TEEMMÜLDEN TEKEMMÜLE-7 Düşünme Seviyesi 2: Ra’a ve Basar (Farkındalık)

Prof. Dr. Mehmet Karalı

Makalenin görüntülü analizi için linki tıklayınız: https://www.youtube.com/watch?v=vQzwhSFhxL4

Teemmülden Tekemmüle serisinin önceki kısımlarında düşünme olgusunu ve sistematiğini tanımlamış ve düşünmenin seviyelerine geçmiştik. En temel düşünme seviyesinin bakmak (gözlem yapmak, ilgi göstermek) ile başladığını belirtmiştik. Bu bölümde ise ikinci seviye düşünmeyi, yani farkındalık kısmını inceleyeceğiz.

Arapça’daki ra'a (رأى) fiilinin temel anlamı görmektir. Ancak özellikle Kur'an’da sıkça kullanılan "Elem tera" (أَلَمْ تَرَ) kalıbı, kelimenin anlamını fiziksel bir gözlemden çıkarıp, "bilmedin mi?", "hiç düşünmedin mi?" veya "baksana, ibret almadın mı?" gibi farkındalık oluşturucu bir davete dönüştürür.

Bu bağlamda ayetlerde geçen fiiller, kişiyi doğrudan bir duruma tanık olmaya değil, mevcut bilgilere dayanarak derinlemesine muhakeme yapmaya ve ibret almaya sevk eder:

Görüldüğü gibi ra'a kelimesi; bakmayı, görmeyi, anlamayı, muhakeme edip görüş çıkarmayı (rey), eyleme geçmeyi, sonuç çıkarmayı ve hatta o sonucu koruyup kollamayı (riayet) ihtiva etmektedir. Bu işlemler, başlı başına kapsamlı bir düşünme döngüsü gerektirir. Oysaki sadece "görmek" eylemi, temel düşünme seviyesinin sadece bir aşamasıydı; bakmaktan sonraki ikinci aşama, yani dikkatten sonraki teessür (duyarlılık) bölgesiydi.

Buradan bir kez daha anlıyoruz ki, düşünmenin her aşaması bir alt düşünme süreciyle şekillenmektedir. Yani, bakan ve gören insan zaten bir düşünme eylemi içindedir. Nereye ve neye bakacağını bilip bakabilmek bir düşünme becerisi iken, baktıklarından anlam çıkarabilmek veya görmesi gerekeni görebilmek ise başka bir düşünme şeklidir.

Önceki yazılarımızda, düşünme dediğimiz zaman sekiz psikomotor bölgenin topyekûn devreye girdiği bir süreç olduğunu belirtmiştik. Bunlar:

  1. Bakma bölgesi - Dikkat
  2. Görme ve fark etme/algılama merkezi - Teessür (duyarlılık)
  3. Anlama merkezi - İdrak
  4. Referans merkezi - Hafıza
  5. Yargılama merkezi - Muhakeme
  6. Çözümleme merkezi - Zekâ
  7. Güç/Enerji merkezi - İrade
  8. Eylem merkezi - Oryantasyon

İster alt bir düşünme olsun isterse üst bir düşünme (ki düşünceler iç içe geçmiş vaziyetteydi), bu süreç daima işletilir. Ancak her düşünme döngüsünde amaç, referans ve mevcut durum (şartlar) değişebilmektedir. O halde, bir düşünme sürecini tamamlamak için her aşamasında bir alt düşünmenin daha gerçekleştiği sonucuna varmış oluyoruz.

İnsanların bir kısmı etrafında olup biten hadiselerle ilgilenmezler, yani bakmazlar. Başka bir ifade ile dikkat etmezler. Bir insanın dikkat aşamasına geçmesi, artık önemli şeylere ilgi göstermeye başlaması, önemli hadiseler için duyularını açması birinci seviye bir düşünme aşamasıdır. Ancak, bakmakla kalmayıp detayları görebiliyorsa ve fark edebiliyorsa ikinci seviye düşünmeye geçmiş demektir. Çünkü pek çok kimse bakar ama görmez çünkü alıcıları açık değildir. Bazıları da göremez, yani alıcıları açık ama algılayamaz.

Gerçek sebeplere ve kök nedenlere inebilmek için yine analoji kuralım. Görmeme veya görememe işini teknolojideki sensör veya radara benzetebiliriz. Görmüyorsa devreye alınmamıştır yani enerji verilmemiştir. Açmak için butona basılmamıştır.

İnsanların bir kısmı, etraflarında olup biten hadiselerle ilgilenmez, yani bakmazlar. Başka bir ifadeyle, dikkat etmezler.

Bir insanın dikkat aşamasına geçmesi, yani artık önemli şeylere ilgi göstermeye başlaması ve önemli hadiseler için duyularını açması, birinci seviye bir düşünme aşamasıdır.

