ŞİMDİ ONU DAHA İYİ TANIMA ZAMANI

Ulvi SEVECEN

Sinema, edebiyat, müzik ve tiyatrodan sonra geç keşfedilmiş bir sanat dalı olmasına rağmen bugün toplumlara tesiri ve manipülasyon gücü ile yüksek bir değer olarak yerini almıştır. Geçmişte inişli çıkışlı dönemler yaşasa da son yıllarda teknolojinin de gelişimine paralel olarak toplumun içinde kabullenişi günden güne daha da artarak adeta altın çağını yaşamaktadır.

Diğer yandan okuma veya dinlemeye nazaran daha az bir gayret istediği için kitlelerin eğitiminde etkili olmaktadır. Fikir ve kanaatlerin yayılma ve açıklanmasında önemli rolü rolayısiyle kitleleri etkilemektedir. Günümüz izleyicisi, piyasaya çıkmış kendi alanlarında tanınmış, siyaset adamı, edebiyatçı, sporcu, bilim adamı, ses, sinema, tiyatro sanatçısı, gazetecilerin hayatını anlatan biyografik eserlerde neler yaptıklarını, ülke ve dünya insanlığına neler kazandırdıklarını, hayatlarının önemli başarılarını okumaktansa onların beyaz perdeye aktarılmasını bekleyip filmini görmeyi bu nitelikleri dolayısiyle tercih etmektedir. Bu da kitlelerin bilgisini arttırıcı bir rol oynamaktadır.

Sinema, bir ülkenin yaşadığı bir takım toplumsal problemlerini de beyaz perdeye aksettirme özelliğine sahiptir. Gençlik sorunları, aile, göçler, suçluluk ve siyasal sorunlar gibi problemleri ele alarak 'bunları olumlu yönde işleyip, alternatif çözümler, hal çareleri ortaya koyabilir.

Yukarıdaki tesbitler, içinden çıktığımız toplumumuzun da genel tercihini ortaya koymaktadır. Yetmişli yıllarda büyük bir çıkış yakalayan, seksenli yıllarda durağan bir seyir izleyen Türk sineması, ikibinli yılların ortalarında başlayan küçük gayretlerle son bir kaç yıldır büyük bir atak yaparak altın bir dönemi yakalamış durumda.

Geçmişde daha çok elit bir sınıfın dünya görüşünü, hayat tarzını konu edinenen filmlerin yerine günümüzde daha geniş bir yelpazede geçmişte bir takım siyasi ideolojilerin baskısıyla yayılması istenmeyen ama problemlere alternatif çare olabilecek fikir ve düşüncelerin de işlendiği senaryolardan oluşan filmler izleyicilerle buluşturuluyor.

Reis Bey, Minyeli Abdullah, Sürgün, Eşrefpaşalılar, Güneşi Gördüm, Newyork'ta Beş Minare çalışmaları aklımızıa ilk gelenler. Bu sırlamada en son ve en yeni bir çalışmayı da gelecek hafta sinema salonlarında izleme fırsatı bulacağız. Mehmet Tanrısever ve ekibinin on beş ay gibi sınırlı bir sürede, gördüğümüz kadarıyla büyük emekler vererek neticelendirdiği "Hür Adam" filmi 700 salonda gösterimde olacak.

Geçen hafta basına izlettirilen, aylardır basın-yayın organlarında ilan ve fragmanlarını defalarca gördüğümüz filmde, Türk toplumunun yetiştirmiş olduğu önemli ilim ve tefekkür insanlarından biri olan Bediuzzaman Said Nursi'nin hayatı ve bir ömür boyu verdiği mücadelesi konu ediliyor.

Bediuzzaman'ın hayatı boyunca ortaya koyduğu mücadelenin arkasında yatan düşünce, o dönem Türk toplumunun yaşadığı dini, siyasi ve kültürel problelere karşı her biri birer derman niteliğinde reçeteleri kamuoyuyla paylaşmak hatta gerektiğinde devlet erkanınyla paylaşmak olmuştur.

Özellikle cumhuriyetci laik kesimin çokca tepkisini çeken filmdeki sahneler henüz daha gösterime girmeden tartışılmaya başlandı.Bizler tartışmaların tartışılan konu hakkında daha doğru bilgilerin kamuoyuna aktarılacağı inacındayız.

Görüntüler izlenildiğinde her bir insanın üzerinde daha farklı yoğunlaşıp etkisinde kaldığı sahneler olmuştur mutlaka. Atatürk'le görüşmesi, sürgündeyken Rus komutana karşı onurlu duruşu, devletin teklif ettiği maaşı reddetmesi, son yıllarında kendisine reva görülen ağır işkenceler vb... Bunların dışında bir sahne vardı ki bendenizi en çok tesir altında bırakmıştır.

Şeyh Said'in -Uzun yıllar Bediuzzaman Said Nursi olarak karıştırılmıştır- yeni devlete karşı ayaklanma teklifi karşısında O'nun adeta haykırarak dudaklarından çıkan "Bin yıldır İslam'ın hizmetkarlığını yapmış bu milletin torunlarına silah çekmek haramdır" sözleri günümüzde ülkemizin bir parçasında yıllardır süre gelen silahlı çatışmaların sebebi olan güçlerin ağızlarının payını verecek nitelikte en güçlü ses olacaktır. O, ta o zamanlar Kürt hareketine karşı çıktı ve ayaklanmayı reddetti.O, “İttihad-ı İslam/ İslam birliğini” savunuyordu. Buna rağmen 1925’de isyana destek verdiği gerekçesiyle tutuklanmıştı.

Bediuzzaman'ın hayatının bir bölümü Türk toplumunun değişim yaşadığı bir dönemde geçmiştir.O, bu gibi dönemlerde değişimin şiddete dayalı, halkı yönetime karşı içten içe doldurma şeklinde olmasından yana olmamış, bilakis ferdler üzerinde yoğunlaşarak, onların kalbi, ruhi, akli, fikri beslenmeleri sağlamak suretiyle ideal bir toplumu meydana getirmek şeklinde bir eğitim metodu geliştirmiştir.

"Hür Adam" filmi, bu güne kadar resmi ideoljinin mümessili bazı kesimlerce bir isyancı gibi bilinen, inanmış kesimler arasında ise kendisine hürmet edilmekle birlikte onun misyonunu, düşüncelerini, fikirlerini tam bilmeyen insanımıza Bediuzzaman'ı tanıtmak için bir fırsat veya şans olacaktır.

O' nun ne kadar insana hürmetkar, ne kadar gerçekçi, ne kadar sevgi dolu ve ne kadar merhametli bir kişilik olduğu bu eserde sahne sahne görülecektir.

Yeniden bir diriliş sürecine giren, hızlı bir toplumsal değişimin gözlemlendiği ülkemizin bu yükseliş yolculuğunda onun bizlere bıraktığı  fikri miras en büyük sermayemiz olacaktır.

Şimdi O'nu daha iyi tanıma zamanı ...

İyi seyirler...

ulvi_sevecen@hotmail.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.