Türkiye Üzerinde Oynanan Büyük Oyun( EFENDİLER VE KUKLALAR)

A. Kadir AYGAN

Çiftçiler tohum ekecekleri toprağı tava getirmek zorundadırlar. Önce, tarladaki anızlar temizlenir, yakılır, pullukla sürülür, mibzerle toprak ufalanır ve sonra tapanlanır düzlenir. Eğer bir tarlayı ekim için hazır hale getirmezsen o tarladan istediğin ürünü alamazsın.(Toprak: Türkiye, toprağı ekmeye çalışanlar: Emperyalistler, ekmek istedikleri tohum: emperyalistlerin hizmetçisi bir rejim ve her türden bölücü ve teröristler)
 

Yeraltı-yerüstü zenginlikleri ve jeopolitik konumu itibariyle Türkiye'nin önemini tekrar tekrar anlatmanın gereği yoktur.
 

Türkiye’nin; Ortadoğu'ya, Kafkaslara ve Balkanlar'a açılan bir kapı olması bakımından bir kilit ülke olduğunu da burada uzun uzadıya anlatma gereği duymuyorum.
 

Ayrıca; dünyadaki bloklaşmada tercihini NATO'dan yana koyan bir ülke olarak da önemi ortadadır.
Rusya'daki 17 Ekim devriminden sonra ''Komünizm tehlikesi'' kapitalist-emperyalist Batı'nın korkulu rüyasıydı. Türkiye, batılı emperyalistlerin en sağlam ileri karakolu olma rolünü yıllarca başarıyla yerine getirmiştir.
 

Sıcak savaş döneminin yerini soğuk savaş dönemine bırakmasıyla, Türkiye'nin önemi azalmamıştır.
 

Yeni dönemde, SSCB'nin dağılması ve özellikle ''globalleşme'' ile birlikte emperyalistler, yeni taktik ve stratejileri devreye sokmuşlardır.
 

Eskiden, ekonomik ve siyasal anlamda işgal etmek istediği ''geri kalmış ülkeler''de özellikle; millitarist kesim içerisindeki kuklaları vasıtasıyla darbe yaptırırdı.
 

Bugün ise; sermayenin''globalleşme'',''demokrasi ihracı'' siyaseti gereği artık darbeler döneminin kapatmıştır. Hatta; geçmişte başarısız olmuş veya kısmen başarılı olmuş fakat geniş halk kitleleri açısında lanetlenmiş darbecilerin yargı önüne çıkarılması için en büyük çabayı Uluslaşası sermaye göstermektedir. Açıkçası; geçmişin ''darbeci''ve ''galadio'' cu emperyalistleri, bugün sahte ''demokrasi'' havarileri kesilmektedirler.
 

Emperyalizmin, kapitalizmin son aşaması olması ve faşizan uygulamalardan beslenen bir karaktere sahip olmasından dolayı giriştiği işgal hareketlerini ''demokrasi'' cilasıyla örtbas etmeye çalışması kimseye inandırıcı gelmemektedir. Zira Dünya'nın dört bir yanında ''demokrasi ihracı'' ve ''özgürlük getirme'' adına giriştiği işgal operasyonlarında, oluk oluk kan ve gözyaşı dökülmektedir. Irak’ta ve Afganistan'da yerel halka katliam ve vahşet uygulanmaktadır.
 

Emperyalistler, Ortadoğu üzerine uygulamaya koydukları plan ve senaryoları başarıya ulaştıramadılar. Bunun en büyük nedeni; kendilerinin müttefiki ve ileri karakolu olarak gördükleri Türkiye' de çok şeylerin değişmiş olmasıdır.
 

Türkiye, eski Türkiye değildir. Eski pısırık ve maraba zihniyetli Türkiye yok artık.
Ne yaptığını bilen, neye ve kime ne kadar kıymet vereceğini bilen, özellikle son yıllardaki cesaretli ekonomik ve siyasi kararlarıyla kimseye avuç açma mecburiyetinde olmayan ülke haline gelen bir Türkiye var.
 

