllarca tecritte tutanlar acaba bugün başlarını nasıl yastığa koyarlar? Uyuyabilirler mi? Kendileriyle nasıl yaşarlar, merak ederim. Ya bunu yapan zihniyete -28 Şubat’ından 27 Nisan’ına kadar- her fırsatta hep çanak tutmayı tercih edenler? Bakmayın medfunun arkasından sahte gözyaşı döktüklerine. Yazıcıoğlu ve onun gibi binlerce temiz vatan evladına tereddütsüz kıyabilenlere onlar arka çıkmasaydı, diğerleri zulümde aldıkları boydan gidebilirler miydi hiç?
Muhsin Bey imtihanını tamamladı, gitti. Allah’ın rahmeti ve mağfiretiyle başarılı bir sınav verdiğinden şüphemiz yok. Darısı bütün dileyenlerin başına. Kabri pür nur, mekanı cennet olsun. Entüm lena selef ve inna inşaallahu bikum lahikun.
BİR SEÇİMİ DAHA GERİDE BIRAKIRKEN
Seçimlere dair görüşler değişik. Sonuçlar hangi pencereden baktığınıza göre farklılaşıyor. Kimilerine göre kazananlar kaybeden veya kaybedenler kazanan sayılıyor. Kimileri seçmenin niyetini önüne açılmış sandıklardan okumaya çalışıyor. Bu arada kendi içindekini de bu niyetin bir yerlerine sıkıştırmayı ihmal etmiyor. Aslında sayılara bakınca netice ortada; AK Parti’nin kaybettiği kadarını Saadet Partisi kazanmıştır. CHP ve MHP arasında özellikle büyük şehirler için açıklanması gayet zor oy hareketleri mevcuttur. Büyük bir itina ile medya tarafından şişirilen Kılıçdaroğlu ise ayrı bir alem. Seçim gecesi il başkanı ile beraber ne yapmak istediklerini açıklayabilecek kimse var mı? Ve daha sonra bunu sorgulamaya cesaret eden kimse oldu mu? Dikkat ediyorum, kiminle konuşsam hangi görüşten olursa olsun, Kılıçdaroğlu’nun başarısından söz ediyor. İki kutuplu bir yapıya hızla gidilen bir ortamda özellikle bu kadar medya desteğini arkasına almış ve geçen seçimlere göre en az dört siyasi partinin tasfiye olduğunu da hesaba katarsak bana göre başarısızdır, Kılıçdaroğlu. Tabii bu noktada Kılıçdaroğlu’nun bütün meziyetlerinin seçmene tanıtılamaması da AK Parti’nin zafiyetidir. Seçim öncesi bütün tartışmalar Kılıçdaroğlu’nun istediği çerçevede ve şartlarla yapılmıştır. Maalesef Sayın Kadir Topbaş hep savunmada kalmış, deyim yerindeyse atak yapamamıştır. Misal mi istiyorsunuz İstanbul seçmeninden kaçı, Kılıçdaroğlu’nun SSK’yı zarara uğrattığını bilir veya SSK’da yaptığı kadrolaşmadan kaç kişi haberdardır? Siyasette bir tek oy bile emeksiz kazanılmıyor ama çabucak kaybediliyor bu da acı bir gerçek. Ve CHP’ye dair son bir not; bütün bir seçim boyunca itina ile gözlerden saklanan Önder Sav seçim gecesi değerlendirmesini yaparken nasıl da muzaffer bir komutan edasıyla konuşuyordu. Peygamber Efendimiz konusundaki düşünceleri bizim için unutulmaz olan Sayın Sav ümit ederim ki seçmen tarafından da unutulmamıştır.
Sayın Başbakan’ın bütün bunları en iyi şekilde değerlendireceğinden eminiz. İki tarafın da fanatikleri hiç şüphesiz var. Ancak toplumu onlardan arındırdıktan sonra sağlıklı bir geriye bakış yapılabilir, ancak bundan sonra ileriye dönük sağlam adımlar atılabilir. Bugün inanç hürriyeti, demokratik bir anayasa, sağlam bir ekonomi için bu hükümetin başarısı bu ülke için tek şanstır. Seçim... kapatma davası... bir daha seçim derken bu noktadan sonra, gereken dönüşümün sağlanabilmesi için olmazsa olmaz radikal değişiklikler tereddütsüz, vakit kaybedilmeden yapılmalı, yönetici kadrolarını işgal edenlerden halktan kopuk olanlar ayıklanmalıdır. Krizin dünyayı kasıp kavurduğu şu ortamda mali disiplinin sert uygulanışı zaten zor durumda olan vatandaşı daha da zora sokmaktadır. Moral çöküntüsü de bu bağlamda yaygın hale gelmiştir. Son zamanda yapılan piyasaya yönelik basit düzenlemeler bile mesela otomotiv sanayiini veya beyaz eşya sektörünü canlandırmaya yetmiştir. Yeter ki bunlara devam edilsin. Bu hükümetin en büyük şansı aynı zamanda şanssızlığıdır da. Bu da kendinden beklentilerin yüksek olmasıdır. İnsan ancak güvendiğinden, kendine umut verenden beklenti içine girer. Bu seçim sonunda halkın mesajı açıktır: “Beklediğimiz; kötünün iyisi değil, en iyisi olmalarıdır.”