Siyasi çözüm mü, o da ne?

xxx78

WASHINGTON- ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson Beyaz Saray'da yapılan Abdullah Gül – George W. Bush görüşmesini Amerikan tarafından izleyenlerdendi; sonunda noktayı onun koyması önemli. Wilson, görüşmelerde "PKK'ya siyasi çözüm" anlamını taşıyan bir pazarlık geçtiğine dair haberleri yalanladı.

Beyaz Saray'da 2006 ekiminde yapılan Erdoğan – Bush görüşmesi sonrasında da benzer bir kafa karışıklığı ortaya çıkmış, 'irtica' saplantılı bir soruya 'kakafoni' (kuru gürültü) sözcüğünü kullandığı cevabı ile ortalığı yatıştırma görevi yine Ross Wilson'a düşmüştü.

Aslında ortada yanlış anlaşılacak ve kafa karışıklığına sebep olacak bir durum yok değil, var. Bush – Gül buluşması öncesinde medyaya bilgi veren Beyaz Saray sözcüsü Dana Perino, "Uzun vadeli çözüm önerileri" beklediklerini ifade etti; görüşme sonrasında ise, adını vermeyen yönetimden bir yetkili, içinde 'siyasî çözüm' sözcükleri de geçen bir konu olarak sundu Beyaz Saray'daki görüşmenin PKK ile ilgili çerçevesini...

Böyle bir durumda kafa karışmasın da ne olsun...

Türkiye terörle mücadelede son aylarda ciddi başarılar kaydetti. İçeride ve dışarıda tecrit edilen terör örgütüne birbiri ardına darbeler indirildi. Örgütün sınır dışındaki yuvalarına hava hücumları yapılıyor ve militanlara göz açtırılmıyor. Daha önemlisi, Irak'ın kuzeyinden de eskisi kadar anlayış görmüyor terör örgütü; güvendikleri dağlara kar yağdığını görmekten şaşkınlar. Eskiden eylem koyduklarında tepki olarak her kafadan ayrı bir ses çıkardı; Diyarbakır'daki eyleme verilen ortak tepki yüzünden örgüt ne diyeceğini şaşırdı.

Bu, olayın, terörle askerî mücadele yüzü...

Olayın birden fazla yönü olduğunu artık herkes biliyor. Terör örgütü yıllar ve yıllar boyu kendisini hak etmediği derecede bazı davaların sahibi olarak göstermeyi becermişti; o yaygaralar sırasında örgütün dış bağlantıları bulunduğu ve zaman zaman Türkiye aleyhine kullanılan bir taşeron olduğu görüntüsü pek belli olmuyordu. Oysa şimdilerde dış destekçiler taraf değiştirdiği için propaganda cilâsı örgüt üzerinden akıyor. Gerçekler apaçık ortada artık...

Terör örgütünün savunduğunu iddia ettiği davalarda samimiyetsizliği o davaları geçersiz kılmıyor. İstismara açık her yanlışlığı sona erdirecek bir iradeye ihtiyaç var ve yanlışlıklar mümkün olduğu genişlikte ortadan kaldırılmadıkça terörün yeniden uç verme ihtimali bütünüyle bitirilmiş kabul edilemez. Türkiye, kendi güvenliği, esenliği ve refahı açısından atması gereken adımları atmak zorundadır.

O adımların ekonomik ve sosyal olduğu kadar politik olacağı da besbelli. İhmale uğramış bölgelere yeni ekonomik imkânlar tahsis edilir, topyekün bir seferberlik ilânı eşliğinde sosyal yapı neredeyse bütünüyle elden geçirilirken, terör sebebiyle dillendirilmeyen, gözardı edilebilen politik konular da daha rahat tartışma gündemine girebiliyor. Devlet 'kimlik' konulu dayatmaların sonuç almadığını terörle mücadele süreci içerisinde öğrendi zaten; şimdi bir yandan o politikaları terk ederken bir yandan da bölge halkını kazanacak yeni politikalar benimseyip uygulaması gerekiyor.

Bu politikaların adına 'siyasî çözüm' denilebilir mi?

Amerikan jargonunda bu tür yaklaşımlara 'siyasî çözüm' denildiği oluyor; ancak Türkiye'de bu kadar keskin bir adlandırma haklı olarak pek revaç bulmuyor. Haklılık, soruna çözüm aranırken tek bir unsur üzerinde yoğunlaşma diye bir dert olmaması yüzünden... Ekonomik, sosyal ve siyasî her adım atılırken, bu kapsamlı girişimin yalnızca tek bir sözcükle ifade edilmesinin makul bir tarafı yok. İki Amerikalı sözcünün açıklamalarının 'yanlış' çıkması, buna karşılık konuyu gerçek zeminine ülkemizdeki hassasiyetleri ve jargonu bilen bir diplomatın oturtması bu gerçeğe işaret ediyor.