Ak Parti ülkeyi daha da demokratikleşmeyi amaçlayan ilk anayasa değişikliği paketini imzaya açtı. Öngörülen değişiklikler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) üye sayısıyla yapısını değiştirmeyi, Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla birlikte HSYK kararlarını da yargı denetimine açmayı, askeri yargının görev alanını daraltmayı, parti kapatma davası açılmasını Meclis kararına bağlamayı ve 12 Eylül (1980) darbecilerine yargı yolunu açmayı öngörüyor...
Bütünüyle demokratikleşmeyi amaçlayan bir anayasa değişikliği paketi bu...
İster Meclis'te yeterli çoğunluğu bulduğu için sonuca ulaşsın, ister halkoylamasına sunulup halkın desteği sağlanarak gerçekleşsin, pakette yer alan unsurların öngörüldüğü biçimde anayasaya geçirilmesi, hiç kuşkusuz, ülkemizi daha demokratik hale getirecek, kuvvetler ayrılığı ilkesini pekiştirerek hukuk devletine geçişi kolaylaştıracaktır.
Partileri kapatmayı zorlaştıran, yargı denetimini yaygınlaştıran, uzun zamandır şikâyet konusu olan HSYK'nın yapısını değiştiren, darbecileri yargı önüne çıkartan anayasa değişikliği paketine muhalefetin de destek vermesi beklenir. Vermese bile, Ak Parti'nin Meclis'te değişiklikleri halkoyuna sunmayı getirecek bir çoğunluğu var.
Değişiklik paketi esas yargıdan tepki göreceğe benziyor. Hükümetin paketi imzaya açmasıyla birlikte bazı yargı organlarından homurtular yükselmeye başladı bile. Siyasi alanı biçimlendirmeye de yarayan yetkilerinin elden gitmesini istemiyor yargı...
Şaşılacak bir yön yok bunda; dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir odak, zaman içerisinde edindiği gücü ve yetkiyi elinden çıkarmak istemez; o yetki sırıtsa, haksız olsa, başkalarına -hatta ülkeye- zarar verse bile... 1960 sonrasında oluşmuş sistemin aşırı yetkilerle donattığı yargı organı, 2010 yılında, artık sırıtıyor ve sorun teşkil ediyor olsa da, o yetkilerinin gerçek sahiplerine iade edilmesine kolayından razı olmayacaktır.
Ne çare, bu gibi konularda son sözün sahibi TBMM ve milletin kendisidir.
Elinden alınacağını anladığı yetkilerinden bazılarını yargı şimdi kullanmaya kalkarsa ne olur?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, mevcut duruma göre, 'Bu parti kapatılmalı' diye Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor, Anayasa Mahkemesi de uygun görüp davayı açarsa o parti kapatılabiliyor. Yeni değişiklik geçince, Başsavcı önce TBMM'ye gidecek, en az 367 milletvekili uygun görürse Anayasa Mahkemesi davaya bakabilecek...
Hazır fırsat elindeyken, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, anayasayı değiştirip yetkisini tırpanlamaya kalkmadan önce, Ak Parti'yi kapatma girişiminde bulunur mu?
Dün bütün gün bu ihtimal konuşuldu. Taraf gazetesine ulaşan bilgilere göre, Başsavcı, sizin bu yazıyı okuduğunuz gün geç saatlerde, Ak Parti'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracakmış... 'Neden Cuma günü, neden geç saatlerde?' sorusunun cevabı olarak, 'Piyasaların kapanmasını beklemek için' gerekçesi veriliyor.
Bir yandan, siyasetin alanını genişletmek amacıyla, Ak Parti, anayasa değişikliği paketini milletvekillerinin imzasına açıyor; Yargıtay Başsavcısı da, öte yandan, Ak Parti'nin canına okumak için mevcut sisteme göre hareketleniyor...
Senaryo bu.
Gerçek olabilir mi? Burası Türkiye, niye gerçek olmasın?
Ancak bir başka gerçek daha var: Türkiye artık eski Türkiye değil. Son yıllarda meydana gelen değişiklikler siyasetin alanını genişlettiği gibi siyaset adamını da akıllandırıp güçlendirdi. Siyasetin genişleyen alanı böyle bir sorunun üstesinden gelebilir, akıllanan siyaset adamı sonuç alabilecek adımları daha cesur biçimde atabilir.