TEVESSÜL

Prof. Orhan ÇEKER

FATİH KUT: Geldik tevessül konusuna.

PROF. DR. ORHAN ÇEKER : Tevessül konusuna başlayacaktık zaten. “Hakkı için”, “Yüzüsuyu hürmetine” diye dua etmek de konumuza dahil olacaktır. Çünkü iki konu birbirleriyle aynıdır.

Tevessül kelime olarak, vesile edinmek, aracı edinmek anlamına gelir. Kelime manasının daha iyi anlaşılması için, basitten bir örnek vereyim : Diyelim ki bizim her hangi bir makamdaki insana işimiz düştü ve işimiz ancak oradan görülecektir. Biz kendimiz doğrudan gitsek, belki de bizi kabul etmeyeceklerdir. Ya da randevu alamayacağızdır. Görüşsek bile hakkıyla dinlenmeyeceğizdir. Ne yapıyoruz bu durumda, o makamdaki kişinin saygı duyduğu, sevdiği bir başkasına ulaşıyoruz ve diyoruz ki ‘bizimle beraber filan makamdaki insana gidelim, benim bir derdim var onu bi anlatalım’, diyoruz. O da bizimle geliyor, o makamdaki kişi bizim yanımıza aldığımız insanın hatırına bizi kabul ediyor, bizi iyi dinliyor, işimizi görüveriyor. Teşbihte hata olmasın. Cenâb-ı Hakk’a dua ederken Allahu Teâlâ katında değeri olan; hürmeti,  manevi seviyesi, kıymeti olan birini duamızda hatırlatarak, Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda o kişinin adını anarak “Ya Rabbi, bizim duamızı kabul et” şeklindeki duaya tevessül denilir. Mesela “Ya Rabbi, Habibin Muhammed hürmetine benim bu duamı kabul et” dediğimiz zaman, Peygamberimizi Allah’a yalvarırken vesile edinmiş oluruz.  Vesile bu, yani dua ederken, Allah katına çıkarken yanımıza Allah’a nazı geçen ve Cenâb-ı Hakk’ın onu kıramayacağı birini anıp onun ismini duamızda zikrederek Allah’a dua etmek anlamındadır. Böylece Allah’ın duamızı kabul etmesini daha çok ümid etmiş olacağız. Buna tevessül denir.

İşte bu câiz midir, değil midir ? Bu konuda müslümanlar arasında epeyce birbirlerini suçlayanlar var. Bu suçlamalar da sıradan suçlamalar değil, inanca yönelik suçlamalardır. Dolayısıyla kimileri tevessülde bulunanlara veya bunu caiz görenlere “müşrik” diyor ve onun dinden çıktığını iddia ediyor. Kimileri de bu câizdir, böyle dua edilmesi gerekir şeklinde olayı normal görüyor. Acaba bunun doğrusu nedir ?

Bu tevessül konusunu Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın da ifadeleriyle, mübarek hadîs-i şerîfleriyle konuya açıklık getirecek şekilde anlatarak îzâh etmeye çalışalım :

Her şeyden önce Kur'ân-ı Kerîm’de bir Âyet-i Kerîme vardır :

 وابتغوا إليه الوسيلة

“Allah’a (varmaya) vesileler edininiz (vesileler arayınız)” (Maide suresi : 35). Allah’a doğru giderken, Allah yolunda vesileler edininiz.

FATİH KUT: Ne anlamaya geliyor Sayın Hocam?