Ancak, kişi bakmakla kalmayıp detayları görebiliyor ve fark edebiliyorsa, ikinci seviye düşünmeye geçmiş demektir. Bu ayrım kritiktir:

  • Pek çok kimse bakar ama görmez, çünkü alıcıları (duyuları) açık değildir.
  • Bazıları ise göremez; yani alıcıları açık olmasına rağmen algılayamaz.

Gerçek sebeplere ve kök nedenlere inebilmek için bu durumu bir analoji ile açıklayalım. Görmeme veya görememe işini teknolojideki bir sensör veya radara benzetebiliriz:

A) Eğer görmüyorsa, sensör devreye alınmamıştır, yani enerji verilmemiştir. Açmak için butona basılmamıştır. (Bu, dikkat eksikliğine karşılık gelir. Ya da İnat ve irade ile alakalıdır.) Radarı çalıştırma yani tehlikeleri fark etmek üzere farkındalık geliştirme aşamasına geçemiyorsak irade yok demektir. İradenin olmama sebepleri genellikle şunlardır;

  1. Motivasyon eksikliği: İrade güç merkezidir ve motivasyon tarafından enerjilendirilir. Motivasyonu olmayan bir insan doğru reçeteye sahip olsa da onu uygulama iradesini gösteremez.

Ders çalışmak istemeyen öğrenci, sabah namazına kalkmayan veya camiye gitmeyen Müslüman örnekleri hep motivasyon eksikliğinden kaynaklanır. Enerji çok olursa yani motivasyon yüksek olursa irade gelişir. İrade gelişirse düşünme döngüsü hem işletilir hem de sürdürülür. Bununla beraber, referans ta doğru ise düşüncede iyileşme ve kalite artışı sağlanır. Dolayısıyla, hakikate erişmenin en büyük tetikleyicisi irade onun da tetikleyicisi motivasyondur.

  1. Motivasyon ise çok yüksek oranda amaca inanma ile alakalıdır: Amaca inanmamış insan enerji üretemez. Ama kötü niyetli bir amacı dahi olsa bir insan oradan beslenerek motivasyon ve irade geliştirebilir. Bir soyguncunun veya dünyayı araç olmaktan çıkartıp amaç edinmiş kişilerin hararetle çalışmalarının arkasında amaca inanmışlık vardır.
  2. İnat: İradenin gelişmemesindeki sebeplerden biri de inattır. İnat ise kişideki niyet ve samimiyetteki (dürüstlükteki) arızadan kaynaklanmaktadır.

B) Eğer göremiyorsa, ihtimal daha da çoktur.

  1. Radar kapsama alanı dışında kalanları göremez: Bizim de bir işitme, görme ve koku alma eşiğimiz var bu eşik aşıldığında algılayamayız yani göremeyiz. Düşünme açısından ifade edersek, bizim bir aklen fark edebileceğimiz bir menzil var. Daha ötelerini akıl yoluyla bulamayız. Mesela, Allah’ın c.c. zatını bilmek gibi. Mesela ahirete dair konulardaki bazı detaylar. Bunlar bize bildirilmemişse aklımızın menzili oraya ulaşmaz.
  2. Radarın çözünürlüğü, hassasiyeti, menzili kısıtlıysa göremez: Biz de farkındalık çalışması yaparak bakış ve görüş açımızı genişletmezsek baktığımız şeyleri göremeyiz.

Bir ağaca baktığımızda onu sadece meyve veren, gölgelik ve odunluk olarak görürüz de o ağacın kuşlar için, eko sistem için, oksijen ve azot döngüsü için nasıl bir görev icra ettiğini göremeyiz. Bazıları bunu da görür ama o ağacın küçücük bir tohumdan çıkıp devasa boyutlara gelişini, türlü türlü meyveler verişini, o meyvelerin iklim ile ve insanın dönemsel ihtiyaçlarıyla paralel olduğunu göremez. Bazıları bunu da görür de o ağaçtaki sanatı göremez. Bazıları sanatı da görür ama sanatçıyı göremez. Oysaki o bakışta görülecek en önemli şey sanatçıyı görmektir. Çünkü sanatçıyı fark eden hepsini fark eder. İşte sanatçıyı da gören üstat Necip Fazıl’ın şu dizesi bu durumu güzel anlatır.

“Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış”

Çelik çomak önemsiz değil ama o çocuklar için yani çocuksu düşünenler içindir. Esas olan yani marifet olan esas sanatçıyı görebilmektir. Yani kök nedeni esas sebebi görebilmektir demiş oluyor.

