“Türk” ruhu: Dalga-kırıcı ve dalga-kurucu

xxxx1

Futbol, büyülü ve büyüleyici bir oyun. Büyü ve büyüleyicilik, her oyun gibi futbol oyununun yapısından ve doğasından kaynaklanıyor.

Ama postmodern duyarlıklar ve söylemlerin hâkim olduğu küreselleşme çağında, futbolun büyüsü ve büyüleyiciliği yalnızca futbol oyununun yapısından veya doğasından gelmiyor. Futbol'un, çağımızın zeitgeist'ını / zamanın ruhunu hem yansıtan ve yeniden-üreten, hem de çağımızın zeitgest'ına ayna tutan, onu ifşa eden ve ele veren husûsiyetinden de geliyor.

Çağımızda futbolu küre ölçeğinde kitleleri heyecanlandıracak, ayağa kaldıracak, insanları basit bir topun peşine düşürerek sevindirecek veya hüzünlendirecek kadar büyülü ve büyüleyici bir oyun hâline getiren şey, futbolun ötesinde gizli: Televizyon futbolu'nda.

Televizyon, ontolojik güvensizlik (yani anlam krizi, yön kaybı, atomlaşma ve hiçleşme) duygusuyla malul bir çağda, kitlelere epistemolojik güvenlik alanları açan ve sunan bir araç. Televizyonun kitlelere sunduğu epistemolojik güvenlik alanları, elbette ki, sahte / sanal güvenlik alanlarıdır. Televizyonun gücü de burada gizli zaten.

Televizyon, çağımızın en yaygın ve en etkili mit üreticisidir. Mit üretme işi ve işlevi, haber, drama, spor, eğlence, eğitim gibi bütün program türlerinde görülür: İyi ve kötü mitleri üretir televizyon her zaman: Cârî kültürün iyi ve kötü mitlerini.

Özetle televizyon, din-dışı kutsallar ve kutsallıklar üreten, laik ikonolojiyi pekiştiren bir epistemolojik güvenlik, rahatlama, kaçma, sığınma aracıdır: Hayatın acı gerçeklerinden, bunaltılarından, rutininden kaçma ve sığınma aracı.

Ancak televizyon, hayattan kaçırırken bile hâkim kültürün kodlarını ve mitlerini yeniden üreterek hayata yeniden tutundurur, hâkim kültürü ve duyarlıkları yeniden-üretir böylelikle. Bizi ayartarak ekrana kilitler; hâkim kültürün kodlarına, mitlerine, duyarlıklarına, dolaşıma ve tüketime sunulan mal, sembol ve anlam trafiğine kapatır.

Mit üretme faslında futbol ile televizyon, aynı iş/lev/i görürler. Mit üretme, insanlığın en köklü aktivitelerinden ve geleneklerinden biridir. O yüzden, ister televizyonda, ister futbolda, isterse televizyon futbolu'nda olsun, bazen mit üretme işi, üretilmesi hedeflenen mitleri kat be kat aşan bambaşka mitlerin üretilmesi işine dönüşebilir.

Türk futbol takımının Avrupa Kupası'nda ürettiği mit, şimdiye kadar fark edemediğimiz bir gerçeği gün ışığına çıkarması oldu. Türkiye'deki futbol paganlarının, barbarlarının, fanatiklerinin ve magandalarının göremedikleri yakıcı ve bizi silkeleyip kendimize getirmesi gereken bu gerçek neydi, peki? Elbette ki, “Türk” ruhu: Tarih yapan, tarihin akışını değiştiren yaratıcı “Türk” ruhu.

Tarih yapmak yerine, tarihte tatil yapan bir ülkenin vurgun yemiş, “yaratıcı ruh”larını yitirmiş çocuklarının, Türk futbol takımının gün ışığına çıkardığı ve bütün dünyaya gösterdiği o yaratıcı “Türk” ruhunu görebilmeleri elbette ki imkânsızdı.

Büyük tarihçi Braudel, insan hayatında en uzun ömürlü “şey”in, “kolektif hafıza” olduğunu söyler. Kolektif hafıza, yüzyılların birikimi ve tecrübesiyle oluşur ve bir toplumun hayatını, hatt-ı harekâtını en olumsuz şartlarda bile belirlemeye, yönlendirmeye devam eder.

“Türk” ruhu, bize İslâm'ın kazandırdığı bir ruhtur: Bu topraklarda yaşayan Müslüman kavimlerin, insanlık tarihinin yapıldığı bu merkez coğrafyada Selçuklularla birlikte, son yüzyıl hâriç bin yıldır, yöneten, medeniyet kuran, farklılıkları yaşatmasını, özümsemesini, içselleştirmesini ve kendisine malederek yaratıcı bir atılıma ve açılıma dönüştürmesini mümkün kılan bir ruhtur. Teslim olmayan ve hakka, hakîkate teslim olarak dünyaya, tarihin akışına yön veren bir ruh.

Türk futbol takımı, bu ruhu(n tohumlarını) yüreklerinde hisseden Anadolu çocuklarının oluşturduğu bir takım. Bu takım, bütün teknik yetersizliklerine rağmen, “futbol”un zirvesine ulaşmanın imkânlarını yakaladığı, dalga kırıcı ve dalga kurucu bu ruhu harekete geçirebilecek bir hâlet-i rûhiyeye sahip olduğunu fark ettiği zaman, oyunun cârî kurallarını yıkan yaratıcı bir performans ortaya koyabilmiştir.

İşte bu ruhu hatırladığımız, hayatımızın her alanında hayata ve harekete geçirdiğimiz zaman, bu millet tarihte tatile son verecek ve yeniden tarihin akışını değiştirecek esaslı bir yolculuğa çıkacaktır.

Unutmayalım: Biz “dün” bu ruhla kuşandığımız için hep zirvelerde “oynadık”; ama bugün bu ruhu yitirdiğimiz için hep zırvalarla oyalanıp duruyoruz.