 PROF. DR. ORHAN ÇEKER : İşte bu vesile, Allah’a yaklaştıran, Allah’a giden yolda insana destek veren, moral veren, Allah’ın yardımının gelmesine sebep olan her şeydir. Bu abdest olabilir, dil ile Allah zikri olabilir, kelime-i tevhid olabilir, Âyete’l Kürsi olabilir, namaz olabilir, oruç olabilir, bir sadaka olabilir, hac olabilir, umre olabilir, sevap kazandıran yani Allah’ın değer verdiği her şey olabilir. Dolayısıyla, ‘illa şudur, diğerleri değil’ demek yanlış olur. Yani bu vesile namazdır, oruçtur, başka bir şey değildir, denilemez. Allah’a yaklaştıran ne varsa hepsidir. Ayetin yönlendirmesiyle diyebiliyoruz ki vesile Allah’a götüren, Allah’a varmamıza ya da Allah’ın bizi daha güzel kabul etmesine sebep olabilecek ne varsa hepsini ifade eder. Demek oluyor ki Allah katında değer ifade eden her hangi bir şeyi duamızda zikrederek Allah’a öyle dua etmemize biz tevessül diyoruz. Hadîs-i şerîflerde, ayet-i kerîme’lerde görebildiğimiz kadarıyla tevessül şunlarda oluyor :

1.   Şahısla, bir insanla veya melekle olabilir.

2.   Salih bir amelle olabilir.

3.   Mukaddes bir mekanla olabilir.

4.   Mübarek bir zamanla olabilir.

Şimdi bunları sırasıyla işleyip delil / örnekler verelim:

Şahısla Tevessül

Şahısla tevessüle -ki en önemlisi de budur zaten- hadîs-i şerîflerden örnekler vererek açıklamış olalım :

 Bu hususta en canlı örnek şudur: Sahabeden Osman b. Huneyf naklediyor.  (İbn Mace, Sünen, İkametu’s-Sala : 189). Bu rivayet hakkında muhaddislerin koyduğu kayıt “Bu hadîs sahihtir” şeklindedir :

  عَن عثمان بْن حنيف؛ - أن رجلاً ضرير البصر أتى النَّبِي صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمْ فقال: ادع اللَّه أن يعافيني. فقال ((إن شئت أخرت لك وهو خير. وإن شئت دعوت)) فقال: ادعه. فأمره أن يتوضأ فيحسن وضوءه. ويصلي ركعتين. ويدعو بهذا الدعاء

Osman b. Huneyf diyor ki, (mealen) Biz Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm ile birlikte oturuyorken, bir adam çıkageldi. O adam âmâ idi, gözleri görmüyordu ve

“Ya Resûlellah, benim için dua et,  iyi olayım, gözlerim görsün,”dedi.

 Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm, cevaben :

“İstersen şimdi sana dua edeyim, ama istersen duayı ahirete bırakayım. O senin için daha hayırlı olur” dedi. Adam dedi ki;

“Ya Resûlellah, ben duayı şimdi istiyorum”.

Bunun üzerine Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm o adama ; Eve gitmesi, taze güzel bir abdest alması, arkasından iki rek’at namaz kılması, namazdan sonra şu duayı etmesi talimatını verdi :

(اللّهم! إني أسألك، وأتوجه إليك بمحمد نبي الرحمة. يا محمد! إني قد توجهت بك إلى ربي في حاجتي هذه لتقضى. اللهم! فشفعه في)

“Ya Rabbi, ben senden istiyorum ve Rahmet Peygamberin Muhammed ile sana yöneliyorum ( dikkat edin duada Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm kendi isminin anılmasını ona emrediyor). Ya Muhammed, ben bu ihtiyacımın giderilmesi için seninle Rabbime yöneliyorum. Ya Rabbi! O’nu (Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ı) benim ihtiyacım konusunda bana aracı kıl, şefâatçi kıl.”

FATİH KUT: İfade aynen bu şekilde !!!

PROF. DR. ORHAN ÇEKER : Dua bu. Bu noktada özellikle bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Bakınız, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in talim ettiği duada gıyaben Resûllullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e nida (‘YA MUHAMMED’) var, Peygamberimizi vesile edinmesi var, O’nun şefaatçi kılınmasını dileme var. Sadece bu hadis-i şerif,  tevessülle ilgili bütün meselelerin çözümünde yeterlidir ve herhangi bir eksiklik bırakmamaktadır. Bundan sonra ne oluyor bakınız :

