SIRTIMDA ÇANTAM!...

Uğur CANBOLAT

Bugün bir seyahat yazısı okuyacaksınız bu köşede…i

Yabancı birisi değil köşemi devrettiğim kişi… Şehir Bölge Planlama okuyan kızım Ayşe Nur Canbolat ERASMUS kapsamında bulunduğu İtalya’dan yazıyor bu satırları…

Hem eğitim öğretimini sürdürüyor hem de ‘Sırtında Çanta’sı keşfe çıkıyor… Yeni diyarlarda yeni mekanlar keşfederken aslında insan belki de kendini keşfediyor!

Kim bilir?

Gelecekte güçlü bir kalem olacağı ümidinde olduğum Ayşe Nur Canbolat’ın yazısını takdim ederim!... 

SIRTIMDA ÇANTAM!..

AYŞE NUR CANBOLAT

Sanat ve mimariyle özdeşleşen bir kültür…

Türkiye’de kime sorsanız nereye gitmek istersin diye gelen cevapların başında olan Akdeniz ülkesi…

Yaklaşık bir buçuk aylık deneyimime rağmen bu kadar tembel ve rahat insan yapısına sahip bir ülkenin sanatta bu kadar ileride oluşu, eşsiz eserler ortaya çıkarması beni hâlâ düşündürüyor.

Saat 12.00 de mesainin bittiği, öğleden sonralarında ne yaptıkları belirsiz olan bu ülkede mimari yapılar eşsiz. Şehirlerin tüm yapısı korunmuş, eserlere sahip çıkılmış. Tarihi yapıların arasından fışkıran bir gökdelen göze batmıyor bizdeki gibi.

Her şehrin farklı bir yapısı var. Birbirlerine benzedikleri kadar birbirlerinden bir o kadar da farklı şeyleri anımsatıyorlar insana. Kısa sürede gezdiğim birkaç şehri tanımlamam gerekseydi hepsini birer cümleyle ifade edebilirdim.

Genova, gördüğüm ilk İtalyan şehri, öncelikle beni yoran, yaşamaya alışma mücadelesi verdiğim küçük bir İtalyan kenti. Soğuk, havası kapalı, biraz depresif. Pazar günleri her zaman yağmurlu ve dükkanların kapalı olduğu bu şehir İstanbul’dan sonra bir kasaba misali benim için.

İlk defa ben İtalya’daymışım dediğim yer Milano. Milano’nun en ünlü yeri “duomo di Milano” ya yaklaşırken uzaktan kendini belli etmeye başladığında işte budur diyorsun içinden. Hareketli, insan dolu bir meydanda buluyorsun kendini. Saatlerce oturup çevreyi, katedrali izleyebileceğin bir görkemin içine giriyorsun.

Kuzeylere doğru gidildiğinde bilinen şehirlerden biri Torino. Belki benim şansımdan dolayı mıdır bilemiyorum ama ben Torinoyu hep yağmurlu, kapalı, sisli bir havada tanıdım. Şehir ne kadar hareketli olsa da şehrin üstündeki sis ve karabulutlar insana bir sıkıntı veriyor, içini sıkıyor.

Belki bundan dolayı benim Genova’dan çok uzaklara gitmeme gerek yoktu. Portofino ve Cinque Terre ye bu kadar yakınken insanın içini açacak, güneşli bir havada insana enerji verecek başka hiçbir şeye ihtiyaç olmaz. Denize yakın olmak, güneşin sıcaklığını hissetmek, rengarenk evlerin arasında gezmek…

Dünyanın en meşhur yerlerinden biri, “Yamuk kule” nin olduğu şehir, Pisa…

Sabahın çok erken saatlerinde, hiçbir turistin kuleyi ayakta tutarmışçasına pozlar vermeye başlamadığı bir saatte gördüğüm alan kartpostal gibi geldi önce. Aslında her baktığında bu gerçek mi, nasıl düşmüyor bu dediğim sanki bir iple tutuluyormuşçasına duran Pisa Kulesi görülmeye değer bir yer.

Bazen bir resme bakarsınız da acaba gerçek mi yoksa bilgisayarda mı oluşturulmuş dediğiniz yerler vardır ya.. . İşte Pisa Kule’sinin bulunduğu meydan ancak böyle tarif edilebilir. Güneşin altında pırıl pırıl parlayan bembeyaz yapılar, hiçbir insan sanki buraya daha önce ayak basmamış hissi veren bir meydan, eğimiyle insanı şaşırtan kule…

İtalya deyince akla heykel, resim gelir.

Resim heykel deyince akla Floransa gelmeli.

Bir şehir plancısı adayı olarak öncelikle harita konusuna değinmeliyim. Floransa haritası kadar kullanışlı ve net bir harita, Floransa kadar aradığın yere kolay ulaşılabilen ve kaybolduğunda iyi ki kayboldum diyebileceğin bir şehir dünya üzerinde çok azdır.

Her sokağın ayrı bir sanat eseri olduğu, heykel ve resim sanatına her an rastlayabileceğin bir şehir. Burada yaşamanın ne kadar keyifli olacağını tahmin bile edemiyorum. Her metrekaresinde tarihin izlerinin olduğu, sokakta her an sokak müzisyenlerinin seni alıp başka düşüncelere götürebileceği, okulda öğrendiğin ezberlediğin Rönesans’ın yaşandığı etkilerinin hissedildiği, Michelangelo’nun başyapıtı “David” heykelinin modellerine ve tabi ki orijinaline sahip, yemyeşil bir şehir…

Trenle yapılan bu yolculuklar aktarma noktalarında bile yeni bir şeyler keşfetmene yardımcı oluyor, filmlerde görürüz de nasıl oluyor acaba dediğim türden yolculuklar, sırt çantanı alıyorsun ve bir trenle yola çıkıyorsun, devamında seni neler beklediğini bilmemenin verdiği keyifle gerçekleştirilen küçük ve eğlenceli geziler…

  

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (16)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.