Sorun Zihniyette

Erol BATTAL

Ülkemizde gündemin oluşumu ve buna bağlı tartışmalar, yaşanan günlük olaylar üzerinden yürütülmektedir. Herhangi bir yerde, herhangi bir olayla ortaya çıkan sorunlar; olayla sınırlandırılarak sorunun asıl kaynağına inilmesi engellenmektedir. Yaşananların nedenlerinin araştırılmaması, tartışmaların somut olaylarla sınırlı tutulması; aynı nedenden kaynaklanan benzer olayların farklı yer ve zamanlarda tekrarlanmasına sebep olmaktadır. Özellikle sosyal hadiselerde, olay merkezli değerlendirmeler, körün fili tarifi gibidir. Fil, ya bir sütundur, ya bir hortum ya da bir duvar. Çünkü körün dokunduğu yerler buralardır. Ancak bunların hiçbirisi filin kendisi değildir. Fil diye yapılan tarifler, filin sadece dokunulabilen uzuvlarıdır. Yani tarif edilen, filin parçaları olduğu halde, asla filin kendisi değildir. Olayla sınırlı değerlendirmelerde bunun gibidir; yanlış olmayabilirler, ancak hiçbir zaman, doğrunun tamamını ifade edemezler.

Bu ülkede yaşanan sosyal sorunların büyük bir kısmının sebebi, Cumhuriyet Döneminin başlangıcından beri dayatılan jakoben anlayıştır. Ancak yaşananlar değerlendirilirken; olaylar ön plana sürülüp, gerektiğinde failine fatura da çıkarılarak gerçek sebebin üstünü örtüp jakobenizmin devamı sağlanmaktadır.

Ülkemizde Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte başlayan jakoben anlayışın oluşturduğu elitist bir zümre var. Bu zümrenin en belirgin vasfı, halkı aşağılaması, hor görmesi, onların değerlerine hakaret etmesidir. Bu anlayışın kendisinin bir kötülük kaynağı olarak görülüp ortadan kaldırılması gerekirken; bu anlayışın tezahürü olarak meydana gelen olaylar veya kişiler tartışılmaktadır. Halka “Bidon kafalı”, “Göbeğini kaşıyan adam” diye hakaret eden kişiler ya da insanlara “ana avrat küfreden adamın” terbiyesizliği sürç-ü lisan ya da bir bunaklıkla izah edilerek bunun bir zihniyetin eseri olduğu gizlenmektedir. Hâlbuki bu sözleri bir zihniyetin tezahüründen başka izah etmek mümkün değildir. Bu sövme ve hakaretlerin merkezinin aynı olması da bunların kişisel terbiyesizlikle tevilini imkânsız kılmaktadır. Bu zihniyet gerektiğinde figüranlarının son sövme olayında olduğu gibi ilahları adına çok kolaylıkla kurban da verebilmektedir. Bu kurban vermeyle korunmaya çalışılan halk değil, elitist anlayıştır. Hâlbuki mahkûm edilmesi gereken figüranlar değil, zihniyetin kendisi olmalıdır. Yoksa aynı söylem üç gün sonra bir başka sakat kafadan çıkacaktır.

Faili cezalandırarak sebebin devamlılığını sağlama mantığı, sadece söylemlerle sınırlı olmayıp uygulamalarda da kendini göstermektedir. Mesela okullarda yapılan karşılama törenlerinin militarist bir zihniyetin kendini gösterme çabası olduğu bilinerek bununla mücadele edilmesi gerekirken; geçen yıl Kars’ta yaşanan olayda olduğu gibi; bir karşılama töreninde çocuklar soğuktan bayılınca, “çocukları niçin zamanında değil de, yarım saat erkenden tören yerine götürdünüz” denilerek olayın sorumluları soruşturulmuş ancak bu anlayışın kılına dokunulmamış; anlayışı sorgulayanlar da vatan hinliğiyle, rejim düşmanlığıyla suçlanmışlardır.

Bir gazete de yayınlanan “Ajan Öğretmenler” başlığıyla, Erzurum’da Milli Güvenlik Bilgisi dersi öğretmenlerinin; okullarda öğrencileri, öğretmenleri, velileri, idarecileri, eğitim faaliyetlerini, eğitim araçlarını fişledikleri haberi yapıldı. Bu haberle birlikte, Milli Güvenlik Bilgisi dersi yeniden tartışılmaya başlandı. Sanki fişlemeler yeni ve olağandışı bir uygulamaymış gibi. Hâlbuki bu durum, bu dersin programa alındığı 1920’li yıllardan beri, aynı şekilde, ülkenin bütün Erzurumlarında uygulanmaktadır. Sadece Erzurum örneğinin üzerine gitmek, sorunu ortadan kaldırmıyor. Hatta tartışmanın ve taleplerin Milli Güvenlik Bilgisi üzerinden yürütülmesi de bir mana ifade etmiyor. Çünkü sorun tek bir dersin öğretmenlerinden ya da müfredatından değil, eğitimin genel amacından kaynaklanmaktadır. Eğitimin amacını ilköğretimden yükseköğretimin sonuna kadar, Atatürk İlke ve İnkılâplarının aşılanması olarak ortaya koyduğunuzda, bu gibi olayların ortaya çıkmasından daha doğal ne olabilir ki. Amaca uymayan her şey ayrı bir sapmadır. Bu sapmayı önlemek için alınan tedbirleri tartışmak mantıklı değildir. Tartışılması gereken koruma maksatlı uygulamalar değil amacın kendisi olmalıdır. Bu amaç Milli Güvenlik dersinde de, İnkılâp Tarihi dersinde de aynıdır. İnkılâp Tarihi dersinde, benzer daha az sorun çıkıyorsa ya da matematik dersinde çıkmıyorsa; bu derslerin, bu amacın gerçekleşmesine yönelik görevlerinin farklılığındandır. Şu ya da bu ders fark etmez eğitimde yaşanan sorunların kaynağını; eğitimin tartışılamaz, tartışılması teklif dahi edilemez bir ideolojinin hizmetine sunulmuş olması oluşturur. Bu ideoloji ve hizmete sunuş tartışılmadığı müddetçe Milli Güvenlik Bilgisi dersi kaldırılsa da, derslere branş öğretmenleri girse de biz; bu çirkinlikleri başka derslerde yaşamaya devam edeceğiz. Sadece Milli Güvenlik Bilgisi dersinin ve hocalarının görevi, başka derslere ya da başka hocalara verilmiş olacaktır. Önemli olan militarist mantığın okullardan uzaklaştırılmasıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.