O âmâ adam eve gidiyor, taze abdest alıyor, iki rekat namaz kılıyor, namazdan sonra bu duayı yapıyor ve gözleri açılıveriyor. Gözleri açıldıktan sonra tekrar Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’a geliyor, cemaat daha dağılmamış, hala orada duruyor. Osman b. Huneyf diyor ki; ‘O adam geldi, gözleri görüyordu. Sanki daha önce hiç kusuru yok gibiydi’. Evet, bir insan nasıl ki normal bir şekilde görüyor ve gözünde hiç bir kusur yoksa o anlamda görüyordu. Bakınız bu olayda şahısla tevessül var ve bizzat Peygamberimize gıyaben nida edilerek, ‘seni aracı / vesile kılıyorum’ ifadesi var. Yani tevessül ile ilgili ne kadar problem varsa bu rivayet hepsinin cevabını ihtiva ediyor. Aslında sadece bu rivayet yetip artıyor bile.

FATIH KUT:   Çünkü olay tamamen Peygamberimizin ağzından.

PROF. DR. ORHAN ÇEKER : Evet, evet. Kimisi de diyor ki ‘tevessül şirktir, ancak rivayetten dolayı Peygamberimize tevessülde bulunmak câizdir’. Şimdi bu iddiayı yukarıdaki rivayete vurup olaya toplu baktığımız zaman mantıklı bir insan bu iddiayı söyleyemez diye düşünüyorum. Şöyle; diyelim ki bir insan her hangi birisini aracı kabul etti. Mesela Ali Veli’yi aracı kabul etti. Öyle dua etti. Onların iddiasına göre Ali, Veli’ye tapındı hâşâ. Peki onlara göre sadece Peygamberimizi aracı kabul etmek câiz ise,  Peygamberimize haşa tapmak câiz mi olacak ? Öyle ya tevessül o insanı ilahlaştırmak ise ve iddialarına göre Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile tevessül caiz ise o mantığa göre Allah’tan başka peygambere ibadet etmek caizdir sonucu çıkmıyor mu !!! HAŞA. Yani Peygamberimizi Allah’a hâşâ şirk koşmak câiz olacak ama başka bir insanı şirk koşmak câiz olmayacak, öyle mi !!! Bu mantığın itibar edilecek bir tarafı var mı?

İlginç bir rivayet de şu  (Müslim, Salatu’l-Müsafirin : 200)

  كان رسول الله   صلى الله عليه وسلم، إذا قام من الليل، افتتح صلاته

Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm geceleyin teheccüd kılmak için kalktığında namaza şu dua ile başlıyor:

اللهم! رب جبرائيل وميكائيل وإسرافيل

Ya Rabbi, Ey Cebrail’in, Mikail’in ve İsrafil’in Rabbi…”

Bakınız, Peygamber Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm burada fazilet olarak kendisinden daha aşağıda olmasına rağmen meleklerin adını zikrederek Allah’a duada / tevessülde bulunuyor. Halbuki bu melekler ( Cebrail, Mikail ve İsrafil ), Peygamberimiz’den faziletçe daha aşağıdadırlar. Bu demektir ki, dua eden kişi Allah katında kendisinden faziletçe daha aşağıda olanla bile tevessülde bulunabilir. Ayrıca şu sonuç da çıkmaktadır : Allah katında değeri olan herkesle tevessülde bulunulabilir. İsterse vesile edinilen kişi, dua edenden faziletçe aşağıda olsun veya yukarıda olsun, farketmez. Zaten Hz. Ömer Peygamberimiz Aleyhi's Salâtu ve's Selâm’dan umre yapmak için müsaade istediğinde Peygamber Aleyhi's Salâtu ve's Selâm ona aynen şunu söylemiştir :

 لا تنسَ أخاك من الدّعاء  

“Kardeşini duadan unutma”.

Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer’den dua istiyor. Bu da ayrıca şahısla tevessülün başka bir örneğidir. Şimdi o iftitah duasında Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm şöyle devam ediyor.

