Şol Yel Esip Geçmiş Gibi

Lütfi AYHAN

Bu dünyada bir nesneye. Yanar içim göynür özüm Yiğit iken ölenlere Gök ekini biçmiş gibi" ( Yunus Emre)

AHMET ÇALIKI'IN ARDINDAN

Konya Spor'un herkes tarafından takdir edilen, sevilen, hayırla anılan futbolcusu Ahmet Çalık evladımız elim bir trafik kazasından sonra dar-ı bekaya irtihal etti.. Rabbim bu yiğit insana rahmet etsin Annesine, babasına, sevdiklerine Sabrı Cemil versin. Mü'minler böyle büyük acılar karşısında üzülürler, Mahzun olurlar, ağlarlar. Çünkü, ' Kalp Mahzun olur göz yaşarır' Ne yapalım innalillahi ve inna ileyhi raciuun' deriz kadere boyun eğeriz. Sonsuz alemde bir daha ayrılmamak üzere buluşacağımız için kalbimizi ferahlatırız. Müminler böyle acılara şöyle tepki verirler: O (cc) yarattı, O (cc) aldı. Bizim yapacağımız tek şey, bu iyi insanı, bu güzel, bu yardım sever, bu mütevazi delikanlıyı iyilikle anmak, hayırla yadetmek, ruhuna Fatihalar, Yasinler okumaktır. İyilik eken güzellik biçer, hayır eken sevap hasad eder. Bizler "Kader" der susarız.

MEVLANA, YUNUS, NECİP FAZIL

Madem Ahmet Evladımızın yolu "Mevlana Diyarı" Konya 'ya düşmüş, O yiğit delikanlı madem bu mukaddes şehrin havasını solumuş, suyundan içmiş, biz de O'na, adı bu şehirle özdeşlemiş O büyük insanın (Mevlana'nın) hitabı ile seslenelim:

"....Biz gittik kalanlar sağ olsun

Doğan önünde sonunda ölür.

Gök kubbede oturanlar iyi bilir

Damdan bir taş atıldı mı düşer

Hırsı bırak kendini boş yere harcama

Şu toprak altında çırak ta bir ustada..." .

Demekki neymiş, "Zamanın tek eri olsak da bir gün gidecekmişiz tek tek gidenler gibi,.."

Sadece Mevlana mı? Adı Konya ile anılan bir başka büyük gönül eri büyük şair "Türkmen Kocası" Yunus Dedemizle devam edelim yazıya; :

"...İş bu söze Hak tanıktır
Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide
Kafesten kuş uçmuş gibi

Miskin adem oğlanını
Benzetmişler ekinciğe
Kimi biter kimi yiter
Yere tohum saçmış gibi

Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi.
Yunus Emre bu dünyada
İki kişi kalır derler
Meğer Hızır İlyas ola
Ab-ı hayat içmiş gibi..."

Ve Üstad'a kulak verip:

"Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber

Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber “ Dedikten sonra Rabbimizin o sonsuz hükmü ile bitirelim yazıyı:

"KÜLLÜ NEFSİN ZAİGATÜL MEVT" "Her nefis ölümü tadıcıdır"

Rabbim Ahmet Çalık evladımıza mağfiretinle muamele et. (amin)

Ruhun şad olsun güzel delikanlı.

Not: Bu vesile ile genç yaşta vatan için, İslam için, Allah için yiğitçe çarpışırken şehit düşen evlatlarımıza, can kurtarmaya giderken bir kaza sonucu şehit düşen itfaiyecilerimize de Rabbim rahmet etsin. AMİN.

…………………………………………………………………….

YAZININ ORİJİNALİ BÖYLE DEĞİLDİ

( Bu yazı aslında böyle dizayn edİlmemişti. Yazının çizgiden üstü sonra, alt tarafı önce idi. Lakin bizi seven, bize muhabbet duyan ve kalemimize değer veren arkadaşlar, dostlar, " hocam yazların güzel, hoş, fikirlerin özgün, görüşlerin ufuk açıcı; lakin fazla uzun.. Sizin zamanınızda bu gibi durumlar için kullanılan ; "Kısa kes bila teferruat" deyimini hatırlarsanız ne demek istediğimizi daha iyi anlar ve bize hak verirsiniz.." deyince bendeniz de, " Müslümanların Ölüm karşısında tavırlarının nasıl olması gerektiğini, bu konuda batıdan nasıl ayrıştığımızı" anlatan uzun bir giriş yapmış sonra esas hikayeye geçmiştim.. Lakin uyarılar gereğince bu değişikliği yapmak zorunda kaldım. Bu sebepten herkese maruzatlarımı sunar muhabbetlerimi iletirim) Yazı şöyle başlıyordu;

Şol Yel Esip Geçmiş Gibi

"Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi"

Yunus Emre

“…Geceden beri yavaş yavaş bereket/ rahmet iniyor Konya'ya. Şu anda toprağın bağrında ölü gibi yatan nebatatın tohumları baharda dirilsin diye şimdiden can suyu veriyor Rabbimiz onlara. Toprağın altında sadece ağaçların, sadece bitkilerin tohumları değil, ADEM OĞULLARININ tohumları da vardır. Onlar da sonsuz alemde tekrar bitsinler, günü gelince dirilsinler diye yakınları tarafından gözyaşları ile bırakılmışlardır kara toprağa.

