Stres mi mutluluk mu?

Pınar KİBAR

Relakse bir insan olmak için neler vermezdiniz? Zamanınız veya servetinizi verir miydiniz?

Yoksa siz zaten relakse misiniz? Hayatın getirmiş olduğu zorluklar karşısında, şöyle arkanıza yaslanıp, „Bu da gecerrr YA HUU“ diyenlerden misiniz? Yoksa bir deve kuşu gibi kafanızı kumlara sokup saklananlardan mı? Ya da hiç birisi mi?

Stres olarak tanımladığımız şeyleri şöyle bir analiz edelim istiyorum. Nelerden şikayet ediyor insan, bir gözden geçirelim.

Kimi zaman dışardaki havadan, iş yerimizdeki patrondan, ailemizden, politikadan, geçmiş ve geleceğimizden vs. vs. şikayet ederiz.

Bunların iyi gitmemesiyle strese mahkum edebiliyoruz kendimizi. Hep birşeylerden rahatsızlık duyarak hayatın akışını onlara göre yönlendiriyoruz. Hava soğuksa bundan yakınıyor, sıcağı arıyoruz. İş yerimizde ki patronun değişmesini istiyor, değişince yine kendimize başka sorunlar buluyoruz. Hep bir memnuniyetsizlik  gölgesi bizi takip ediyor.

İster bir çalışan olun, ister evde oturan. İster bir yuva kuran, ister bekar gezen, insanın stresten uzak kalması her halükarda imkansız gibi birşey.

Stressiz hava sahası oluşamayacağına göre stresle yaşamasını öğrenmeliyiz. Hayatın bize sunduğu şartlara göğüs gere gere razı olduğumuzu sergilemeliyiz. Hayattan adeta lezzet almasını bilmeliyiz. Aldığımız her bir nefesin hesabı olduğunu unutmadan, bu nefesin bize neler kattığını da idrakımızdan çıkartmamalıyız.

Eskiden insanların maddi ve mekan imkanlarının kısıtlı olması, onları mutluluklarından hiçbirşey kaybettirmemiş. Modern hayat insanımızı stress faktörü adı altında mutsuzluğa itmekte. İnsanların yaşam standardları yükseldi, ama yaşam kaliteleri düştü. İnsanlar geçmişe göre daha zenginler, ama geçmişe görede daha rahat değiller. 

Yaşadığımız yüzyılda, insanların çoğu ben merkezli yaşamayı tercih ediyor. Modern hayat insana şunları telkin ediyor; Kendini düşün yeter. Kendinden fazlasını düşünme. Kendini sev, başkasını sevme.

Yolunda gitmeyen birşey var,farkında mısınız? Değişen insanın ta kendisi olmasın?

Düşüncelerimiz bizim hayattan lezzet alıp almayacağımıza öncülük yapar. Hayata bakış açımız ufkumuzu, ve kalbimizi geniş tutar. Eşyaya verdiğimiz değer kadar mutlu oluruz. Maddi mutlulukların gelip geçici olduğunun idrakına ne kadar varabilirsek, o denli mutluluğumuz artar. Maddi ihtiyaçlarımızı gidermenin önemli olduğunu bilmemiz ve bu ihtiyaçları zamanında karşılamamız kadar, ruhumuzun açlığınada canı gönülden kulak verip, ihtiaçlarını anında karşılamalıyız. Yoksa stresin kuşatmış olduğu ruh ve aklımız, fazla ömürlü olmayacaktır.

Strese değer verin. Stressiz bir hayat değilde, stresli bir hayatta nasıl en iyi şekilde yaşarım ve hayattan lezzet alabilirimin hakkında düşünmeye şimdiden başlayın.

Unutmayın, hayata bakış açımız bizi mutluluğa bir adım daha yaklaştıracaktır…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.