فاطر السماوات والأرض عالم الغيب والشهادة أنت تحكم بين عبادك فيما كانوا فيه يختلفون اهدني لما اختلف فيه من الحق بإذنك إنك تهدي من تشاء إلى صراط مستقيم

Ya Rabbi, Ey Cebrailin, Mikailin ve İsrafilin Rabbi, göklerin ve yerin yaratıcısı Rabbim. Ğayb alemini de, şehadet alemini de (inceden inceye) bilen Rabbim Sen, kullarından hangi konuda ihtilaf ettilerse, aralarında hükmedensin. Öyle ise, Ya Rabbi onların ihtilaf ettikleri, konuda, izninle beni, hakka yönelt. Şüphesiz sen kimi diliyorsan, dosdoğru yola iletensin”.

 Bu duanın başında dikkat ederseniz, Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm Cebrail, Mikail ve İsrafil ile tevessülde bulunuyor. Bu, şahısla tevessül örnekleri idi. Şahısla tevessül sadece bununla bitmiyor. Bazen Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın teri ile bile sahabe teberrükte bulunuyordu.

FATİH KUT: Nasıl yani, Sayın Hocam. Biraz daha açar mısınız?

PROF. DR. ORHAN ÇEKER: Anlatacağım. Hırkası ile, abdest suyu ile, su içtiği bardakla tevessülde bulunuyorlardı. Bakınız, yine Sahih-i Müslim’de Fezâil bahsi. (Sahabenin faziletleri bahsi) 84 numaralı hadîs. Babın başlığı şu :

“Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın terinin, koku olarak kullanılması ve onunla teberrükte bulunulması, onunla bereketin ümit edilmesi” babı. Bu rivayet, Enes b.  Malik r.a.’dan geliyor. Peygamber Efendimiz, kendisine akraba olan Ümmü Süleym’in evine rahatlıkla gider gelirdi. Onunla da zaman zaman otururdu.

Diyor ki Enes b. Malik. Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm Ümmü Süleym’in evine gider.  Onun yatağının üzerinde uyurdu. kadın evde yokken,  o izin almaksızın, yakın akraba olduğu için evine gider, orada dinlenirdi zaman zaman. Günün birinde Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm yine geldi ve yatağın üzerine uzanarak uyudu. Ümmü Süleym evde değil tabii, komşulara falan bir yere gitmiş. Hemen kendisine birisi gelmiş ve ona :

“ İşte Peygamber Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm senin evinde yatağın üzerinde uyudu, uyuyor”, demiş.  Ümmü Süleym eve hemen gelmiş. Bakmış ki,  Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm iyice terlemiş, hatta teri boncuk boncuk akmış. Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm bir derinin, pöstekinin üzerinde yatıyormuş. Derinin kıvrımı arasına da teri birikmiş. Ondan sonra diyor ki rivayette Ümmü Süleym hemen sandığını açtı. İçerisinde bazı eşyalar vardı. Oradan bir şişe aldı. hemen bez gibi bir şey aldı. Ondan sonra teri onunla alıyor ve şişenin içerisine sıkıyordu. Hani bizde süngerle alıp da bir yere sıkarız ya öyle yaptı. Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm irkilerek uyandı. Acaba ne oluyor diye.

“Ey Ümmü Süleym ne yapıyorsun?”

Ümmü Süleym cevaben dedi ki:

“Ya Resûlellah (senin bu) terinle biz çocuklarımıza bereket umuyoruz, ( yani bu terini kullanacağız, üstümüzde taşıyacağız, onu sürüneceğiz. Bununla biz çocuklarımızın bereketleneceğini ümit ediyoruz )” dedi. Bunun üzerine Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm ne dese iyi,

قال "أصبت"

“Doğru yapıyorsun” dedi (Müslim, Fedail: 84).

Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın başka neleriyle tevessülde bulunuluyordu ? Onu söylüyorum, bakın, Kendisi ile tevessül var. Teriyle, tırnağıyla tevessül var. Sakal-ı Şerîf’le tevessül var. Abdest suyuyla tevessül var. Hırkasıyla, su içtiği tas ile…tevessül var. Bunları kaynaklarımız zikrediyor. Bunlar gönül işi. Bunları materyalist bir mantıkla değerlendirip caiz değildir, demek yanlıştır. Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın Sakal-ı Şerîfi zaman zaman söz konusu yapılır. Halkımızın bu konudaki uygulama ve anlayışlarına çatanlar olur. Halbuki Peygamberimiz Aleyhi's Salâtu ve's-Selâm tıraş olduğu zaman, saç ve sakalından kesilenleri sahabeye bizzat kendisi dağıtıyordu. Eliyle tutup bizzat veriyordu. Tabii ki ondan bu yana bu mübarek Sakal-ı Şerif, müslümanlar tarafından hürmetle ipekli bohçalar içerisinde saklanır. Özel olarak korunarak zamanımıza kadar gelmiştir. İşte bu Sakal-ı Şerîf’le ilgili olarak sahabeden iki tane örnek vereceğim :

Birisi yine Enes b. Malik r.a.’dan geliyor. Enes b. Malik Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın mübarek saçından, sakalından bir tutamı saklamıştı. Ömür boyu onu yanında taşıdı. Enes b. Malik çok uzun bir ömür yaşadı.. Peygamberimizden sonra 95 sene, 100… sene filan yaşadı aşağı yukarı. Tüm ömrü 105 sene, hatta 115 sene olduğu söyleniyor. Bu kadar uzun yıllar Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın mübarek sakalını üzerinde taşımıştır. Vefat ederken de “Bu Sakal-ı Şerîf’i kefenimin içine koyun” diye vasiyet etmiştir. İşte bu, Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın sakalı ile tevessüldür.

Aynı şekilde İslam komutanlarından Halid b. Velid örneği. Türbesi malum, Suriye’nin Humus şehrindedir. Halid b.Velid Peygamber Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın mübarek sakalından bir miktarını başının üzerinde sarığının altında taşıyordu. Mutlaka onu yanında bulunduruyordu. Hele savaşlara giderken ki, ömrü zaten savaşla geçmiştir, onu mutlaka yanında bulunduruyordu. Ve

“Ben savaşları bu Sakal-ı Şerîf hürmetine kazanıyorum” diyordu.

 Halid b.Velid her seferinde, her girdiği savaşta da genelde komutanlık yapmış, ömründe hiç savaş kaybettiği görülmemiştir. Böyle çok yönlü yetişmiş bir asker / komutandı. Birinde çarpışmalar esnasında sarığı başından düşmüş, vuruşmayı bırakmış ve bir an önce sarığını içinde Sakal-ı Şerîf’le birlikte başına koymuş. Etraftan :

“Yahu sen ne yapıyorsun ? Bu tehlikeli durumda niye vuruşmayı bırakıyorsun”, demişler!

O, sarığın  içinde Sakal-ı Şerîf olduğunu, savaşları bunun hürmetine kazandığını ifade etmiştir.

FATİH KUT: Evet, bu konuda şunu söylüyor kimileri : Peygamber Efendimizin eşyasıyla, sakalıyla değil de sünnetiyle yani o sünnetini yaşayarak ya da sünnetini anlamaya çalışarak bu konuda gayret içerisinde olmak varken niye böyle bir şey  yapılsın ki, diyorlar.

PROF. DR. ORHAN ÇEKER : Bizde şöyle bir hastalık var : Önem verdiğimiz, birinci sırada önemli gördüğümüzü sadece var kabul ederiz başkasını ya inkar ederiz yada görmezden geliriz. Diğerlerine karşı çıkarız. Bizim toplumun hastalığı. Biz Sakal-ı Şerîfi yanında taşı derken diğerlerini ihmal et, demiyoruz ki. Bunu da yapacaksın ötekini de.

FATİH KUT: Güzel bir örnek verdiniz. Çok güzel.

PROF. DR. ORHAN ÇEKER : Elinden geldiği kadar hepsini yapacaksın. İşi illa ki tek’e doğru götürürseniz fitneye sebebiyet verebilirsiniz. Hz. Muaviye’den bir örnek vereceğim. Hz. Muaviye malum, Peygamber Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın vahiy katiplerinden bir tanesidir. Peygamber Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâmın da kayın biraderidir. Kız kardeşi Ümmü Habibe, Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın hanımıdır, bizim de anamızdır.