  1. Radarın referansı farklı veya bozuksa göremez: Bir bakmanın görme aşamasına geçmesini önceki makalemizde yine en az bir düşünme döngüsüyle gerçekleştiğini belirtmiştik. Tek farkın amaç, referans ve şartlardaki değişiklik olduğunu vurgulamıştık. Dolayısıyla görme kısmı da en az bir düşünme döngüsüyle gerçekleşir. Böyle bir döngüde görme amacı yine bir referansla gerçekleşir. Radarın gönderdiği sinyaller referanstır, yansıyarak dönen sinyaller aktif bilgidir. Eğer gönderilen sinyallerin karakteristik özelliği dönen sinyalle karşılaştırılamayacak kadar ayırt edicilikten uzak ise bir cisme çarptığı halde onun varlığını algılayamaz.

Biz de iyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı güzelce ve detaylıca tanımlanmış bir referansa sahip değilsek göremeyiz.

Çocuğunu küçük yaşlardan itibaren rahat ettirmeye çalışan anne-babalar onun ileride iradesiz ve amaçsız bir şekilde yani kanatları gelişmemiş bir şekilde kalacağını göremez. Çünkü o anne ve baba yanlış tecrübeye ya da duyguya dayalı bir referansı benimsemiştir. Tecrübe ve duygunun birer referans olduğunu, güvenilirlik oranının sınırlı olduğunu ve en üst referansın bu alt referansları ölçeklediğini daha önceki yazılarımızda belirtmiştik.

Bir filmdeki aşk sahnesini görürüz, onu ailecek izleriz ve keyif alırız da o sahnelerin aile yapımızı bozduğunu göremeyiz. Çünkü nefsi referans almışızdır. Oysaki nefsin de bir referans olduğunu ancak en güvensiz referans olduğunu, en üst referansımız tarafından kontrol altında tutulması gerektiğini önceki makalemizde belirtmiştik. Buna bağlı olarak aile bireylerinde cinsel sapkınlık bilinç altına yerleşir ve bir noktada patlak verdiğinde kendimizi suçlamak yerine başkasını suçlamaya kalkarız. Yani kök nedeni göremeyiz.

  1. Radarın enerjisi düşük ise göremez: 220 V ile çalışan bir radara siz 110 V verirseniz. Yeterli güç oluşmayacağı için bazı özellikleri devre dışı kalacaktır.

Bizde yeterince konsantre olup bilinçli ve istemli bir bakış ile kendimizi enerjilendirmez isek bazı detayları göremeyiz.

Bu bizim 7. Makalemiz. Buraya kadar yazdığımız her şey bilinen şeylerin bir araya getirilmesidir. Ama ortada bir emek ve gayret olduğu için daha anlaşılır yani görülebilir sonuçlar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla dikkat ve emek olduğunda görüş mesafesi ve kapasitesi artabiliyor.

Bir öğrenci dersi dinlerken başka işleri bırakıp konsantre olduğunda dersi daha iyi anlayabiliyor. Yani detayları ve sebep sonuç ilişkilerini görebiliyor. Ama bunu yapmak ilave bir enerji gerektirir. Çünkü uzun süre ders dinlemek insanı yorar.

  1. Radarın görememesi için sinyal karıştırıcı (jammer) kullanılmışsa göremez: Elektronik harp teknolojisinin en önemli unsurlarından biri budur. Türkiye’nin ürettiği KORAL teknolojisi bu görevi görür. Sizin radarınız kusursuz da olsa sinyal karıştırıcı olduğunda algılayamaz ve göremez. Böylece (operasyon) düşünceniz eyleme geçemez. Henüz görme aşamasında çöker. Ya da size bilinçli bir şekilde yanlış bilgi gösterir. Siz düşman uçağını başka yerde olarak algılarsınız oysaki tepenize kadar gelmiştir.

Düşünme sistemindeki MANİPÜLASYON buna benzer. Siz her şeyi görmek istersiniz ama algılarınızla oynanırsa yani manipüle edilirseniz düşünemezsiniz. Ya da düşündüğünüzü zannedersiniz ama başkasının düşüncesini kendi düşünceniz zannedersiniz.

Kuran-ı Kerimde görme veya görememe konusunda yüzlerce ayeti kerime vardır. Çünkü konu çok önemli. Herşey bakma ve görmeyle başlıyor. Göremeyenlerin manevi hastalıklarına dikkat çekiliyor. Bunları tek tek analiz etmey yerinde olurdu ancak bu çalışmayı oldukça uzatacaktır. Ama özetel şunu söyleyebilir ki, Allah c.c bize düşünmeyi aşama aşama öğretiyor. Hem de her seviyeden. En çok üstüne durulan kısım bakma ve görme üzerinedir. Zira göremeyen bir insan nasıl düşünür ki? Gördüğünü sanan bir insan nasıl ayıkır ki?

Rabbim bize hakikatleri görüp ibret almayı ve rızasına uygun bir şekilde yaşamayı nasip etsin.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.