Sendikaların ve sendikacıların yüzü..

xxx23

Türkiye, aralarında Hatip Dicle’nin de bulunduğu KCK davasından tutuklu sanıkların tahliye taleplerinin mahkeme tarafından oy birliğiyle reddedilmesiyle yeniden çok geriliyor.

Bu gerginliği nasıl aşabileceğimiz henüz belli değil ama...

Başbakan Erdoğan’ın önceki gün TİM’deki konuşması, bu tür çapraşıklıkları çözebilmek için yeni bir anayasaya olan ihtiyacımızın altını çizdi.

Anayasa çok ciddi bir sorun ama ülkemizde tek sorun anayasa değil... Anayasayı değiştirmeden de çözebileceğimiz, toplum için hayati olmasına rağmen kamuoyunun gündeminde yer almayan ve acil çözüm bekleyen çok ciddi sorunlarımız var.

Ve o sorunların bir kısmında dibe vurmuş vaziyetteyiz...

Örneğin, Uluslararası Çalışma Örgütü, ILO, yüzüncü Uluslararası Çalışma Konferansı’nda, Türkiye’yi sendikal haklar konusunda Afrika ülkeleriyle aynı listeye koydu.

***

 ‘İnsanca Bir İş İçin Geleceği İnşa Etmek’ başlığıyla İsviçre’nin Cenevre kentinde başlayan ILO konferansı, 163 ülkeden sosyal tarafları bir araya getirdi.

On gün önce, 17 Haziran’da sona eren ve medyanın hiç ilgilenmediği konferansa hükümetleri temsilen 325, işveren örgütlerini temsilen 159 ve işçi sendikalarını temsilen 160 delege katıldı.

Konferansta Türkiye’yi temsilen hükümetten 14, TİSK’ten dokuz ve sendikalardan (Türk-İş, Hak-İş ve Kamu-Sen) yedi kayıtlı temsilci bulundu.

DİSK ve KESK ise üyesi oldukları Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) heyeti içinde konferansa katıldı...

***

Konferans sırasında ‘Uluslararası Standartların Uygulanması Komitesi’, Türkiye’nin sendikal hak ihlalleri ve uluslararası sözleşmelere uyumsuzluk konusunda en kötü 25 ülke arasında olduğuna karar verdi.

Bu yüz kızartıcı durum maalesef Türkiye’de hiç yankılanmadı.

Hâlbuki Türkiye’nin, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün sıralamasında ‘en kötüler listesi’ne alınması, bundan böyle Türkiye’nin, sendikal hakları ihlal etme, ILO sözleşmelerine uymama, işten atma ve sendikacılara yönelik baskılar konusunda Swaziland, Zimbabwe ve Burma gibi ülkelerle aynı kategoride olması demek.

***

Türkiye’yi neden mi ‘kara listeye’ aldılar?

Çünkü Türkiye yıllardır çeşitli uyarı ve önerilere rağmen, imzalamış olduğu ILO sözleşmelerine uygun bir sendika yasasını yürürlüğe koymadı.

Çünkü Türkiye imza altına aldığı ILO’nun sendikal hakları düzenleyen 87 ve 98 numaralı sözleşmelerine uymuyor.

Çünkü AB üyelik sürecinde müzakerelerin devam edebilmesi için açılması gereken ‘Sosyal Politikalar ve İstihdam’ başlıklı faslın açılması için yasaların ILO sözleşmelerine uygun hale gelmesi gerekiyor, Türkiye bunu yapmadı.

Çünkü Avrupa’nın tümündeki sendikal nedenlerle işten atmaların yüzde 66’sı Türkiye’de yaşanıyor.

Çünkü sendikacılar sadece sendikal faaliyette bulundukları için gözaltına alınıp tutuklanabiliyorlar.

Çünkü Türkiye’deki sendika yasaları hala 12 Eylül askeri darbesi sırasında hazırlanan yasalar.

***

Emek dünyası ile ilgilenen kimse kalmadı...

İlgilenmesi gerekenler siyasi partilerin kapılarında milletvekilliği peşinde...

Hâlbuki çalışma dünyasının hangi ligde yer aldığını ILO’nun son kararı göstermekte... Yüzü olan herkesi utandıracak bir konumdayız.

***

Ve daha vahimi ILO’nun Türkiye’yi ‘kara listeye’ almasına neden olan konuların hiçbiri anayasal konular değil, daha ziyade çıkarılmayan sendikal yasalar...

Emek dünyasına ait, sürekli ertelenen AB uyum yasaları...

***

Çalışan insanlarla özdeş olacağına, siyaset kurumu ile iç içe geçmiş göstermelik bir sendikacılık olduğu için çıt çıkmıyor ama ILO’dan kırmızı kart görüp, ligden düşen bir Türkiye sendikacılığı var.

Emek dünyasının içinde bulunduğu şartlar Zimbabwe düzeyinde...

Üstelik bu anayasa konusu da değil yasa değişiklikleriyle çözümlenebilir.

Tabii, daha temel bir soru var...

Emek dünyası bu noktada olan bir ülkede, sermaye, demokrasi ve ekonomi fırlar gider mi yoksa her an krizlere gebe bir şekilde gün mü sayar?