Hz. Muaviye, kız kardeşi Ümmü Habibe vasıtası ile Peygamberimizin tırnaklarını istemiştir. Peygamberimiz tırnağını keserken Ümmü Habibe’den

“Onları atma bana getir”, diye tenbih etmiştir.

Hz. Muaviye o tırnakları muhafaza etmiş ve onu ezerek toz haline getirmiş, öldüğünde göz kapaklarının açılmasını ve toz haline getirilmiş tırnakların gözünün içine konmasını vasiyet etmiştir. Bu da Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın bir parçası ile tevessüldür. Ayrıca daha neler var bakınız :

Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın abdest suyu ile teberrük var idi. Ashâb-ı Kiram Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın abdest suyunu alırlar, üstlerine serperler ve onunla bereket umarlardı. Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın hırkası Peygamberimiz vefat ettikten sonra bile sahabe tarafından zaman zaman giyilir ve onunla teberrükte bulunulurdu. Hatta hasta olan sahabilere giydirilir, o hırka ile Cenâb-ı Hakk’tan öylece şifa umulurdu. Bazen de Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâmın su içtiği kap istenir, ‘Peygamber Efendimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın su içtiği kapla bi su içelim’ derlerdi. Hatta bu kapla Peygamberimiz su içerken ağzını kabın neresine değdiriyordu, diye sorarlardı. Ağızlarını tam oraya değdirerek su içmeye çalışırlardı. Tecrîd-i Sarîh adlı muteber hadis kitabından ve şerhinden cilt ve sayfalar vereceğim : 6.cilt, 159 ve 160. sayfalar. Burada Peygamber Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın saçı ile teberrük rivayetleri var. Hadîs numarası 537’ye bir bakın. Orada neler var.

“Salih kimseler ile tevessül’’var. 3 / 288’de. Hatta imam Şâfiî’nin Bağdat’ta İmam Azam’ın türbesine giderek  “Bu kabirde yatanın hürmetine” diye dua ettiği rivayetleri vardır. İmam Şâfiî bizzat kendisi, İmam A’zam’la tevessülde bulunuyor. Tecrîd-i Sarîh Cenazeler bahsine bakılırsa, orada bu dediğimi görürler. İmam Şafii kendisine ait şiir kitabı Divan’ında İmam A’zam için ‘misk’ benzetmesi yapıyor.. Yine Tecrid, 4 / 139, 2 / 321, 322’de (abdest bahsi) Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm Efendimizin, abdest suyu ile teberrük ve tevessül var.. Ayrıca yine aynı konuyla ilgili olarak 9 / 271. sayfaya bakın. 8 / 304 – 305. Hz. Ebubekir’in rüyada gördüğü bir vasiyeti yerine getirmesi olayı var. Tevessül örneği. Bu konuda 8 / 304, 305’e bakın. Bütün bunlar ve daha önce anlattıklarımın hepsi, Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın hem zatı ile hem kullandığı eşyalar ile, hem O’nun vücudundan bir parça ile tevessülde bulunduklarını görüyoruz.

Bir de;  “Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm hayatta iken bunlar yapılıyordu. Vefat ettikten sonra bu şirk olur”, diyenler oluyor. Bunun da bir mantığı yok. Yani Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm hayatta iken hâşâ o mantığa göre, şirk olan birşey câiz olur da Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm vefat ettikten sonra mı şirk olmayacak / caiz olmayacak! Zaman ne fark ettirecek de ? İkisi de aynı olay değil mi. O mantığa göre birisi şirkse diğeri niye olmuyor. Bunun makul bir mantığı var mı ! Ama zararı yok. Vefattan sonraki tevessüle de örnek verelim. Biliyorsunuz şahısla tevessül örneklerinin ilkinde dedik ki Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın, âmâ bir insana öğrettiği dua ile o âmâ kişi dua etmiş ve gözleri açılmıştır. Peygamberimiz bizzat kendisinin vesile edinilmesini tavsiye edip o şekilde dua ettirdi. İşte bu rivayeti bize nakleden Osman b. Huneyf, Peygamber Aleyhi's-Salâtü ve's-Selâm’ın vefatından sonra hatta Hz. Ebubekir,  Hz. Ömer dönemleri de geçtikten sonra, Hz. Osman döneminde Hz. Osman’a bir işi düşüyor. Fakat bir türlü halife Hz. Osman’la görüşemiyor. Engeller çıkıyor, görüşemiyor. Hemen Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın o âmâ sahabiye yaptığı tavsiyeyi hatırlıyor, taze abdest alıyor, iki rekat namaz kılıyor ve Peygamber’in öğrettiği şekliyle o duayı yapıyor. Bakın, Peygamber Efendimiz vefat etmiş.Yani vefatından sonra

