SERBEST CUMHURİYET FIRKASI-1

Erol BATTAL

Cumhuriyet tarihinin en belirleyici kırılma noktalarından biri olan Serbest Cumhuriyet Fırkası olayını 3 ara başlık altında incelemek mümkündür:

  1. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı doğuran sebepler
  2. Kuruluşu
  3. Kapatılması ve sonuçları

Bu sayfada daha önce yazdığımız Köy Enstitüleri, Halkevleri, Kadro Dergisi gibi yazılar

aslında “1923-1950 Arası Cumhuriyet Halk Fırkası Yan Kuruluşları” üst başlığını taşır. Bugün yazmaya başladığımız Serbest Cumhuriyet Fırkası da, aynı üst başlık altında değerlendirilecek kurumlardan biridir.

 ‘Serbest Cumhuriyet Fırkası niçin kurulmuştur?’ sorusunu Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı kitabında “Mustafa Kemal karşısında, kendine güveni artan İsmet Paşa’yı, hizaya getirmek için”, “Fethi Okyar aracılığıyla, varlık göstermeye başlayan sağ muhalefeti, bir araya toplayıp, küçük düşürerek iflasını sağlamak için”, “homurdanmalarla başlayan muhalefeti, kontrol altına almak için”, “Avrupa’da başlayan ideolojik muhalefet hareketlerinin, Türkiye’ye etkisini kıracak bir paratoner oluşturmak için” diye cevaplarken,  aynı soruya Erol Mütercimler, “Bugüne kadar çeşitli yöntemlerle, güç bela sağlanan istikrarı bozacak, ekonomik temelli homurtuların zemin oluşturduğu muhalefetin; kapsamını, etki alanını ölçüp, gerekli tedbirlerin zamanında alınmasını sağlamak için” cevabını verir. Ayşe Hür ise, “Batı tarafından bir diktatörlük olarak görülüp yavaş yavaş yalnızlığa terk edilmeye, eleştirilmeye başlanan görüntüyü değiştirmek için” tespitini uygun bulur.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olayı, Cumhuriyet tarihinin yönetenler tarafından alınması gereken en önemli dersi vermiştir. Bu ders, “iktidar perspektifi olan bir partinin, muhalefet bile olsa, devletin siyasal kurgusu dışında kendisini tanımlamasına izin verilmez.”  Aslında bu, muhalif bütün unsurlara verilmiş bir derstir. Çünkü Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası sonrası çok kanlıdır. Kurucuları, mensupları kara listelere alınmış, çeşitli vesilelerle hepsine yaptıklarının bedeli bir bir ödettirilmiştir. Bu dersi alanlar, hiçbir şekilde muhalif bir yapının mensubu olmayı akıllarının ucundan geçirmediği gibi, bunun düşüncesini bile taşımaktan korkmuşlardır. Bu durum devleti siyasal istikrara taşımıştır. Siyasi istikrar ise, cebir ile sağlanan suskunluğun adıdır. Hani İsmet Özel’in mısralarıyla, “Kin susturur insanı, adına çıdam denir.”

İşte yukarıda Falih Rıfkı’nın vermiş olduğu cevapların alt yapısını bu siyasi istikrarın varlığı düşüncesi oluşturmaktadır. Halbuki, o günkü ekonomik ve siyasi şartlar içerisinde, bu suskunluk, normal yöneticileri korkutmuş olmalıydı. Bu suskunluğun bir büyük kini beslediği Çankaya sofralarına hapsolmuş yöneticiler tarafından  görülmüş olsaydı, Serbest Cumhuriyet Fırkası’na gösterilen bu teveccüh, bu kadar şaşırtıcı, bu kadar ürkütücü olmazdı.

            Bu durumu Şevket Süreyya Aydemir “Tek Adam” 3. ciltte, “Şapka ve Harf devrimlerinin halk tarafından kabullenişi(!) üzerine, Mustafa Kemal, kendini tarih ve dil konularına vermiş, ülkede ne olup bittiğinden habersiz bırakılmış, halkın yaşadıkları görülemez olmuş, bu nedenle de CHP dışında bir harekete, halkın bu rağbeti, özellikle Mustafa Kemal’i şaşırtmış, halkın bu tepkisini ‘nankörlük’ olarak değerlendirmesine sebep olmuştur.” Diye özetler. Tabi bu ‘nankörlük’ de, karşılıksız kalmamış ve Serbest Fırka Olayının incelendiği her çalışmanın 2. konusu, Menemen Hadisesi olmuştur.