İç ve dış siyasetini ''Yurtta sulh, Dünyada Sulh'' ilkeleri üzerine oturtan bir ülke var artık.
Bugünkü istikrardan kimler rahatsız?...Bunlar hangi sinsi ve hain planların peşindeler?
Emperyalistler eski sömürgeleştirme tarzlarını bırakmalarına rağmen, onların eski kukla ve ajanları geçmişte kalan yöntemleri denemeye devam ettiler. Türkiye'deki bu kuklalar ülke yönetimini ele geçirmek ve saltanatlarını kaybetmemek için defalarca darbe girişimlerinde bulundular. Bazılarında başarılı olamadılar.
 

Sadece; iyi bir hazırlıkla, olgunlaştırdıkları darbe ortamında giriştikleri 12 Eylül 1980 Askeri darbesini başardılar. Bu darbenin Türkiye'ye neler kaybettirdiğini burada izaha gerek yoktur. Darbe mahsulü ''Anayasa'' nın toplumda açtığı derin yaralar halen onarılamadı.
Topluma süngü, tank ve yağlı idam sicimi eşliğinde giydirilen bu faşizan dar gömleğin (Anayasa) çıkarılıp atılması da epey zaman alacaktır... Zira darbeden ve antidemokratik ortamdan nemalanan bir ''derinler'' gruhu mevcuttur.
 

Son dönemlerde ''derinler''in dalları budansa da, kökleri derinlerdedir. Budanan dallar sadece, ağacın altından geçerken insanların gözüne çarpan ve kısmen çürümüş olanlardır. Böyle bir operasyona karar vermek, cesaretle operasyonu sürdürmek tabii ki bir başarıdır.
Bilindiği gibi; bir ağacın önce toprak üstündeki dal ve gövdesini kesmekle başlanır. Eğer isteniliyorsa, ağacın yer altındaki kökü de çıkarılır. Yeter ki istensin, karar verilsin...
Türkiye coğrafyasını kimler ''ekime hazırlanması gereken bir tarla'' olarak görüyor? Bu''tarla'' ya ne ekmeyi planlıyorlar?
 

Sırasıyla;
 

ABD, Türkiye’yi; Ortadoğu, Kafkaslar, Asya, Balkanlar, Arap yarımadası, Akdeniz ve Kuzey Afrika üzerine geliştirdiği yayılma ve egemenliği altına alma politikasında bir sıçrama tahtası olarak, bir Truva atı olarak kullanmayı tasarlamaktadır. Her ne kadar, İsrail'i ABD'nin bir eyaleti olarak görmekteyse de, mevcut dünya konjöktürün de, vahşi yüzüyle deşifre olmuş bir İsrail gücünün sınırlı olduğunu bilmektedir.
 

Ayrıca; ''Din'' unsurunun da bazen nelere kadir olduğunun bilincindedir. ABD’nin yukarıda ismini saydığımız alanlarda kendi çıkarlarını sağlama alması için, Müslüman bir Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Batılı emperyalistler İslam düşmanı (çoğunluğu) olmalarına rağmen, Türkiye'nin İslamlığını kendi çıkarları için kullanmaya çalışmaktadırlar.
 

Peki, şayet Türkiye batılı emperyalistlerin çıkarları önünde engel teşkil etmeye başlarsa ne yapılır? İşte o zaman; sinsi planlar devreye girer. Geçmişten beri yürütüldüğü gibi Türkiye'de; etnik, dinsel, sosyal ve mezhepsel çelişkiler kaşınır, yer altından desteklenir. Bu çelişkiler ''temcit pilavı gibi''ısıtılıp sofraya konulur.
 

Ermeni meselesi, Kürt meselesi, Kıbrıs meselesi, Laik- şeriat meselesi tekrar tekrar kukla örgütler ve kukla-ajan medya tarafından daima gündemi işgal eder.
 

Ülkeye rahat bir nefes aldırılmaz. Yasadışı sağ-sol örgütler yetersiz kaldığı noktada ordu ve statükocu bürokrasi devreye sokulur.
 

Maksat; ülkedeki mevcut hükümeti, emperyalistlerin çıkarı doğrultusunda hizaya getirmektir. Türkiye ile müttefik olduğu ve Türkiye'ye karşı terörist eylemlerde bulunan örgütü ''yasadışı terörist örgüt'' olarak damgaladığı halde, el altından dolaylı vasıtalarla örgüte de lojistik destek sağlar.
PKK lideri A.Öcalan'ın Suriye'de olduğu dönemde, Türkiye'ye karşı aynı taktiği Hafız Esat yönetimi uyguluyordu. Çünkü iki ülke arasında suların paylaşımı ve Hatay konusunda geçmişten beri anlaşmazlık vardı.
 