“Ya Rabbi ben senden istiyorum. Rahmet Peygamberi Muhammed ile sana yöneliyorum. Ya Muhammed ! Ya Rabbi onu bana şefâatçı kıl, aracı kıl” sözleriyle dua ediyor Osman b. Huneyf..

 Duadan sonra Hz. Osman’a gidiyor görüşmeye. Önceden bir türlü işi halledilemezken, bu duadan sonra işler kendi yolunda tıkır tıkır işleyip neticeyi alıp geliyor. Evet, işte bu olay Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm vefat ettikten sonra, Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm ile gıyabında tevessül örneğidir. Zaten bu olay ilk olduğu zaman, yani âmâ sahabi dua ettiğinde Peygamberimiz hayatta iken bile, o âmâ sahabi Peygamberimiz huzurunda dua etmedi. Eve gitti. Ve Peygamberimizin gıyabında böyle dua etti. Dolayısı ile Peygamberimiz hayatta iken de, gıyabında iken de, vefatından sonra da bu tevessülün hiç bir sakıncası yoktur

FATİH KUT:   Yani bunun imana bir zararı kesinlikle yok.

PROF. DR. ORHAN ÇEKER : Yok tabii, onu anlatıyoruz. Cenâb-ı Hakk’a nazı geçen, Cenâb-ı Hakk’ın red etmeyeceği biri ile O’na gidiyoruz hepsi o kadar. Olayın hepsi bu. Hâşâ o aracıya ibadet etmek, tapınmak anlamında birşey yoktur. Peygamberimiz bizzat kendisi tevessülü tavsiye etmiş. Başkasına ibadet etmek anlamı olsaydı tavsiye eder miydi hiç. Peygamberimiz şirki tavsiye eder mi ! Sahabe şirki işler mi ! Olur mu öyle şey.

 Sıra geldi amelle, mekanla ve zamanla tevessül örneklerine.

Amelle Tevessül

Önce amelle tevessülü izah edelim. İnsan Allah rızası için salih ve sevabı çok bir amel işlemiş olacak. Sonradan Allah’a dua ederken, “Ya Rabbi o işi senin rızan için yapmıştım. O amelim hürmetine bu duamı kabul et,” diyerek o salih ameli Allah’a yalvarırken dile getirerek dua etmek anlamındadır. Biz buna amelle tevessül diyoruz. Peki bunun örneği var mı?

Peygamberimiz Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm sahih hadîs kitaplarımızda yer aldığı şekliyle, bizzat bunun olacağını, olabileceğini anlatmıştır. Sahih hadîs kitaplarımızda İhlas ile ilgili bahislerde yer alır bu rivayet (Nevevi, Riyazu’s-Salihin, İhlas bahsi). Yani Cenâb-ı Hakk’a samimiyetle yalvarmak bahislerinde yer alır. Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm’ın naklettiği o olay mealen ve özetle şöyle : Sizden önceki kavimler, milletler içerisinde üç kişi kıra çıkmışlardı. Köylerinden uzaklaştıktan sonra birden yağmur bunları bastırıverdi. Onlar da yağmurdan korunmak için bir mağaraya girdiler. Bunlar mağaraya girdikten sonra yukarılarından koskocaman bir kaya paldır küldür yuvarlanarak mağaranın ağzına kapak gibi geldi ve mağaranın ağzını kapadı. Bunlar içerde kaldılar. Öyle kakalanıp da yuvarlanacak gibi bir taş da değil. Çok büyük bir taş. Üçü de bunu yuvarlayamıyorlar, mağaranın ağzını açamıyorlar. Köylerinden uzaklaştıkları için ses de duyuramıyorlar. Başka çareleri yok. İçlerinden birisi demiş ki:

