Sporda ne yapılmalı?

xxxx3331

Sevgili okuyucular, kafayı taktı demezseniz bu haftaki pazar sohbetinde yine spordan bahsetmek istiyorum. Zira, güreşte kazandığımız altın madalyaya rağmen, eski bir spor bakanı ve bir milliyetçi olarak Pekin Olimpiyatları'ndaki başarısızlığımızı bir türlü hazmedemiyorum. Bu bir millî dâvadır Efendim, biliyorum, 'Bunun milliyetçilikle ne alâkası var?' diye itiraz edenler olacaktır. Hattâ bazıları da büyük bir pişkinlikle, 'Canım, ne var bunda bu kadar üzülecek? Top yuvarlaktır, gelecek sefer de biz kazanırız' diyeceklerdir. Lâkin, kazın ayağı öyle değil... Daha önce de yazdığım gibi, olimpiyatlar ve milletlerarası spor müsabakaları, aynı zamanda siyasî bir rekabeti aksettirir. Bu müsabakalarda sadece sporcular değil, milletler, ülkeler ve devletler de yarışırlar. Türkiye, özellikle son dönemde pek çok alanda dünya ülkeleri arasında başa güreşen, iddia sahibi, çok önemli bir ülkedir. Türk sporcuları, yalnız Türkiye'nin değil, 250 milyonluk Türk Dünyası'nın ve 1,5 milyarlık İslâm Câmiası'nın da gururu olmalıdırlar. Haydi bunlar geri dursun desek de, 75 milyonluk Türkiye'nin dünya olimpiyatlarında birkaç madalya ile temsil edilmesi kabul edilemez. 'Eller aya, biz yaya' Efendim, dikkat etmişsinizdir, milletlerarası spor müsabakalarında büyük devletler, yani bir bakıma dünün 'Düvel-i Muazzaması', hep ilk sıralarda yer alırlar. ABD, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa ve son dönemde Çin alt alta sıralanırlar. Soğuk Savaş Dönemi'nde, ABD ile Rusya'nın, bütün kaynaklarını seferber ederek nasıl mücadele ettikleri hâlâ hafızalardadır. Hâlen Afrika ülkeleriyle zirve toplantısı yapan, BM Güvenlik Konseyi'ne üye olmaya çalışan, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar'da arabuluculuğa soyunan, Türk ve İslâm Dünyası'nın fiilî lideri Türkiye'nin, olimpiyat sonuçları karşısında Nasreddin Hoca'nın hindisi gibi derin düşüncelere dalmasını içimize sindiremeyiz. Cumhurbaşkanı Gül'ün, Başbakan Erdoğan'ın ve Spor'dan sorumlu Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu'nun da benimle aynı hissiyatı paylaştıklarına eminim. Pamuk eller cebe! Efendim, belki hikâyeyi siz de duymuşsunuzdur. İngiltere'de bisiklet sporu dalında 1 altın madalya getirene 1 milyon pound vermeyi vaad etmişler ve altın madalya kazanılınca sözlerini tutmuşlar. Sonraki olimpiyatlarda da her altın madalyaya 1'er milyon pound verilmiş. Pekin Olimpiyatları'nda İngiliz bisikletçiler tam 8 altın madalya kazandılar. Eskilerin dediği gibi, marifet iltifata tâbidir. Bu iş pamuk eller cebe sokulmadan halledilemez vesselâm... Şimdi bir de bizim hikâyemizi dinleyiniz. İddialı bir yüzücümüz OKS ile ÖSS arasında sıkışıp bütün şansını kaybedebilmiştir. Spor konusunda iddialı ülkelerde, sporcular daima en büyük imtiyazlara sahip olmuşlar; okullar, üniversiteler tarafından âdeta kapışılmışlardır. Bizde ise, millî iftiharımız güreşçiler iş bulamayıp sürüm sürüm süründürülmüşlerdir. O halde ne yapmalı? Efendim, çok kullanıldığı için cılkını çıkardığımız bir sözü ben de söyleyeceğim. Hiç vakit kaybetmeden bir 'Spor Seferberliği' ilân edilmelidir. Merhum Özal'ın spor konusundaki hamleleri, ne yazık ki ondan sonra devam ettirilememiştir. Türkiye'nin gittikçe çetrefilleşen meseleleri karşısında, son dönemde sporun ihmâl edildiği bir vâkıadır. Önce, benim ilkini 1988'de düzenlediğim 'Spor Şûrası' süratle toplanmalı; daha sonra uzmanların tavsiyeleri ışığında bir 'Spor Reformu' programı hazırlanarak yapılacak faaliyetler takvime bağlanmalıdır. Mahallî idarelerin ve özellikle belediyelerin spor altyapı yatırımları ve faaliyetleri hızlandırılmalıdır. Spor Reformu için ek bütçe ve finansman sağlanmalıdır. Gelecek olimpiyatlar hedef alınarak, başta güreş olmak üzere özellikle başarılı olabileceğimiz dallarda kişi bazında odaklanarak sporcu yetiştirilmeli; bunun için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamalıdır. Ayrıca, her spor dalının da geliştirilmesine çalışılmalıdır. *** Unutmamalıyız ki, Türkiye büyük bir ülke, Türk Milleti de büyük bir millettir. Milletimize ve ülkemize lâyık sporcular yetiştirmek boynumuzun borcu olmalıdır.