Tayyip Bey’e dair intizamsız notlar

xxx09

Cuma akşamı âlemlere akmak yerine Siyaset Meydanı’nda Başbakan Erdoğan’ı izlemeyi tercih etmiş bir adamın intizamsız notlarını sunuyorum:

***

 

Önce gazeteciler:

ALİ KIRCA:

Biraz heyecanlı ve telaşlı mıydı ne? Ama heyecanı ve telaşı kaybetmemek iyi bir şey değil midir?

 

MEHMET BARLAS:

Bir adım daha atsa Tayyip Bey’i kızdıracaktı. Ama iki nedenle sorun çıkmadı: “Demir leblebi” sorularını biraz muziplik şekerine bandırarak sordu ve anında geri adımlar atabildi.

 

VAHAP MUNYAR:

Tayyip Bey’in meşhur öfkesinden hiç haberdar değilmiş gibi yapıp sordu sorularını. Ve tam üç kez “Medyaya haksızlık yapıyorsunuz Sayın Başbakan” demeyi başardı.

 

EKREM DUMANLI:

Sorduğu sorularla “Tam da Başbakan Yardımcısı olacak adammış” dedirtti. Tayyip Bey’in düşmanlarına düşman, dostlarına dost idi.


İSMAİL KÜÇÜKKAYA:

Başbakan Erdoğan’ı, Genelkurmay’a, muhalefete ve hatta İlber Hoca’ya karşı yumuşatma misyonunu hakkıyla yerine getirdi. Amacına ulaştı mı? İşin bu kısmı meçhul...

***

 

Ve Başbakan Erdoğan’a dair intizamsız ve önyargısız notlar:

BİR: Yine elektrikliydi... Yine iniş çıkışlıydı... Yine şaşırtıcıydı... Yine manşet verdi... Yine açık konuştu... Yine samimiydi... Her zaman

söylerim: Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi televizyon konuşmacısıdır. Bu özelliğinde gram değişiklik yok.


İKİ: Fakat bir hata yapıyor: Kendi seçtiği gazetecilerin karşısına çıkıyor. Oysa Erdoğan, aykırı tiplerin karşısında harikalar yaratabilecek bir potansiyele sahip. Bu nedenle meydan okumaktan kaçınmaması gerekir.


ÜÇ: Bu zamana kadar şöyle bilirdik: Sorulardan ustalıkla kaçan, zor durumda kaldığında hop başka bir konudan söz etmeye başlayan, uzattıkça uzatan, ne kadar bilgili olduğunu kanıtlamaya çalışan politikacılar, “ciddi devlet adamı”dır. Dikkat! Erdoğan işte bu konsepti darmadağın etti / ediyor. Sorulardan kaçmıyor, zor durumda kaldığında başka konulara atlamıyor, uzatmıyor, bilgili olduğunu kanıtlamak gibi bir derdi yok... Ve her şeyden önemlisi sürprizli... Sanırım büyüsünün kaynağı burada.


DÖRT: “Kürsüdeki Erdoğan” ile “Soru yanıtlayan Erdoğan” arasında devasa farklar var: Kürsüde aslan kesiliyor, bağırıyor, ayar üstüne ayar veriyor, uzlaşmaya kapalı duruyor. Ama soruları yanıtlarken bağırmıyor, tane tane anlatıyor, uzlaşıya açık duruyor, özeleştiri yapıyor...

 

BEŞ: Ben Baykal’ın yerinde olsam Siyaset Meydanı’ndaki Başbakan’ı CD’den dikkatle izlerim. Çünkü Baykal’ın da bu tekniği kapması lazım... Sorumluluklar yüklenmiş bir Başbakan, bu kadar açık sözlü ve sürprizli iken, sorumluluğu olmayan Baykal’ın “ciddi devlet adamı tripleri” fazlaca arkaik kaçıyor...

 

Şahan da ‘Recep İvedikizm’e kurban

 

HINCAL Uluç nefis bir yazı yazmış Kadir İnanır’la ilgili. Özetle diyor ki: Kadir İnanır için bir “Kadirizm” efsanesi yaratıldı, adamcağız bu efsanenin kurbanı oldu... “Şeker gibi adam” gitti yerine “Kadirizm” raconuna uygun davranmaya çalışan bir adam geldi.

 
***

“Recep İvedik Üç” filminin galasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Şahan Gökbakar’ın fazlasıyla küstah ve fazlasıyla adap

ihlali yapan haline bakınca... Ben de şöyle dedim: Bu çocuk, gitgide yarattığı o tipin kurbanı olmaya başladı. Ruhuna Recep İvedik girmiş bunun. Kendisini yarattığı karakterden kurtaramayacak galiba... Oysa TV 8 günlerinde ne kadar da mütevazı ve hürmetkâr idi...

TARİHÇİ İlber Ortaylı Hoca, “Sivil siyasetin kendisini geliştiremediği bir ortamda darbe kaçınılmazdır” demiş. Bu memlekette böyle bir cümleyi dahi sarf etmemiş adamları Ergenekon’dan Silivri Cezaevi’ne gönderdiler. Ama bizim “demokrat” aydınımız Mümtaz’er Türköne ne yapmış? Ne yapacak?

 

 

İlber Hoca’nın dramı


“İlber Hocamız deha sahibidir” falan diyerek noktayı koymuş: “Onun eleştirme, kızma ve abartma hakkı vardır.” Mümtaz’er Türköne’nin bu yaklaşımına en güzel cevabı Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca verdi, “Tarihçi Vesayeti” başlıklı yazıyı mutlaka okuyun derim. Ama benim asıl dikkatimi çeken nokta şu oldu: Mümtaz’er, “İlber Hoca benim hocamdır” diyerek bir kefalet de koymuş ortaya.

Ne diyelim? Eğer İlber Hoca’nın işi, Mümtaz’er’in kefaletine kaydıysa, bu zül de ona yeter.

 

KUTLU OLSUN


TATLI bir heyecan içinde olanlar... Gerginleşenler... Milli kültürümüze aykırı diyenler... Leyla’dan geçme faslında olanlar... Mevla’yı bulma yoluna girenler... Kapitalizmin sinsi oyunu diyenler... Senede bir gün olmaz diyenler... Aşk ile kutlama çabası içine girenler... Plan yapanlar... Plan yapmayanlar... Çift olanlar... Tek olanlar... Şu gün bitsin diye dua edenler... Romantizme
kıl kapanlar... Sevgilisi olmayanlar partisine katılmayı düşünenler... Kırmızılar kırmızılar... Kalpler kalpler... Şömineler şömineler...


Mumlar mumlar... Velhasıl-ı kelam: Herkesin “Sevgililer Günü” kutlu olsun...