TETİKÇİ

Murat KARAKOYUNLU

Erdoğan’ın büyük bir siyasi risk alarak başlattığı çözüm süreci, Osmanlı'dan bugüne kadar sürekli krizlerle boğuşan Mezopotamya Coğrafyasının giriştiği en büyük barış hamlesi idi. Çözüm süreci, yüzyıldır süren derin bir kargaşa ve kardeş kavgasını sonlandıracak ve coğrafyanın halklarına devasa bir güç kazandıracaktı. 

Ne var ki bu büyük barış projesi, Suriye'de yaşanan gelişmelere kurban gitti. Batının palavralarına inanmaya dünden razı olan bir kısım Kürtler, Kuzey Irak için besledikleri devlet olma hayaline Kuzey Suriye’yi de eklemenin derdine düştü.

DAEŞ yalanı ile bölgeye çöreklenen Amerikan emperyalizminin tetikçisi haline gelen PYD yapılanması, DAEŞ’in savaşmadan çekildiği topraklarda bir günlük beylik adına şimdilik hüküm sürüyor. Üstelik ABD tarafından silahlandırılarak yerleştirildiği bölgelerde sahip olduğu bu bir günlük beyliğin önündeki tek engeli Türkiye sanıyor. 

Ortadoğu’nun bugünkü savaş denklemi içerisinde Türkiye'nin yeri bellidir. Türkiye Suriye ve Irak sınır bölgesi içerisinden kendi topraklarına yönelen terörist saldırıları engellemek ve toprak bütünlüğünü korumak derdindedir. Sınır ötesi operasyonlar dâhil atılan adımların esası budur. Oysaki savaşın bu sınırlarda kalmayacağı, kesin gibidir. Ortadoğu’da savaş, İran ve Suudi Arabistan denkleminde Lübnan'a doğru kaymaktadır. 

İran, Suudilerin "gel gel" çağrılarına direnemeyip savaşa girmek zorunda kalırsa, yeni resim içerisinde ne Afrin, ne Membiç esas konu olacak; ABD'nin sırtını sıvazlayıp hadi aslanım diyeceği sahnedeki ilk piyon, bugün sınırsızcasına silahlandırılan PYD’li Kürtler olacaktır. Üstelik Kürtler bu sefer DAEŞ gibi balon bir örgütle değil, İran’ın desteklediği Haşdi Şabi gibi, Hizbullah gibi, Husiler gibi tam anlamıyla militarize bir  güçle çatışmak durumunda kalacaktır. Bölgesel olarak birbirine yakın coğrafyalarda yerleşik olan bu güçlerin karşı karşıya gelme şeklini, bazen bütüncül bir karşılaşma bazen de nereye çağrılırlarsa oraya gidecek yapılar olarak düşünmek gerekir. Açıkçası bu savaş Kürtlerin savaşı değildir. Bu sebeple de Afrin’i beklerken kendini Lübnan dağlarında bulacak yüzlerce kürt gencinin buna hazır olması beklenir. 

Üstelik bu Kürt gençlerinin karşı karşıya getirileceği güçlerin, Türkiye'nin savaş ahlakı ile denk bir tutum sergilemeyeceklerini, her türlü vahşetin sıradan görüntüler gibi afişe edileceğini ve aslında Kürtlerin büyük bir kumpas içerisinde olduğunu söylemekte bizim boynumuzun borcu olsun.


mkarakoyunlu@hotmail.com

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.