Siyaset “babayiğitleri”ni arıyor… (1)

Hamit SEVEN

“Keskin sirke küpüne zarar verir”, “Öfkeyle kalkan, zararla oturur” katılıyorum…Bu bab'ta yapılan özeleştiri ve yazılan yazılara katkı anlamında söylenebilecek çok şey var kuşkusuz…Yeri geldiğinde siyaset alanına da kanalize edilerek sıklıkla ifadelendirilen bu ve benzer atasözleri ekseninde denilebilir ki, siyasette “bencil” ve “aceleci” davrananların geldikleri “yer” kendilerini bitirmiş oldukları “yerdir”…


Nice yıllarını bu işe adamış politikacılar aday oldukları halde ne belediye başkanı, ne milletvekili olabilmişler, ne de politikada gönüllerinden geçen bir “göreve” gelebilmişlerdir...


Halbuki bazen siyasetin “S”sinden anlamayanlar, bilmeyenler, içinde yer alıp mücadele etmeyenler, gün gelmiş belediye başkanı yada milletvekili olmuşlardır, gördük bunları…


Hatta bir dönem, içinde bulundukları siyasi hareketten dışlanarak “el-etek çektirilenler”, “çekmek zorunda kalanlar”, “siyasi hayatları bitti” gözüyle bakılanlar da cabası…


Bu sadece siyasette ve siyaseten seçilerek gelinen makamlarla sınırlandırılarak değil, orduda, bürokraside, sivil toplum kuruluşlarında, sendikalarda, vakıflarda, kooparatiflerde vesair hayatın her alanında bulunulan toplum görevi ile ilgili olarak algılanmalıdır haliyle…

Bu konunun başka bir boyutu…

…

Siyaset kulvarında belediye başkanı veya milletvekili seçilerek halka hizmet etme imkanını yakalamış olmak elbette ki bir büyük fırsattır…Nevar ki, “suyun” akışını “çıkarına” doğru çevirerek, “hizmet” fırsatını “tamamıyla” milletin yararına “değerlendiremeyenlerin” “değerlendirenlerden” çok daha fazla olması ise başlıbaşına bir “vahamettir”…


Hizmet “mevkiindeyken” “milleti” yerine “kendisine” hizmet edenlerin, kendilerini “karlı” zannetmelerinin “gelip geçici bir hayal” yalnızca bir “sanrı”dan ibaret olduğunu günü geldiğinde hayatın onlara öğreteceğinden şüpheniz olmasın… Zaman zaman tanık olduğumuz “Yaşanmış gerçek hayat hikayeleri” ile vakidir…


“Fırsatı” elinden kaçıranlara dönüp bir bakın daha sonra…Durumlarını “müflis” bir tüccarın durumuyla “eşleştirebilirsiniz” rahatlıkla…

…

Ancak, siyaset dünyası ile ilgili eleştirilerimizi, yorumlarımızı, fikir, düşünce, bilgi-birikim, vizyon, karakter, samimiyet, yetenek, liyakat, nitelik gibi ölçü ve değerleri kapsayan “insan kalitesi”ne pek de “dayanmayan” ve de “aranmayan”, daha çok para gücünün söz sahibi olabildiği Türkiye'ye ve 3.Dünya ülkelerine özgü bir siyaset anlayışı üzerine yapsak, öyle de olsa hedef, “katılımcı demokrasinin”, “çok sesliliğin” önünü tıkayan “bu dar alanı” genişleterek yol almak ve siyaseti “asli” yörüngesine oturtmak olmalıdır…Burada “vazifenin ve sorumluluğun büyüğü” siyaset kurumuna, yerelden genele siyaset kurumunun çeşitli kademelerinde hali hazırda elinde “mührü” olan “söz sahipleri”ne düşüyor öncelikle…


Yolu üzerinde; “insani değerlerden” uzak, kendilerini tüm dönemlerin “vazgeçilmezi”,“tek adayı”, “bir bilen”, tüm zamanların “siyaset ve devlet adamı”, “siyasi otorite” olarak gören “kişiliklerin” ellerinin arasında bugüne kadar “boğularak” “nefessiz kalanın” “demokrasi” ve tümüyle “siyaset hayatı”nın olduğunu ve bugünden sonra da bu gerçeğin değişmeyeceğini bilmelidir bir siyaset adamı…


Siyasetin “dayanılmaz ağırlığı” altında her şeye rağmen “insan” kalabiliyor, “aranılan insan” olabiliyor musunuz?…


Cevap aranması gereken asıl “soru”, meselenin “düğüm noktası” burası aslında…

“İnsansanız” zaten siz “Aranılan insansınızdır da”…

Öyleyse, bu “cevheri” tüm zaman ve mekanlarda muhafaza edebiliyor musunuz?...

…


İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.