            Kemalist yazarlar, Serbest Fırka’ya halkın ilgisini, 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin Türkiye’ye etkisinin Cumhuriyet Halk Partisi’ne fatura edilmesine bağlarken, Parti’nin kapanmasının “irticai unsurlar partiyi ele geçirdi” gerekçesiyle olduğunu görmezlikten gelmektedirler.

            Peki, Serbest Fırka Olayı’nı doğuran ortam nasıldır? Hikmet Bila, CHP’nin tarihini anlattığı “CHP 1919-2000” isimli kitabında, “Ankara paylaşılmaya başlanmış, halktan kopuk bir burjuva oluşmuş, arsa spekülasyonları başlamış, TBMM’nin arsası bile 20.000 Lira yerine 2,5 milyona kamulaştırılmış”, “işçi hakları sınırlanmış, köylüler jandarma ve tahsildar baskısıyla ağaların insafına terk edilmiş”, “yoksul halk kitleleri, büyük bir sefalete sürüklenmiş”, “CHP halka tepeden bakan bir devlet dairesine dönüşmüş”, “bir örnek teşkil etsin diye anlatayım: Evine ekmek götüremez 10-15 lira aylıkla çalışan amelelerin maaşlarından %5 kesilerek mecburen üye yapıldıkları ‘Amele Cemiyeti’nin CHP’li yöneticilerinden, başkan 400 TL, üyelerse 200 TL maaş almış, cemiyetin bütün gelirleri, bu yöneticilerin maaşını karşılayamaz olmuştur” derken; Şevket Süreyya Aydemir, o dönemi, şu tespitlerle özetler: “CHP, halktan kopuktu. Halkın dışında, dar, basit bir bürokrat hizbiyle, bu hizbe, ancak seçim ve menfaat bağlantıları olan mahalli, fakat dar kafalı taşralı taraftarlardan ibaretti”, “merkez ve taşrada partili olmak demek; gelecekten bir şey, bir menfaat, bir kariyer beklemek demekti.”, “halk tedirgindi, sattığı para etmiyor, aldığına da gücü yetmiyordu.” Fethi Okyar ise halkın yaşadığı sıkıntıları, Aydın’da karşılaştığı şu manzarayla özetliyordu: “17000 gayrimenkulden 14000 tanesi ipotekli.” Aynı durum Mustafa Kemal’in ağzından, 6 Mart 1930’da, Antalya’da Rıza Soyak’a şu  cümlelerle aktarılıyordu: “Her taraf  derin bir yokluk; maddi, manevi bir perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz; maalesef memleketin hakiki durumu bu işte….Memurlarımızın çoğu görgüsüz, kifayetsiz ve cahil.” Tabi; bir de bu görgüsüz, cahil, kifayetsiz, hoyrat memurların halka çektirdikleri işkenceler. Devlet daireleri; halkın horlandığı, küçük düşürüldüğü, giyiminin, kuşamının alay konusu yapıldığı bir çilehaneye dönmüştür. Bir de bunların yanında, rüyada bile, dile getirilemeyen “halkın vicdanına hançer gibi saplanan devrimlerin” yaşatmış olduğu acılar, zulümler.

            Bu ortamda Mustafa Kemal yine dehasını konuşturmuştur. Bu dehalığı, Şevket Süreyya “Tek Adam”da “iktisadi buhran, vilayetlerde tam bir çaresizlik havası yaratmıştı. İşte o sıralarda Gazi, havayı dalgalandırmanın artık vakti geldiğine inanmış olacak ki, yeni bir teşebbüsü ele aldı. Bu teşebbüs iktisadi değil, siyasi olacaktı. Fakat bu yönden bir sondajla da, halkın duygularını belki daha iyi kanalize etmek mümkün olabilirdi. Bu yeni teşebbüs, yeni bir siyasi parti kurmak çabasıydı. Ama bir vesayet partisi… yani ipleri elde tutulan, kontrol hatta yönetim altında bir parti… İşte Serbest Fırka bu hava içinde doğdu…”

            Kimler kurdu, nasıl örgütlendi, hangi yankıyı buldu, yerel seçimlerde nasıl bir performans gösterdi, nasıl kapatıldı, sonuçları ne oldu, Serbest Fırka, Menemen Olayı arasında nasıl bir ilişki vardır, bu soruların cevabını inşallah haftaya vermeye çalışacağız. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.