Bugün, PKK’nın Kuzey Irak'tan çıkarılmamasının, Avrupa'daki para ve eleman kaynaklarının üzerine ciddi bir şekilde gidilmemesinin sebebi de burada aranmalıdır. Giderek güçlenen bir Türkiye'yi frenlemek ve emperyalist çıkarlara hizmet eder bir konumda tutmak...
Bölgede, dolayısıyla Türkiye üzerinde İran'ın da yayılmacı emelleri vardır. İran, yayılmacı emellerini gerçekleştirmek için en tehlikeli silahı kullanmaktadır.
 

Yanlış anlaşılmasın; ''atom silahı' değil, ondan daha etkili olan; İDEOLOJİK SİLAH’I kullanmaktadır.
 

Batılı emperyalistlerin İran'a boyun eğdirememesi, bu ülkedeki rejim bekçilerini bir hayli şımartmıştır. İran’ın amacı; Basra’dan girip Akdeniz’e ulaşmaktır.
 

Bu işi tankla, atomla değil, ideoloji ile gerçekleştirmenin peşindedir. Günümüzde öldürücü ve yıkıcı silahların etkisi sınırlıdır. İran bunu çok iyi biliyor. Ara sıra elinde ''geliştirilmiş uranyum'' olduğunu, Atom silahına sahip olduğunu söylemesi ''blöf''ten başka bir şey değildir. Dikkatleri bu gibi; adı bile ürkütücü olan silahlara çekerken, alttan alta ve alenen devrim ihracı yapmaktadır.
Eğer bugün dünya üzerinde ''İslam'' kisvesi altında terör eylemleri geliştiriliyorsa, Irak'ta halen mezhep çatışmalarında binlerce insan can veriyorsa bunun bir sorumlusu da İran'daki despot molla rejimidir.''İslam'' adına İslam'a en büyük kötülük yapılmaktadır İran’ın desteklediği terör örgütleri tarafından.
 

Türkiye'de 1990 yıllarda PKK terör örgütüne yönelik devletçe yapılan mücadele sonucu(bu mücadelenin yanlış veya doğruluğu ayrı bir yazı konusudur) örgüt gerileme sürecine girmişken Hizbullah’ın devreye sokulması düşündürücü değil midir?
 

Bugün gelinen noktada, ülkede bir barış havası hâkim kılınmaya çalışılırken, genel seçimler yaklaşırken, PKK ateşkes ilan etmiş ve iktidarla bir diyalog süreci başlatmışken, kamu vicdanında mahkûm olmuş yüzlerce cinayetin sanığı olan Hizbullah üyelerinin sokağa salıverilmesi akıl, mantıkla ve vicdanla bağdaşmaz.
 

Belki bugünkü Hukuk sistemine hâkim olan zihniyete yakışır fakat, gerçek hak ve adalete yakışmaz.
 

Tarih tekerrür edilmek isteniyor bazı derin güçlerce... Tıpkı; 1990 lı yıllarda olduğu gibi...
Geçmişteki açıklamalarımda özellikle; Diyarbakır''da gerçekleştirilen A.Gaffar Okan Suikastında sadece JİTEM’ suçlamış olmamdan dolayı bu konuda ve Hizbullah konusunda yeni bir açıklama yapma gereği duyuyorum.
 

1993 yılında, Diyarbakır Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı Emrinde görevli olduğum sırada Komutanım Binbaşı C.A.'nın güvenlik toplantısına sunduğu ''Hizbullah Raporu'' nu sizlerle paylaşacağım.
 

Bu yazıyı kaleme aldığım sırada, Türkiye'de devam eden ''Ergenekon terör örgütü'' davası sanıklarından Eski komutanım Arif Doğan'ın ilgin bir iddiası ajanslara düştü. Bu konuyla ilgili açıklamamı en kısa zaman da siz değerli kamuoyuyla paylaşacağım.
Abdulkadir Aygan 2011.01.17

 

  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.