Tarım, ‘ET’ ithalatı ve TEHLİKE!

xxx95

Dikkatli okuyucularım, zaman zaman birbirinin mütemmimi yazılar yazdığımın farkındadır. Geçtiğimiz ay önce 'iktisat stratejisi, tarım ve toprak' dedim ve dört yazı yazdım: 'İktisat stratejisi' (16.04.2010), 'Toprak, tarım ve tarım stratejisi' (18.04), 'Tarım stratejisi ve Adil Düzen' (20.04), 'Tarımda faiz, icra ve iflas' (23.04.2010)

Yazıların başlıklarından da anlaşılacağı üzere, öncelikle genel iktisat stratejisi üzerinde durdum... Bilahare toprak ve tarım meselesine yoğunlaştıktan sonra, ülkemizin mutlaka bir 'tarım stratejisi' olması gereğini hatırlattım... Elbette, her konuda olduğu gibi bu konuda da, bizim olmazsa olmaz şartımız olan 'Adil (Ekonomik) Düzen' ile tarım stratejimizi irtibatlandırmayı ihmal etmedim... Bütün bu hatırlatma ve uyarılardan sonra; Ege Bölgemizin önemli şehirlerinden Manisa'da, Manisa'nın Gediz Ovası'nda son yıllarda tarımda yaşanan faiz, icra ve iflasları örnekleriyle yazdım...

Demek ki neymiş, ne oluyormuş? Önerdiğimiz çare ve çözümlerle birlikte alternatif sistem ve düzeni uygulamadığınızda, stratejinizi belirleyip buna göre ülke yönetimini gerçekleştirmediğinizde; mukadder akıbetinizi beklerken yaşanması muhtemel yıkımları yaşıyorsunuz. Ülkemizin en verimli Ege Bölgesi'nin Gediz Ovası'nda bu 'icra ve iflaslar' yaşanıyorsa; varın diğer bölgelerimizin ne hallere düştüğün siz düşünün!..

Bugünkü yazımın başlığında 'Tarım, 'ET' ve ithalat' dedim ve 'ET' yani 'hayvancılık' meselesine özel vurgu yaptım.

Düşünsenize... bir zamanlar hayvan ihracatçısı olan ülkemiz hayvan ithalatçısı konumuna düşürüldü!.. Bir zamanlar tarım üretimi kendi kendine yeten dünyanın nadir ve sayılı birkaç ülkesinden biriyken, tarım ürünleri ithalatçısı hâline getirildi!..

Çok değil, daha doksanlı yılların başında (1991-92), Gaziantepli Nurettin Aktaş ve bu satırların yazarı bendeniz, Doğu Anadolu'da topladığımız küçük baş hayvanları (koyun ve keçi), dört beş binlik partiler hâlinde Orta Doğu ülkelerine ihraç ediyorduk... Aradan çok uzun zaman geçmeden hayvancılığımızın ne hâle düşürüldüğüne bakar mısınız?!.

'Et ve hayvancılık' deyip geçmeyin; hayvancılık demek aynı zamanda 'tarım' demektir... Tarım ve hayvancılık demek, özellikle Orta ve Doğu Anadolu'da 'istihdam ve iktisat/ekonomi' demektir... Tarım ve hayvancılık demek, 'işsizliğe çare ve çözüm' demektir... Tarım demek, gelmiş bulunan 'sosyal tufan'a 'DUR' demektir...

Peki, bu ekonomik ve sosyal tufana hükümet tarafından üretilen çözüm neymiş?

Et, süt, hayvan üreticilerimize vurulabilecek en büyük darbe: İTHALAT!

Kemal Derviş döneminde tarımı batırmak üzere bir gecede çıkarılan kanunları hatırlayalım... Hedef belliydi; Türkiye'deki ana tarım ürünlerinde üretimi düşürmek... Hedeflerine ulaştılar, üretimi düşürdüler, bu günlere yani tarım ve hayvancılık zengini Türkiye'de 'ithalat' yapar hâle geldik; ihracatçılıktan ithalatçılığa düşürüldük...

Nasıl geldik, nasıl getirildik, nasıl düşürüldük?

İşte rakamlar: 2005'te 21,5 milyon ton olan buğday üretimi 2009'da 17 milyon tona düştü!.. 2005'te 9,5 milyon ton olan arpa üretimi 2009'da 6 milyon tona düştü!.. 2005'te 2,3 milyon ton olan pamuk üretimi 2009'da 2 milyon tonun altına düştü!.. 2005'teki 520 bin ton kırmızı mercimek üretimi 2009'da 111 bin tona düştü!.. 2005'te 26 bin ton olan susam üretimi 2009'da 20 bin tonun altına düştü!.. Ve sonunda et ithal eder hâle düşürüldük!..

"Deccal Tabakta" kitabının yazarı ve Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer, daha önemli bir 'TEHLİKE'ye dikkat çekiyor: "Gelen bilgiler doğru ise; bazı çevreler canlı cansız et dolu gemileri limanlara yaklaştırmış bile. Etin fiyatı bu kadar yükselmişken; menşei şaibeli, hastalıklı, yaşlı, niteliksiz, antibiyotik deposuna çevrilmiş hayvan etlerini 'sözde helâl' etiketleri ile bize sunarlarsa, şaşıracak değiliz..."

Evet; Deccal tarımda, Deccal ette, Deccal soframızda, 'Deccal tabakta'!.. Böyle giderse; sadece ekonomimiz ve tarımımız değil, soframız ve sağlığımız da tehlikede!..