“Hayatımızda Allah için yaptığımız bir ameli dile getirerek Allah’a yalvaralım”, Her birisi sadece Allah rızası için yaptığı bir ameli dillendirerek

“Ya Rabbi bizi bu beladan kurtar” diye dua etmiş. Her biri dua ettikçe taşın bir kısmı açılmıştır. Üçüncüsü dua edince taş yuvarlanıp gitmiş ve onlar da çıkıp gelmişlerdir. Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm bunu bize böylece anlatıyor. İşte bu, amel ile tevessüldür.

Ayrıca az önce anlattığımız gibi Resûlullah Aleyhi's-Salâtu ve's-Selâm âmâ bir sahabiye abdest alıp iki rekat namaz kılmasını, sonra da dua etmesini söylemişti ki bu da amel ile tevessülün başka bir örneğidir (İbn Mace, İkametu’s -Sala : 189).

Mekânla Tevessül

Şimdi mekan ile tevessüle gelelim. Bazı yerler mukaddestir. Mukaddes olduğu Kur'ân-ı Kerîm’de Hadis-i Şerîf’lerde belirtilmiştir. Bu mukaddes yerlere giderek oralarda dua etmek ve duanın kabulünü ümit etmek, mekan ile tevessülün örnekleridir. Mesela Kur'ân-ı Kerîm’de Mekke-i Mükerreme’nin mübarek olduğu beyan edilir. Medine-yi Münevvere, Peygamberimizin yaşadığı yerler mübarektir. Çünkü orada amellerin, kaç bin misli ile sevabı veriliyor. Kudüs ve çevresi, Mescid-i Aksa mübarektir. Kur'ân-ı Kerîm’de belirtiliyor. Hazreti Musa’nın çıktığı Tur-i Sina ve çevresi mübarek yerlerdendir.  Arafat’ta , duaların kabul edileceği Cebelu’r-Rahme diye bilinen yer. Veya Mescid-i Haram’ın içi, Ka’be’den Mültezem, Hicr, Makam-ı İbrahim… denilen yerler ayetlerle ve hadis-i şerîflerle özel olarak zikredilerek, mukaddes / mübarek oldukları beyan edilmiştir. İşte bir insan buralara giderek namaz kılsa, dua etse, o dua taa binlerce kilometre uzaklıktaki, kendi evinde yaptığı duadan çok farklıdır. Çok farklı oluşunun sebebi mekan ile tevessüldür. Dolayısı ile mübarek ve mukaddes olan mekanlarda ibadet ederek, Allah’a yalvararak dua edilirse mekan ile tevessülde bulunulmuş olur. Bunu Peygamberimiz Aleyhi's-salâtu ve's-Selâm yapmış mıdır ? Yapmıştır ve tavsiye de etmiştir. Mesela Hac esnasında Arafat’ta Cebelu’r-Rahme (Rahmet Dağı) denilen yerde dua edilmesi mekan ile tevessül örneğidir. Kitaplarımızda söylendiği gibi “Mültezem” denilen yerde yani Kâ’be’nin kapısı ile Hacerü’l-Esved arasında Kâ’benin örtüsüne yapışarak, adeta Allah’tan ısrarla istercesine dua etmek Mültezem ile tevessül örneğidir. Veya “Zemzemi ne niyetle içerseniz onun içindir” (İbn Mace, Menasik : 78), şeklinde hadis-i şerîf vardır. Bu da Zemzem ile tevessüldür ki bir bakıma mekanla tevessül örneğidir.

Zamanla Tevessül

Bir de zamanla tevessül vardır. Bazı zamanlar vardır ki diğer zamanlara göre daha kıymetlidir. Mesela seher vakti. Seher kelimesi sihir ile aynı köktendir. İnsanı b&u

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.