EKİLEN BİTER ATILAN DÜŞER

Yağmurlar yağacak, karlar düşecek, fırtınalar esecek, güller açacak, çiçekler solacak, güneşler, aylar, yıldızlar doğup batacak; gün solacak devran dönecek, mevsimler, yıllar, asırlar geçecek....Ve bir gün gelip dünyanın/hayatın ezelden beri dönen bu çarkı stop edecek. Kara toprağa ekilen insan tohumları bir daha ölmemek üzere Rabbimiz tarafından son kez diriltilecekler. Hayatın ve sonsuzluğun kuralını böyle koymuş yaratan.

HER ŞEY MERKEZİNDE OLMALI

Şu yalan dünyada yaşadıklarımızı, şu geçici alemde gördüklerimizi keşke sonsuz hakikatin gözlüğü ile görebilsek. Bizler /yani Ümmet-i Muhammed asırlar var ki "Hakikat Güneşinden" ayrı düştük. Ve maalesef hadiselere, olaylara, olgulara, insana, zamana, mekana, varlığa, yokluğa, ölüme, öbür aleme... İslam'ın diriltici ve gerçekleri öne çıkarıcı gözlüğü ile değil, dünyevi ilimlerde (bilimde, sanatta, teknolojide) bizden ileride olan Batının" batıl gözlüğü" ile bakar olduk. Bunun neticesinde de sonsuz hakikat gözlüğünü çıkarıp "kuru akıl" ve onun meyvesi olan "güdük bilim ve fasid mantık" gözlüğü ile hadiseleri değerlendirmeye kalktık. Bunun sonucunda da aklımız bulandı, gözümüz gönlümüz karardı.

"AŞK YOLUNDA AKIL ÇAMURA SAPLANMIŞTIR"

Öyle garip şeyler yaşıyor, öyle çelişkili manzaralar görüyoruz ki, akıl ve bilim bunların karşısında apışıp kalıyor: "... Afrika'da insanlar açlıktan ölürken, gelişmiş ülkelerde en çok para harcanan kalemlerden biri de obezite oluyor. Dünyada koca koca çöller bomboş lakin ekim alanları az. Afrika'da insanlar suya hasret yaşarken Dünyanın üçte ikisini oluşturan suların büyük çoğunluğunu tuzlu sular oluşturuyor. . Doksanlık dedeler, seksenlik nineler yıllardır hasta yatağında ölümü beklerken 25, 30 yaşlarında dağ gibi torunlarının ölüm haberleri ile yıkılıyorlar..." Çokça karşılaştığımız ve güya anlamlandıramadığımız, bize tenakuz gibi gelen bu gibi hadiselere çokça rastlıyoruz değil mi? "Niye böyle" diyoruz çoğu zaman.

Bu gibi önemli hadiseleri, bize zıt gibi görünen böyle olguları küçük aklımızla, zayıf mantığımızla değerlendirmeye kalktığımızda işin içinden çıkamıyoruz. Niçin? Niye? Nasıl olur? Süallerine aklımızı, gönlümüzü, ruhumuzu tatmin edecek yanıtlar bulamıyoruz. Bulamıyoruz Çünkü hakikat pınarından iki yüz yıldır ayrı düştük. Son iki yüz yıldır tesirinde kaldığımız (ilimde, fende, bilimde, teknolojide çok ileri gittiği için adeta meftunu olduğumuz) Batı da bu süallere, tüm gelişmişliğine rağmen doyurucu yanıtlar veremiyor. Aynı şekilde içimizde onlara saplantı derecesinde bağlı olan müstağriplerimiz de bu tıkanmışlığın karanlığında debelenip duruyorlar. Bu durumun en büyük zararı ise maalesef ve maalesef neslimize, gençlerimize dokunuyor.

NESLİMİZE SÖNMEZ HAKİKATİ SUNMALIYIZ

Son yıllarda çocuklarımız hem bizim (yani Ümmeti Muhammed) kendilerine hakikat ölçüsünü veremediğimizden hem de gelişen iletişim teknolojilerinin tesiri ile Hakkı batıl, batılı hak, gerçeği yalan yalanı hakikat gibi görmeye başladılar. Batının bu çıkmaz sokağına yolu düşen aydınlarımızdan "Deliler ülkesinden Notlar" kitabının yazarı merhume Ayşe Şasa Hanım Efendi bu mevzuda şöyle diyor:"..." Batı felsefesine göre hayat, yaşanmaya değer bir şey değildir. İçinde zoru zoruna sürüklenilen, sürünülen karanlık bir anlamsızlık geçicidir, hayat saçmadır. Hayatın hiçbir kutsallığı yoktur... ". Buna isyan eden yazar çareyi Doğuda yani İslamda buluyor ve :"... Ta baştan söylediğim gibi beni şizofreniye iten modern batının sığ, hastalıklı perişan döküntüleridir..." Bunu söyleyen batı felsefesi ile büyümüş batılı bir hayat tarzının yaşandığı bir ortamda yetişmiş bir aydın.

İslam, görünüşte büyük tezat gibi görünen yukarıda sıraladığımız manzaraları, olguları o diriltici nefesi ile çözüme kavuşturuyor: İslam der ki, mülk O'nun, varlık O'nun, dünya O'nun, hayat O'nun, can O'nun, canan O'nun, tarla O'nun tohum O'nun... İster eker ister ekmez, ister erken biçer isterse geç; çünkü dünyanın ahiretin, mülkün, zamanın, mekanın, cennetin cehennemin, Ezel'in ebedin tek sahibi O' dur. (CC) Yani Allah'tır. O, erhamürrahimindir, adildir, Herkese hakkını verir.. Bizim kul olarak yapacağımız tek şey onun emir ve yasaklarına boyun eğmektir….”

demiş Ve yukarıdaki şekilde tamamlamıştım. Lakin girizgah fazla olunca esas hikayeyi başa aldım. Galiba böyle daha iyi oldu.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.